AMERİKAN SAATİNE GÖRE UYUYAN TÜRK MÜNEVVERİ: GÖNÜL BEYİMİZ AHMET DOĞAN İLBEY

 Memduh ATALAY

Kalbinden her saniye yüzlerce turna havalandığını ve turnaların her birinin bir türküye konu olduğunu bilenlerdenim. Ancak bizi müşküle düşüren onun dünyasında turnadan çaya, dernekten saza, türküden şiire aynı anlamların dışında bir anlam dünyasına sahip olmasıdır. Bu anlam dünyası henüz açıklanamadıysa her an” budur” dediğimizde “bağlam” yardımıyla bambaşka bir yere götürebileceğindendir.

Elbette şifreleri meçhulümüz değil. Fakat sayılarda bile Ahmet Abinin “bağlamı” geçerli olduğu için soyut ve kavramsal düzeyde insan büsbütün zorda kalıyor. Mesela ikiyi bir sayan bir matematiği vardır. “Bir hocam” adlandırmasında Bir’in iki olduğu takipçilerinin meçhulü değil. Zaman olur ki bir hocamızdır kaynağı zaman olur ki öbür hocamızdır. Fikirde “Ali” olunca hâlde de bağlamına göre  “Muzaffer” olabilir. Biz fakir takipçileri Ahmet Abinin hangi kaynağa bağlı olduğunu tam belirleyemeyiz. Ancak yazılarını “ALİ” mahlasıyla yazması bir ipucu verse de mutlaka “bağlamında” ele alındığında farklı bir anlam çıkabilir. “Benim yazılarım Muzaffer bir ruhun yazıları” bağlamıyla hocalarımız karışabilir. Matematiğin bile anlayamayacağı Bir’in iki oluşu veya ikinin bir oluşu mevzu da göstermektedir ki esrarengiz bir insanla karşı karşıyayız.

 Bir şifresi de ”Ateş dilli kelamcı” sıfatıyla maruf İsmail’dir ki burada da müşküllerle karşılaşırız. İsmail imanla irtibatı olan bir öfke taşır ama “Kemalist Cumhuriyet” yazılarından biliriz ki Kemalizm’in Ahmet Abileyin bir hasmı cumhuriyet tarihinde görülmemiştir. Bu ateş dillilik yazılarını takip edenlerce de bilinen inkârı kabil olmayan bir husustur. Hatta bu satırların yazarı ve dahi başka eşhas hayrette kalmaktadır ki beşeri münasebetlerde bu kadar ince ve naif bir adamdan bu satırlar nasıl sudur etmektedir? “Hayat bilgisi” hususunda alabildiğine ince metotlara sahip olan Ahmet Abinin “Bir hocam” düzeyinde ikazlara rağmen dilinin ateşini dinlendirmek bir yana daha da artırdığı ayrı bir vakıa olarak kayda değer. Hatta” bir hocamın” bile artık modası geçen Kemalizm yazılarından başka alanlardaki yazıları beğendiği çoğu dost meclisi yazıları olan “ek yazılara” baktığı da rivayetler arasında. Her hâlükârda Ahmet Abi gibi bir insanın bile hala öfkesi dinmediyse Kemalist Cumhuriyetin kurucu kadrosu da, bugünkü takipçileri de cidden Esfeli Safilinde demek mümkündür. İnsanın zaman zaman şaşırdığı nokta başkaları ile ilgili  adlandırmalarının aslında kendisine bakan bir yönünün olmasıdır.

 Ahmet Abinin bir diğer özelliği” refakçılığı” dır .Hastane ve hekim bilgisi  çok eskilere dayanır.Hastene personeli ile ahbaplık kurmak, çay içilecek yakın bir yer bulmak, aynı zamanda hastayı ihmal etmemek sıradan şeylerdir ama Ahmet Abi bunları kendine has metotları ile yapar ki refakatçılığı sırasında dost olduğu hastalar,hekimler,hasta yakınları, hemşireler  bile hastalıklarına üzülmekten mesai yorgunluğuna hayıflanmaktan ziyade Ahmet Abiyle tanışmanın kazanımı ile sevinirler. Bu satırın yazarı bizzat bir refakat sırasında Erdal Sarı diye şimdi imam olan öğrencimin Ahmet Abiyle tanışıp Ahmet Abiden cumhuriyetin ettikleri ile ilgili mini bir seminer dinlediğine şahidim.   Hekimliği ise ayrı bir bahis konusudur. Ahmet Abiye göre iyi hekim ancak” Haklısınız Ahmet Bey sizin teşhisiniz çerçevesinde izninizle diyebilirim ki…” diye başlayan hekimlerdir. Sevdiği, gönlüne koyduğu her eşya, her varlık, her insan gibi onun hastalığı da bu gönül koruyuculuğundan, Ahmet Abiye özgü olmaktan nasibini alır. Denebilir ki hekimlerin Ahmet Abiden olur almamalarının nedeni hastalığı tıp literatüründeki hastalıkla bir tutup o hastalığı Ahmet Abinin gönül koruyuculuğu çerçevesinde “Ahmet Abinin hastalığı” olarak anlayamamaları ve adlandıramamalarıdır.

  Ahmet Abinin bir diğer özelliği ikram ediş biçimidir. Kahramanmaraş’ın herhangi bir yerleşkesinde ona sigara, çay, yemek, sandalye duruma göre herhangi bir ikram ve jestte bulunma şansınız yok demektir. Ya Ahmet Abinin eski mekânıdır, ya eski mahallesi, ya çocukluğunun ya da gençliğinin geçtiği mekândır dolayısıyla ikram hakkı, gönülleme hakkı ona aittir. İnsanı dili ile nezaketi ile en azından kendine nispet eden sahiplenmesi ile madde üstü ikramın da piridir. Birini severken aynı anda iki kişiyi sevdiği de olur. Sesimiz ve sözümüz olan Mehmet Yaşar’ı İsmail ekolüne katarak toplu açılıştan ilhamla toplu adlandırma ile nispetler ile sevebilir. Bu sebeple “Dut Yetiren ”in yazarı Keklikçi Hasan’ı severken köylüsünü, Mollayı severken Eralp’i, Fazlı’yı severken beni de Fatin başkanı da topluca sevmiş olur.

 Bir diğer özelliği “muarızlar” meselesidir ki bu mevzu Ahmet Abiyi anlamada tarihi ” Boğazlar Meselesi” kadar önemlidir. Bu muarızlardan birisi ile “Ötüken” den seslenen zat ile “paralel” olduğumu söyleyebilirim. Ancak muarızlarından iktidar partisinin eski yöneticilerinden Hunu nam bir zat var ki Ahmet Abinin de bu satırların yazarının da kötü hatıraları ve siyasi baskılara maruz kaldığımız hastane ve dükkân kayıtlarında mevcuttur. Ancak Ahmet Abinin korktuğu fakat dile getiremediği bir muarızı var ki “Annesi Savaş adını verdiği için ölene dek mücadeleden vazgeçmeyecek “ Bir Hocam övgüsüne mazhar zatın muarızlığıdır ki zaman zaman Bir Hocamlardan yana ya da onlardan aldığı ilhamla Ahmet Abiye muarız olduğuna tanıklıkta ifade değiştirerek onu zorda koyduğuna şahidim. Ancak her kelimede, her kişide, her eşyada farklı bir bağlam ile ilgi kuran Ahmet Abinin muarız kelimesinde de “ Sen benim ifadem ve hızımsın/Beyaza kara lazım bana sen lazımsın” anlamı kendini belli eder.

Ahmet Abinin en mühim özelliği “Dükkancılığı” dır ki burada ne satılır, müşteri kimdir, dükkâna kimler girebilir, kimler giremez hâl ehline malumdur. Siyasilerin bir zamanlar özel izinle ve siyaseti dışarda bırakarak dükkâna alındıklarına şahidim. Ancak şimdilerde eski ilkelerin gevşediği, kısmen buharlaştığı çaşıtlarca dillendirilmektedir. Bunun baş aktörü de ecnebi memleketlerine gidip ilim öğreneceği yerde bu yazının başlığına ilham olan ”AHMET ABİ AMERİKAN SAATİNE GÖRE UYUYOR” bilimsel tespiti ile dönen muarızı Hunu ve İktidar Partisi idarecilerinden Hacınam zatın ve ateş dilli kelamcının siyasi tavırları olduğu da söylenmektedir. Ancak Ahmet Abi iktidar partisine yakın dursa da eski ilkelerin hala cari olduğu en azından Bir Hocamın ve dükkânın mollasının şeriatın ana ilkeleri çerçevesinde siyasete kapı aralamayacağı hatta Ahmet Abiye bu anlamda iftara edenlerin bizatihi partici oldukları da tevatürler arasındadır.

Ahmet Abinin de zaman zaman müşkül vaziyette kaldığı cümle ehli dükkânın malumudur. Şairler meselesinde benim şairim dediği Narlı’dan, Sivas’ın soğuğu tesmiyesiyle andığı bu fakirden, Temiz kelimelerle temiz şiir yazan Hasan Ejderha arasında seçimde zorlandığı, Bir Hocam mevzu olduğunda şahitlikten içtinap ettiği, üstadım diye vasfettiği İsmail ile Tanrı’nın Türkleri arasında kalmaktan da sıkıntı duyduğu çünkü bu durumda adil olamadığı da bilinen gerçekler arasındadır.

Ahmet Abinin insanı tebessüme getiren bir vasfı da felaketzede oluşudur. Felaket derken öyle kıtlık, sel, savaş deprem sanılmasın. Ahmet Abinin özel lügatinde mesela arabadan, eşyadan, tarhanalık yoğurt piyasasından, seçim sonuçlarından bahseden biri ile mülaki olması, akademisyen ağırlıklı sempozyumlara katılmak zorunda kalışı mesela arabasının tekerinin patlaması, torununu okula götürürken yağmur yağması da felaket kapsamına girebilir. Apartmanın asansörünün bozulması ise felaketlerin büyükleri arasındadır.

Yine tarih meraklıları ve Ahmet Abi takipçileri onun türkü sevdasının dumanlı ve karanlık mahfillerde Kâh Neşet Ertaş kâh Mahsuni Şerif dinleyerek mest olduğu zamanlardan kaldığına dair izlere rastlamışlarsa da yine bu zamanlar da bile ”vatan kurtarma” çabasını inkâr edememişlerdir. Türkünün onda nerdeyse ilahi bir vecde dönmesinde Bişri Hafi samimiyetinden izler olduğunu mestliğin, kafadaki dumanın derviş imanına döndüğü aşikârsa da bunda hangi hocanın hak sahibi olduğu yıllarca açıklığa kavuşamamıştır. Neticede eski Türklerin haram olmayan bir “mai” ile sarhoş oldukları bilim adamlarının bunu bulması gerektiğine dair bir Ahmet Abi felsefesine yol verdiği de ehlinin malumudur.

Ahmet Abinin en belirgin özelliği ise abiliğidir. Abilik ülkemizde belli simalara nasip olmuştur ki hepsi de belli vasıflara bizden özelliklere sahip kimselerdir. Sezai Karakoç’tan, Muhsin Başkan’a; Fethi Gemuhluoğlu’ndan Bahaettin ve Abdürrahim Karakoç’a ve Ahmet Abiye gelen çizgide Ahmet Abinin şefkat ve merhamet cevheri ile mücehhez olduğuna bu satırların yazarı bin kez tanık olmuştur.

Her güzelin bir kusurunun olması gibi Ahmet Abi de Amerikan saati ile uyuyormuş ey azizan! “Geceleri uykusuz kalanların yolundan çekilin” diyen Nietzsche’ yi bilmeyen bazı iktidar yanlısı eşhas buradan Ahmet Abi aleyhine bir şey çıkarmaya çalışsa da sonuç hüsran olacaktır! Haza insan, haza derviş, haza  abi!

Bu cıvayı kalbimize kimler döktü Ahmet Abi?
           



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder