Yoldaki Kalemler

Kültür, Sanat, Edebiyat ve Fikir Dergisi

  • Ana Sayfa

BİZE YAZILANLAR...

  • H İ Ç - Ali YURTGEZEN
  • USULSÜZ DİN KONUŞMALARI - Ali YURTGEZEN
  • İYİ İNSAN KİM - Ahmet Nafiz YAŞAR
  • AKLIN YOLU BİRDİR- Ali YURTGEZEN

Acımız var; ara verdik.

Gönderen YOLDAKİ KALEMLER 2 yorum:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Yayın Yönetmeni:Hasan EJDERHA

  • İrtibat: yoldakikalemler@hotmail.com

ÇOK OKUNANLAR

  • DÜKKÂN MEKTUPLARI-15 / Mohamud Mohamed Sheikh Ali
    Somali den ( Mogadişu’dan ) Türkiye’ye ( Kahramanmaraş’a ) “Mahmudum şu anda Somali’de dükkân faaliyette mi? Somali’deki dükkâna Kah...
  • eLeM / yasin mortaş
    Güneş, dedi L, Aşk mıdır? Gözlerini göğe doğru yoğunlaştırıp, güneşi  tekrar içine akıtınca M:  Evet, dedi. O, karanlığ...
  • “HİÇ” / Ali YURTGEZEN
    Edirne’de Selimiye Müzesi avlusundaki bir hüsn-i hat sergisini gezerken iki gencin konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. Modern giyimli...
  • KUĞUNUN ÖLÜM ÖTÜŞÜ / Memduh ATALAY
    BABA ÖLÜR Baba ölür bol gömlek Boş koltuk çanak çömlek Kardeşler bakar içe derine Mezar bi...
  • AĞACIN YAZGISI / Nurcihan KIZMAZ
    Ben bir ağaç idim kendi halimde geldi iki kişi hızar eyledi eğildim büküldüm usta elinde götürdü çarşıya pazar eyledi yazıldım çizildim...
  • YA ANNESİ ÖLÜRSE KIZLARIN YA DA KIZLARI ANNELERİN/Hasan EJDERHA
    Ne zaman bir kız çocuğu görsem “Ya annesi ölürse!” diye kaygılar kaplar içimi Seçimi babalara...
  • KUĞUNUN ÖLÜM ÖTÜŞÜ / Memduh ATALAY
    Keşke varımı verseydim sana buğday tarlasında başakları bir bir Gece yıldızları ekleseydim gözlerine, ucuna kirpiklerinin Her söze A...

YOLDAKİ KALEMLER A R Ş İ V İ

  • ►  2012 (16)
    • ►  Haziran 2012 (3)
    • ►  Temmuz 2012 (4)
    • ►  Ağustos 2012 (2)
    • ►  Eylül 2012 (2)
    • ►  Kasım 2012 (3)
    • ►  Aralık 2012 (2)
  • ►  2013 (194)
    • ►  Ocak 2013 (10)
    • ►  Şubat 2013 (13)
    • ►  Mart 2013 (28)
    • ►  Nisan 2013 (29)
    • ►  Mayıs 2013 (27)
    • ►  Haziran 2013 (13)
    • ►  Temmuz 2013 (14)
    • ►  Ağustos 2013 (9)
    • ►  Eylül 2013 (10)
    • ►  Ekim 2013 (10)
    • ►  Kasım 2013 (14)
    • ►  Aralık 2013 (17)
  • ►  2014 (242)
    • ►  Ocak 2014 (20)
    • ►  Şubat 2014 (20)
    • ►  Mart 2014 (19)
    • ►  Nisan 2014 (16)
    • ►  Mayıs 2014 (27)
    • ►  Haziran 2014 (31)
    • ►  Temmuz 2014 (16)
    • ►  Ağustos 2014 (18)
    • ►  Eylül 2014 (13)
    • ►  Ekim 2014 (20)
    • ►  Kasım 2014 (23)
    • ►  Aralık 2014 (19)
  • ►  2015 (233)
    • ►  Ocak 2015 (22)
    • ►  Şubat 2015 (16)
    • ►  Mart 2015 (27)
    • ►  Nisan 2015 (35)
    • ►  Mayıs 2015 (26)
    • ►  Haziran 2015 (14)
    • ►  Temmuz 2015 (10)
    • ►  Ağustos 2015 (16)
    • ►  Eylül 2015 (12)
    • ►  Ekim 2015 (12)
    • ►  Kasım 2015 (19)
    • ►  Aralık 2015 (24)
  • ►  2016 (167)
    • ►  Ocak 2016 (13)
    • ►  Şubat 2016 (20)
    • ►  Mart 2016 (22)
    • ►  Nisan 2016 (16)
    • ►  Mayıs 2016 (17)
    • ►  Haziran 2016 (14)
    • ►  Temmuz 2016 (3)
    • ►  Ağustos 2016 (10)
    • ►  Eylül 2016 (10)
    • ►  Ekim 2016 (13)
    • ►  Kasım 2016 (12)
    • ►  Aralık 2016 (17)
  • ►  2017 (184)
    • ►  Ocak 2017 (13)
    • ►  Şubat 2017 (17)
    • ►  Mart 2017 (13)
    • ►  Nisan 2017 (12)
    • ►  Mayıs 2017 (17)
    • ►  Haziran 2017 (3)
    • ►  Temmuz 2017 (18)
    • ►  Ağustos 2017 (20)
    • ►  Eylül 2017 (15)
    • ►  Ekim 2017 (19)
    • ►  Kasım 2017 (18)
    • ►  Aralık 2017 (19)
  • ►  2018 (180)
    • ►  Ocak 2018 (18)
    • ►  Şubat 2018 (19)
    • ►  Mart 2018 (18)
    • ►  Nisan 2018 (18)
    • ►  Mayıs 2018 (15)
    • ►  Haziran 2018 (14)
    • ►  Temmuz 2018 (16)
    • ►  Ağustos 2018 (3)
    • ►  Eylül 2018 (16)
    • ►  Ekim 2018 (10)
    • ►  Kasım 2018 (14)
    • ►  Aralık 2018 (19)
  • ►  2019 (185)
    • ►  Ocak 2019 (22)
    • ►  Şubat 2019 (22)
    • ►  Mart 2019 (27)
    • ►  Nisan 2019 (16)
    • ►  Mayıs 2019 (10)
    • ►  Haziran 2019 (9)
    • ►  Temmuz 2019 (13)
    • ►  Ağustos 2019 (13)
    • ►  Eylül 2019 (10)
    • ►  Ekim 2019 (9)
    • ►  Kasım 2019 (11)
    • ►  Aralık 2019 (23)
  • ►  2020 (168)
    • ►  Ocak 2020 (21)
    • ►  Şubat 2020 (19)
    • ►  Mart 2020 (19)
    • ►  Nisan 2020 (11)
    • ►  Mayıs 2020 (23)
    • ►  Haziran 2020 (13)
    • ►  Temmuz 2020 (17)
    • ►  Ağustos 2020 (5)
    • ►  Eylül 2020 (11)
    • ►  Ekim 2020 (7)
    • ►  Kasım 2020 (8)
    • ►  Aralık 2020 (14)
  • ►  2021 (123)
    • ►  Ocak 2021 (11)
    • ►  Şubat 2021 (10)
    • ►  Mart 2021 (17)
    • ►  Nisan 2021 (7)
    • ►  Mayıs 2021 (7)
    • ►  Haziran 2021 (10)
    • ►  Temmuz 2021 (2)
    • ►  Ağustos 2021 (4)
    • ►  Eylül 2021 (20)
    • ►  Ekim 2021 (13)
    • ►  Kasım 2021 (14)
    • ►  Aralık 2021 (8)
  • ►  2022 (87)
    • ►  Ocak 2022 (17)
    • ►  Şubat 2022 (9)
    • ►  Mart 2022 (4)
    • ►  Nisan 2022 (8)
    • ►  Mayıs 2022 (3)
    • ►  Haziran 2022 (9)
    • ►  Temmuz 2022 (5)
    • ►  Ekim 2022 (15)
    • ►  Kasım 2022 (11)
    • ►  Aralık 2022 (6)
  • ▼  2023 (17)
    • ►  Ocak 2023 (14)
    • ►  Şubat 2023 (1)
    • ▼  Mart 2023 (1)
      • Acımız var; ara verdik.
    • ►  Mayıs 2023 (1)
  • ►  2024 (91)
    • ►  Mart 2024 (14)
    • ►  Nisan 2024 (13)
    • ►  Mayıs 2024 (9)
    • ►  Haziran 2024 (2)
    • ►  Temmuz 2024 (4)
    • ►  Ağustos 2024 (10)
    • ►  Eylül 2024 (7)
    • ►  Ekim 2024 (10)
    • ►  Kasım 2024 (9)
    • ►  Aralık 2024 (13)
  • ►  2025 (94)
    • ►  Ocak 2025 (15)
    • ►  Şubat 2025 (9)
    • ►  Mart 2025 (9)
    • ►  Nisan 2025 (19)
    • ►  Mayıs 2025 (36)
    • ►  Haziran 2025 (6)

ÇARPIK YÜRÜYÜŞ/Sibel Kök


kalp kırılmaz yıkılır ancak, almışsa yara

gedik önce ruhta açılır, sonrası koca bir boşluk, tek ve tenha

boğazda yumruk yahut gövdede kurt, açıkça söylenmez kimliği

insafı yok bu kaza süsünden kalma en ağır hasar;

yenilgidir, sevinsin galip çıkanlar

güven sustalı bıçak, benlik rab tahtta

korku ve endişenin satıldığı gölgeler pazarında

susunca kalabalık, konuşunca yalnız

bulanık bir aynadır her yüz

yol biter, dal kırılır, düş yorulur, anlatır zaman

ne bir eksik ne de fazla

dünyaya vurulmak üzere gelen serçenin ürkekliği

neyse odur insan

Yoldaki Kalemler'in GÜL FİDANLIĞI

  • Tuğba DAŞ/HOŞGELDİN BABA!- Hikâye

NENEMİN GİDİŞİ / Nurcihan KIZMAZ


Kıpır kıpır dudakları hep dua ederdi nenem

Bir tespih eksik olmazdı elinden

Bir de fersiz gözlerinde nem

Dalıp giderdi uzaklara, uzun uzun

Yüreğindeki zindanın penceresinden

Hiç görmedim güldüğünü

Bakışlarından anlardım akşam olduğunu

Bir akşam vermedi geri aldığı nefesini

Bir de avucundaki

Babamın buruşmuş resmini.


H. Ahmet ERALP / HALİMİZİ ÇALDILAR HÜKÜMSÜZDÜR


Efendi Hocama Hürmetle…

Derinden ve sessizce, kimi zaman acı ve ıstırap çektirerek, kimi zamansa acılarımıza sahte mutluluklar serpiştirerek, önce bize unutturarak sonra ise unuttuklarımız dışındaki her şeyi hatıralarımıza kazıyarak; zamanımızı çaldılar, hükümsüzdür!


Mekânlarımıza, caddelerimize, kaldırımlarımıza, ağaçlarımıza, mahalle aralarındaki dar sokaklarımıza; bir selâm sonrasında oturup muhabbete başlamak için başka hiçbir argümana ihtiyaç duymayacağınız esnaf önlerine; tavşankanı renginden ve başka hiçbir kokuya benzemeyen kokusundan daha ağzınızı açmadığınız halde muhabbete başlamışsınız hissi verdiren çayların içildiği çayhanelerimize; hiçbir zaman bizim olmamış seslerle, gözlerimizi hiçbir zaman doldurmamış resimlerle sinerek fikrimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Hiç bizim olmamış korkular, asla hamalı olmayacağımız. Yüklerin yorgunlukları, insan dışındaki herhangi bir varlığa ait olması muhtemel insan sesleri, değerlerini sağ arka cebindeki cüzdanda arayan kişiliksiz hayatlar… Sonsuz sonumuzdan bihaber planlar… Kâbe önüne sıralanmış milyonlarca kıble, kıble diye yazılmış milyonlarca cümle; cümle diye birbirine giydirilmiş ya da birbirine girdirilmiş milyonlarca kitap; gözlerini yitirmiş gönüller, gönlü perdelenmiş gözler; telsiz bağlamalardan çıkan ses ve mızrabını yitirmiş her nefes; hayallerimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Leyla hep şaşırtır, mecnunsa şaşmaya ezelden meyillidir zaten. Gökyüzü durup dinlenip devam eder ağlamaya, çünkü izlediği filme ne can dayanır ne de canan. Ahır dağından Erciyes’e oradan Ağrı’ya tüm dağların yüceliği ve heybetinin aslında ne kadar çabuk eriyebileceği ve mütevazı bir edayla ne kadar çabuk eğilebileceği; iki metre boyunda, yüz yirmi kilo ağırlığında bir cengâverin asker dönüşü özlediği anasının eline sarılıp öpmesi ve sonra kucağına yatması ile oluşan manzara kadar gerçektir. Kalemi elimize hep alırız; sınav için, sınav için, sınav için… Ama hiçbir kalem dosta giden mektubu, sevgiliye söylenen şiirleri yazanı kadar gerçek değildir.
Hâlimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Kılavuzsuz çıkılmış yol gibidir dost olmadan sigara içmek; yarım kalmıştır bir şeyler ve sanki hiç tamamlanmayacak gibidir… Ama elinde iki bardak demli çayla geliyorsa dostunuz siz tam da sigarayla ateşi buluşturacakken; tamamlanmaya hazırdır her cümle, çıkılmaya hazırdır her yol, beklenmeye değerdir geleceğine yürekten inandığınız her gemi, ölmeye değerdir mutlak doğruya koşan her dava.
Hâlimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Denizlerimizi çaldılar ama denizler hâlâ bizimdir hocam çünkü içinde sizi bekleyen sadık balıklarınız var…
Şehir hâlâ bizimdir hocam, şehir hâlâ bizimdir, içinde inananlar var, şehir hâlâ bizimdir, içinde içindekileri kaybetmemiş birkaç adam var, şehir hâlâ bizimdir, çünkü sancağımızı çalamadılar.
Hâlimizi çaldılar, hükümsüzdür!

.

RENGARENK BİR ÖLÜM / M. Alper TAŞ



küçük bir suyun kenarından
saldın beni denizlere
sımsıkı tuttum
bir demet papatyanın gölgesini elimde
sol elimdi
hatırlıyorum

önce çok sevdin
hevesli bir turna uçurdun gökyüzümde
ben kırmızısına bakmaktan
unuttum bütün balıkların adını

yaşadım sabahın unutulmuş suları gibi
değmeden hiçbir güneşin uykusuna
koşturdun o baharı
o atları sen sürdün geceye

herşeyden çok senin siyahındır
yakışır ıssız körfezine yalnızlığın

herkesten çok senin adındır
kırmızılara baktıkça

.

HAYAL AĞACI / Hilal EJDERHA










Yalnız bir düş bulurum sokak ortasında

Kasımpatında görürüm acılarımı
Boşluğu yakalarım bir kuşkanadında
Usul usul eserim bilinmezlikler ülkesine
Sonra bir hayal ağacı dikerim
Umutlarımla sularım...

Resimler çizerim iki parmak arasında
Ve yine yalnızlığı çizerim
Hayaller içinde hayal bulur düşlerim
Hayal ağacım sadece büyüsün isterim
Masaldaki fasulye gibi gökleri delsin isterim
Hazineler ülkesi kursun orda
Dokunsun tüm yüreklere
Farklı bir gökyüzü kursun bozulmuş tahtlar üstüne.

Sonra gökyüzüne dalsam
Ay salıncağını uzatsa
Yıldız gümüşlerini dökse üstüme
Ben toplasam onları
Hayallerime kolye yapsam
Sonra düşlere batsam derin derin.

Ama...
Hayaller suya düşmek içinse
Hayaller kırılmak içinse
Ve
Hayal ağacı da kesilmek içinse
Ve kesilirse
Hayal ağacı
Sonunda olur darağacı.

Hasan EJDERHA fotoğrafları

  • Hasan Ejderha FOTOĞRAFLARI

Y A Z A R L A R I M I Z

  • Enver ÇAPAR / ÇOCUK KALBİNDE YUNUS (Şiir)
  • Ali YURTGEZEN / DİL EDEBİ
  • Ahmet Özmen KILIÇ / AŞKÇA GİDİŞLER (Şiir)
  • Hasan KEKLİKCİ / SEYYAH YAZAR MEHMET GÖZÜKARA
  • Mustafa Alper Taş / Eski Günler Güzel
  • Hidayet BAĞCI / YOLUN BAŞINDAKİ MUTLULUK
  • Ahmet Doğan İLBEY / GECELAR (Şiir)
  • Gün Sazak GÖKTÜRK / AYASOFYA’YA ŞİİR DENEMESİ -2-İZABEL, MAVİLİKLERDE BİR KUĞU…
  • fazlı bayram / kırıp ateşleme (Şiir)
  • Ferhat ALTUN / BU ŞİİRDE PARÇA BÜTÜNLÜĞÜ YOKTUR
  • T. Ziya Ergunel / ER YARIN HAK DİVANINDA BELL'OLUR
  • Teyfik KARADAŞ / TELEME
  • Nurucihan KIZMAZ / KADERE İMAN (Şiir)
  • Hasan EJDERHA /YA ANNESİ ÖLÜRSE KIZLARIN YA DA KIZLARI ANNELERİN (Şiir)
  • Ali KÜÇÜKKÜRTÜL / TÜRKİYE YAZARLAR BİRLİĞİ KAHRAMANMARAŞ ŞUBESİ NOTER TESPİT TUTANAĞI (Şiir)
  • Samet YURTTAŞ / ROBOTİK GÜLÜMSEYİŞLER (Şiir)
  • Miraç DOĞANTEKİN / MAUN (Şiir)
  • Musa YILDIZ / BEKLEYİŞ (Şiir)
  • Emre HACIARAP/ KAPTANIM! -İnecek Var (Şiir)
  • Sükûti Ceziroğlu / DÜKKÂN MEKTUPLARI-32 / YOL-(Şiir)
  • Melih ERDEM /ESKİDEN BİR HOCAM ANAHTARLA GİRERDİ DÜKKÂN’A-(Nihayet) (Hikâye)
  • Alirıza KARAKALE /DOKUNMA ORUCU / ELVEDA (Deneme)
  • Ali İhsan KEKEÇ / ÇOCUK
  • H. Ahmet ERALP / DÜKKÂN MEKTUPLARI-31 (Tercümanın Saçlarına Şerh Denemesi)
  • Ferhat AĞCA /BEN SAÇLARIMI DEĞİRMENDE AĞARTTIM (Şiir)
  • Mehmet MUHARREMOĞLU / DÜKKÂN MEKTUPLARI -25 (Ahmet Abi’nin Dijital Günlüğüne Notlar-2)
  • Muhammet NACAROĞLU / 50 OKÇU (Şiir)
  • Fatma Yasemin Sarı / KORONA (Şiir)
  • Halit DİLİPAK / HUZUR SEN’İN GÖZLERİNDEDİR BİLİRİM (Deneme)
  • Savaş BAYŞAHİN / ARKANIZA BİLE BAKMADAN GİTTİNİZ (Denem)
  • Alaaddin KÜÇÜKKÜRTÜL / KAPI (Hikâye)
  • Seher ZENGİN/GEL DİYORSAM SEBEBİ VAR
  • İsmail GÖKTÜRK / AY ŞAVKIR YANAKLARINDA
  • Cahit ÖZTÜRK / KANLI MI KARLI MI-3
  • Hatice ÇİMEN / PAYDOS
  • Sibel KÖK /MAHFÎ MEKTUPLAR III
  • Alparslan KILIÇ / MÜLTECİ
  • Hasan BAZI / ACISIZ YARA İYİLEŞİR Mİ?
  • Aziz Can KARAKOYUN/BİR GURBETİN DALINDA
  • Fatma Betül YILDIZ / ÖLMEZ Mİ SANDIN
  • Sefa DOĞAN / BULAMADIM
  • Ali YURTGEZEN / H İ Ç
  • Furkan EREN / KİŞİNİN KİŞİLİĞİ ZARAFET
  • Ömer Faruk GÜNAY / GÜNYÜZÜ
  • Mehmed YAŞAR / SONBAHAR I
  • Yasin MORTAŞ / eLeM
  • Abdurrahim ÖTKÜR/ GAM (Çeviri Mustafa muhammed)
  • Dilara DEVECİ / GURBETİM
  • Muhammed Memduh GÖKTÜRK / TÜRKİSTAN GÜNLÜKLERİ-III
  • Fatih ÇITA / ÜZENGİ
  • Ayşe KIŞLAK / HAYALLERİMİ KABUL ET
  • Bilge DOĞAN / BELLEĞİMİZE KAZIDIK SENİ SREBRENİTSA
  • İbrahim GÖKBURUN / DEMİRCİLER ÇARŞISI
  • Hilal EJDERHA / GÜZEL GÜNLER
  • Casım ÇOBAN / YASİN
  • Ahmet Nafiz YAŞAR / İYİ İNSAN KİM?
  • Mehmet NARLI / DÜKKÂN MEKTUPLARI-17
  • Mustafa Cihan ALLİŞ / ESKİ BERBERLER NEDEN TERKEDİLMEZ?
  • Mohamut Mohamed Sheikh Ali / DÜKÂN MEKTUPLARI-15
  • Alâeddin KÜÇÜKKÜRTÜL / SEN GÖNÜL
  • Ali Fuat BAYRAM / BABAMIN GÜLLERİ
  • Mehmet Raşit KÜÇÜKKÜRTÜL / DÜKKÂN MEKTUPLARI-8
  • Malik Ejder BEYAZ / GİTMEK
  • Âşık Zây'i / DÜKKAN MEKTUPLARI-4 (BEN NECİYİM)
  • Hüseyin KÜÇÜKKÜRTÜL/BİR NEFESÇİK SULHA HASRET KALMIŞIM
  • Can MUTLU / YOK
  • Ahmet Beykay POLAT / GÖNÜLLER SENİ ARIYOR
  • Şeyhşamil EJDERHA /YİNE AYNI HİKÂYE-3
  • Suat KIYAK/MECNÛN AKILLANDI MI HA!
  • Mustafa KARTAL / KAÇIŞ
  • Tanığı Çocuk Olanlara / İsmi Yok
  • Furkan TURNA/CUMHURİYET SAVCILIĞINA
  • Rıdvan TANIR / ILIK BİR SÖZ
  • Gümüş SİMYA / KALBİMİN ÜSTÜNDEKİ BAL BÖCEĞİ
  • Ahmet Enbiya UZDİL / SON BAHAR
  • Ali BÜYÜKÇAPAR / ÇİÇEKLİ DÜŞLER
  • Hasan Can BİTTİ / FAKİRDEN HAZRE'TE
  • Kadir ALTUN / GÖZLERİN SONSUZLUĞU ANLATAN ŞİİR MİDİR?
  • Abdullah ÇELİK / BİR ŞEYLER OLACAK...
  • Ahmet Cihat YILDIZ / BİZİM ATLAR
  • Büşra DEMİRAL / PASLANMIŞ KURŞUN
  • ASLAN AVŞARBEY İLE DURDU GÜNEŞ'İN ATIŞMASI
  • Levent NERGİZ / ÖTELİ
  • Memduh ATALAY / KUĞUNUN ÖLÜM ÖTÜŞÜ
  • Meryem SAVUN / YANDIM
  • Ufuk TÜRK / ALIN YAZISI
  • Ökkeş Alper TAŞLIALAN / KURAK YAZI
  • Mine GÖKTÜRK / NEYLEDİN
  • Ali Eren ACAR / YÜREĞİME DÜŞEN HÜZÜN
  • Mustafa YILDIRIM / RÛYAM
  • Gizem AKTÜRK / EŞİĞİN ÖBÜR TARAFI
  • Murat TÜRKMENOĞLU / CENAZE
  • Sabahatdin ÖZCAN/ÇÖL SARISI HÜZNÜM
  • Senanur ÇAM / EVİM
  • Fikret TUNÇ / KARANLIĞINÜŞÜDÜĞÜ AN
  • Sudanlı Yusuf Musa / SUDAN'DAN İSTANBUL'A
  • Mehlika Rana ARIKMERT / MEKTUP
  • Nigar YAĞCI / KARANLIĞIN SÜKÛTU
  • Mehmet MORTAŞ / SÜRGÜN YAZILAR
  • Adem YAĞMUR / BAŞTACI (!)
  • Batuhan KALIN/ŞAİRSİZ CİHAN’IN BEŞ KITA’SI
  • Âşık Ali CÜCE / ÖLENLERİ GÖRMEZ MİSİN?
  • Ebrar AKKAYA / HAKİKAT
  • Sadık ÖNKALALI/MALUMATI MAHKÛM KALAN RUHUNA HİTABEN
  • Hüseyin GÖK / DAĞ ATEŞİ (Şiir)
  • Mehmet Akif ŞEN / TANE TANE (Şiir)
  • Mustafa GÜNALAN / SEVGİLİM (Şiir)
  • H. AKBEY / BİZ BİRİZ (Şiir)
  • Muhammed İsa ÖZTÜRK/AŞK KIRINTILARI GECENİN
  • Muhal Rüya / LEYLAK
  • Ömer YALÇINOVA / ŞİİR YAZMAMIŞ OLSAYDI BİLE TEPEDEN TIRNAĞA ŞAİR
  • Esra BALCI / SECCADEM (Şiir)
  • Ferhat AĞCA / Mehmet Raşit KÜÇÜKKÜRTÜL- “BOSNA’YA, BOŞNAKLARA BORÇLU OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUM-Osman NALBANT”
  • Durdu GÜNEŞ / DİKKAT! ALGIMIZI DEĞİŞTİRİYORLAR
  • Cuma ÖZCAN / SİTEM (Şiir)
  • Burak KARLANGIÇ / YOL OĞLUNA MEKTUP (Şiir)
  • Halit UĞUR / GÜZEL YÜZLÜLER (Şiir)
  • İsa Yusuf ÇAĞLAR / ÖMÜR DEFTERİ (Şiir)
  • Mustafa ERKENEKLİ / TURA
  • Abdulvahap KOCAMAN / KARŞILAMA
  • Süleyman GÜLTEKİN / BEYAZ GÖMLEK
  • Ahmet TURAN / SESSİZLİĞİN ARKA DUVARI
  • Meltem KIZMAZ / YİMİBEŞ (Deneme)
  • Abshir Dahir Husein / ANNEME MEKTUP
  • İbrahim TOPALDEMİR / TÜRK İSLAM (Şiir)
  • Nuh ÇOLAK / KOZANDA İKİ KOMŞU
  • Esra KURTULDU / BAZI ANLAR (Şiir)
  • Cengizhan YURDAKONAR / VEDA
  • Muhammet İbrahim BALCI / HİCRAN MEVSİMİ Şiir)
  • Ali İLBEY / ŞİİR YÜKLÜ BİR EDEBİYAT DERGİSİ VAKT-İ SÜKÛT
  • Süleyman AYDEMİR / ZAMAN (Şiir)
  • Sinan BALCI / TEVBEKÂR
  • Tuğba DOĞAN/BİR FERYAT YÜKSELİYOR (D)UYUYOR MUSUNUZ?
  • Gazi BALCI / YARIM (Şiir)
  • Metin ACAR/YOLU UZATMA MERASİMLERİ 2 (Şiir)
  • Vakkas VAKKASOĞLU (Said) / NE ÇARE
  • Meryem YARDIMCI KÜÇÜK / IRMAK AKAR ŞALIMDA (Şiir)
  • Yasemin TALU / YILGIN
  • Fatmanur ÇUKADAR / GECE, ZAMAN VE KARINCALAR
  • Ali İLBEY/SEHER VAKTİNDA AMAN HAY DEMEYE GELDİM
  • Dr. Mehmet Akif ŞAHİN/ACININ TILSIMINA BAŞKALDIRMIŞ KARDELEN (Şiir)
  • İsmail SAĞIR / RÜYAMDAKİ YILKI (Şiir)
  • Mehmet BUDAK / KİRLENDİ
  • Mehmet Cihat HALAMAN / ULUPAMİRLİ ABDÜLHAMİD (Şiir)
  • Derya BAYTON/SEVDA SARMALI BULUTLAR(Şiir)
  • Akın Burak SOYLU / SIR (Şiir)
  • Şaban SÖZBİLİCİ / OKUMA KÜLTÜRÜ
  • Adurrahman SALTALI / ZAMAN (Şiir)
  • Durdu ŞAHİN / MAMDUH ATALAY SÖYLEŞİSİ
  • Nasuhi ATEŞ/BİR ŞİİR OLSAN YAZSAM SENİ (Şiir)
  • Muhammet Hamdi BÜYÜKTAŞ / KAR
  • Hasan KONÇ / YIKILIR (Şiir)
  • Bekir BÜYÜKKURT/ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM, ZALİMİ ASLA SEVEMEM (Deneme)
  • Emel KEPOĞLU ARPACI / KAR (Şiir)
  • Mehmet YILMAZ/İLAVE BEYAN
  • Süleyman KILIÇBAY/PİYASA ŞAİRİNE
  • Dila DOKUMACI/KIRGINIM
  • Tayyip ATMACA / HOCAM
  • Cüneyt CESUR/TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN SON GÖZYAŞI...
  • Nezir KUMLAY / EY YÂR (Şiir)
  • Fazlıalp EJDERHA/HAYAT MI BENİ YAŞIYOR BEN Mİ HAYATI? (Şiir)
  • Muhammed Taha DURDU / GÖLGELER (Şiir)
  • Akif TAŞ/GAZZE KADAR YALNIZ OLMAK
  • Salih KURTULMUŞ / MARAŞ SANA GELDİM (Şiir)
  • Âdem BELLİBAŞ / YEDİ (7)
  • Ahmet YALÇIN/KALBUR ZAMAN (Şiir)
  • REFAKAT Dergisi - Editör
  • Ahmet Furkan MUTLU/ELBET BİR GÜN
  • Akif Lütfi İNANÇ / KARANLIK
  • Emrah KARACA / SÖYLENECEK SÖZ VAR
  • Ayşe ÖZDEMİR / BÎÇÂRE (Şiir)
  • Merve ÇAYIR/YAZMAK BİR MUCİZE (Deneme)
  • Abdullah KAZAK/HASRET (Şiir)
  • Hüseyin Cenk ŞAVKILI/RÜZGÂRIN SIRTINDAKİ ÇOCUK (Şiir)
  • Mehmet Fatih KIYAK/YİNE PAZARTESİ GELMİŞTİ
  • Güzelay BEKİROĞLU/SUSUŞ (Deneme)
  • Derviş ÖMER/SÖYLE BANA AYNA (Öykü)
  • Melike Belkıs KIZMAZ/NERESİ SILA NERESİ GURBET (Deneme)
  • Merve SÖYLER/SANA GELİYORUM SEVGİLİ
  • Prof. Dr. Mühim BİRİNSAN/KARLARA YAPILMIŞ SANSÜR: YOLLAR

Yoldaki Kalemler'de Ara

ÇATAL YOLU - Hasan KEKLİKÇİ / Çıktı !

ÇATAL YOLU - Hasan KEKLİKÇİ / Çıktı !
HASAN KEKLİKÇİ HİKÂYESİ Hikâye ve öykü yazıcıları genellikle anlatmak istedikleri bir mevzuyu kurgulayarak metinlerini oluştururlar. Güçlü kurgularla öykülerini oluşturarak çok başarılı olmuş kalemler de var elbette. Dergilere, kitaplara baktığımızda çok takdire şayan metinlerde oluşturduklarına şahit oluyoruz. Fakat Hasan Keklikçi öykücü değil tam manası ile hikâyecidir. Tüm bu hikâyecilerin, öykücülerin arasında Hasan Keklikçi başka bir şey. Evet evet bambaşka bir hikâyeci Keklikçi. O hikâyeyi önce yaşar ve yaşadıklarını güçlü kalemi, eşsiz muhayilesi ve kendine has anlatımı ve betimlemesi ile okuyucuya hikâyat eder. O kadar yerli ve o kadar bizden ki hikâyeleri; anlattıklarını, kendi yaşadıklarınızı kendiniz kaleme almış gibi hissedersiniz. Hasan Keklikçi hikâyesindeki kahraman sizsiniz, hikâyede geçen kahramanın yakınları sizin yakınlarınız, anlatılan vaka sizin yaşadıklarınız ve mekânlar, eşyalar size aittir sanki... Hasan Keklikçi hikâyesini okurken siz farkında olmazsınız ama okuduğunuz hikâyeyi size yazdırır Hasan Keklikçi. Betimlemelerinde, kullandığı yerlinin de yerlisi, bizden olan diline dair tenkidler aldığına, o tenkidleri muhabbetle gögüsleyip, kendine has hikâye dilini israrla oluşturduğuna adım adım şahit olmuş birisiyim. Hikâyelerinde "bir şey" der Hasan Keklikçi. O değer verdiği bize, insanımıza dair "şeyi" söylemek için yazar hikâyesini. Bazen bir değerimizi yaşatmak için söyler sözünü, bazen de o değeri, kıymeti ortaya koymak ve ona dikkat çekmek için feryat eder. Kendisi gibi nezihtir hikayeleri de. Zira kendisi de hayatı nezih bir hâl ile yaşar ve yaşadıklarını aynı nezahet ile hikâyelerine yansıtır. Her yazdığı hikâyenin ilk okuyucusu oldum neredeyse. "Neredeyse" dedim değil mi? Evet farkındayım. Çünkü kızı Aslı benden önce okudu Hasan Keklikçi'nin yazdığı her hikâyeyi. Hâl böyle olunca her Hasan Keklikçi hikâyesi ile bir dergide yayınlanana kadar yazıcısı kadar değilse bile ben de hem hâl oldum. Dolayısıyle Hasan Keklikçi'nin ilk hikâye kitabı olan "Çatal Yolu" ile hikâyelerin geçtiği mekânlar, kişiler, eşya ve hadiselere ben de yakın olduğum için kendimi hikâyelerin içindeymiş gibi hissediyorum. Hasan Keklikçi'nin ilk kitabı "Çatal Yolu" pek yakında gelecek diğer hikâye kitaplarının muştucusu. Çeşitli edebiyat dergilerinde büyük bir zevkle okuduğumuz Hasan Keklikçi hikâyelerini arka arkaya yayınlanacak olan hikâye kitapları ile de büyük bir edebi zevkle okuyacağımız günler yakındır.

AYIN ÇOK OKUNANLARI

  • DESTE BAŞI DESTANI/Mehmet Ensar ÖZDEMİR-Mehmet BOZDAĞ-Osman Emre HACIARAP-Hasan BAZI-Mehmet Enbiya UZDİL-Mustafa Cihan ALLİŞ-Ahmet Turan BAYRAKTAR-Lütfi ENGİZEK-Ufuk TÜRK
      15 Mayıs 2025 ve 20 Mayıs 2025 tarihleri arasında, Mehmet Yaşar ve Mehmet Ensar Özdemir İstanbul, Bursa, Ankara şehirlerinde dostlarını; Ç...
  • Acımsamalar/Ferhat Altun
    Mehmet YAŞAR'a I bugün sokağın başında durdum sandım ki  kabrimin başında durdum  zaman bir berzah gibi sarmıştı beni gözümün en kanlı y...
  • H. Ahmet Eralp ile Ferhat Ağca Hakkında/ Röportaj: Zehra Boyraz (4. Kısım/Son)
      14. 6 Şubat 2023 depreminden sonra, onun yokluğu hayatınızda nasıl bir boşluk açtı? Maraş’ta yürürken ya da bir şiir yazarken o boşluğu en...
  • H. Ahmet Eralp ile Ferhat Ağca Hakkında/ Röportaj: Zehra Boyraz (3. Kısım
      10. Ahmet Doğan İlbey’in tercümanıydı. Bu dostlukta nasıl bir derinlik vardı? Ferhat Ağca Ahmet Doğan İlbey’e nasıl bir vefa gösteriyordu?...
  • Fazlı Ağabey/Emre BİRSEN
    Sevdiklerimize dair bir şeyler yazmak her zaman zor olmuştur. Yine zorlanarak dertlenerek yazıyorum. Bir zelzele oldu ki maraşta sadece arzı...
  • H. Ahmet Eralp ile Ferhat Ağca Hakkında/ Röportaj: Zehra Boyraz (2. Kısım)
    6. Maraş’ın çiçeklerine sevdalıydı. Çiçeklerle kurduğu bağ sadece bir akademik ilgi miydi, yoksa içinde daha derin bir anlam mı barındırıyor...
  • Dilim şişti ağabey/Emre Birsen
      Ahmet ağabeyle ne zaman müşerref olduğumu inanın hatırlamıyorum çok da önemli değil zaten. Aynı dertlerle hemhal olduğumuz tüm muhibban gi...
  • ALTI ÜSTÜ ŞİİR/Nurcihan KIZMAZ
      Altı üstü şiir işte, Kumdan kale yapan çocuklar gibi Dizdim dizeleri üst üste. Yeni değildi ki bu yazdıklarım, Zaten kabuklanmıştı yaralar...
  • Hasan Ejderha ile Ahmet Doğan İlbey Hakkında/ Röportaj: Zehra Boyraz
    1-Ahmet Doğan İlbey’i ilk olarak nasıl tanıdınız, onunla ilişkiniz nasıl şekillendi? Ahmet Bey, Bayındırlık’ta çalışıyordu, ben ise Kahraman...
  • H. Ahmet Eralp ile Ferhat Ağca Hakkında/ Röportaj: Zehra Boyraz (1. Kısım)
    1. Ferhat Ağca ile nasıl tanıştınız, ilişkiniz nasıl şekillendi? Nasıl tanıştık? Sorular elime ulaştığından beri bunu düşünüyorum. Kıyı şeri...

DÜKKÂN MEKTUPLARI

  • Mektupların Tamamını BURADAN Okuyabilirsiniz

Ahmet Doğan İlbey'in Yazıları

  • Yazar'ın sayfasına ulaşmak için burayı TIKLAYINIZ

MEHMET YAŞAR Seçti

  • Ali AKBAŞ / ARAL'A AĞIT
  • GÜZEL ŞİİRLER (Diğer Şiirler Ulaşmak İçin Lütfen TILAYINIZ)

AKIL KÂRI - Semerkand TV

  • Zafer Mi Sefer Mi? (5 Temmuz 2015)
  • İktidar ve Muhalefet Kavramları (28 Haziran 2015)
  • Dert - Derman (21 Haziran 2015)
  • ÖNCEKİ PROGRAMLAR İÇİN Tıklayınız

YÜREĞİMİZE DOKUNANLAR...

  • ÇOCUK EY ÇOCUK
  • İsmail GÖKTÜRK-GÜLÜN ÇAĞRISI
  • İsmail GÖKTÜRK/FİKİR ÜSTÜ AZ KAPİTALİZM
  • İsmail GÖKTÜRK-N E F E S
  • İsmail GÖKTÜRK-GİDELİM MÜSAADE GEREKMEZ

SİVAS TÜRKÜSÜDÜR MEMDUH ATALAY

  • BABAMIN BAVULU
  • Üstad Dostlarına SİVAS'ını Gezdiriyor

MARUZ KALANLAR NESLİ / Memduh ATALAY

Giriş :Felsefesiz Sorular Bölümü

En büyük ayakkabıyı kim giyer

En büyük şapka kimin başına

Büyük ayak,'büyük baş' düşünürken

Jandarma dipçiği indi başıma

Dedi:Tüm büyükler 'ulu Öndere ' yakışır,

Köylüyüm affola aklım karışır!

En büyük bilgin,en büyük deha

Yâdında mı en büyük asker

Sezar,Napolyon,Attila

Fısıldanırken kulağıma

İskender diye kopya verirken 'hainin' biri

Karşımda dururken Fatih Sultan

Halit bin Velit ucundayken dilimin

Dipçiğin acısıyla dedim heman:

Atatürk'tür en büyük komutan!

Cumhuriyetten geldi en ağır soru

Sesim titredi yüzüm kızardı

Zihnim sorudaki tuzağı kavradı

Latin çizgileri elife düşman

"On yılda on beş milyon" arasında

Muasır medeniyetin karasevdalıları ,

Kurdular demiryolu ağları.

Ellerinde pozitivist bir silah,

Önce sürerek sonra asarak ,

Senfoni orkestrası eşliğinde,

Bizi medeniyete taşıdılar,

Cumhuriyet paşaları!

Bildim :"Cumhuriyet fazilet rejimidir

Kahrolsun padişah(!)"

Kurumlarda bir kurum bir kurum

Horoz ötse

İki yumurtlasa çil tavuk

uzmanlardan açık oturum

Yobazın gölgesi

Sakalın teli düşse

Laiklik temelinden sarsılır

Yobaz,dillerinde bir pelesenk

Beşiktaş gol atsa

Bir ağa takılsa balıklar

Mozoleye çelenk!

Düşüncede suç

İnançta hain bulur

Millete bir üstten bakış

Türbeye kulp takar

Akıl almaz cebir

Akla dayar her şeyi

Profesör nam körebenin

Mekanı Anıtkabir

'Yetiş atam laiklik gidiyor elden!'

İnletir narası yeri göğü

...

Neler geldi başımıza/Ot bitti, su çağladı!

Çok Tevilli Ricat Bölümü:

İstanbul'a besmelesiz ulaşınca,

Boş arsaya gece vakti kondu.

Belediye imar işi,

İmar mimar işi derken,

Site düştü zamanla derme çatma yapıya!

Ashab -ı Kehf yapı ortaklığı ile,

Bizim idealist arkadaş kapitalist oldu!

Paranın dini olur mu, olmaz mı sorularından

Muhafazakar kapitalizm doğdu!

Müteşebbis ve mümin

Dünyada mekan ahrette iman kavlince

Geride bir eser bırakmak için

Birbirine selam vermeyen sakinlere

Bir site daha kurdu

Ensar konutları ile

Mücahit kardeşimiz

Müteahhit oldu!

Helal kazanç kâr payına,

Kâr eden ar etmezden vardı,

Ar eden piyasa cahilleri

Yaya gidip yolda kaldı!

İki kapılı hanın çıkışında

Kum ,çakıl,taş, toprak

Demir ,beton

Bunca varlıkla nasıl geçilir tünel?

Ellerinde besmele çeken bardak ,

Yedekte pusulalı seccade,

İstiap haddi bir yana,

Aştılar liberal limiti de!

Dillerinde bir akrep,bir engerek

Likidite,likidite!

Her şeyimiz var şükür,

Bir de "davamız" olsun!

Sistemin engeline,

Davamız bir yol bulsun!

Şirkete tuğralı logo

Arada bir fikir

Arada bir nutuk

Arada bir ey Sakarya

Milli kalarak kalkınmadı mı Tokyo

Yunus'u taşısın günümüze

Oratoryo!

Bir yemekte tüketir bir işçi aylığını

'Tekasür' yok ezberinde

Ekran sihirli kutu Ebuzer 'i es geçer

Unvanı imanına dadanan fare

Kalpte kapanmaz kanayan yara

Şöyle esnekçe geçiş davadan iktisada

Elzemdir içtihat yeni hocalar lazım

Şöyle esaslısından vicdana su serpen

Geçmişe saplanıp kalanlara inat

Yaşasın çok tevilli ricat!

...

Neler geldi başımıza/Ot bitti su çağladı!

Aktüalite Kahpeleri Bölümü:

Dalkavuğa şahsiyet diploması vermeli

Görünce para için yazı yazan hödükleri

Her devirde yazar,her zamanda kese kulu

Erkin hamam çantasını taşır, yüksünmez

Mesela Barlasın oğlu

Dün sayından inmezken aşağı

Bugün düşmandan daha sert çalar bıçağı

Efendim şöyle dedi,hazret buyurdu şunu

Bukalemunu bile kıskandırır bunların huyu

Fikir kumbarayla bile gelebilir yan yana

Bunlardan kaçar mutlak Tur-ı Sina'ya

Şubatta başka gemi Aralıkta başka gemi

Yağmur tarla misali belirsiz yeri

Kalemi havlıyor sanki kalbi kralın çanağı

Kirletirler inanın umman olsa yunağı

Bir mağarada tütün ve çay vuslatı ile uzlet isterim

Nerde bir aktüalite kahpesi görsem

Gördüğüm ilk fahişeden özür dilerim!

...

Neler geldi başımıza/Ot bitti su çağladı!

Sigara Şirketlerine Dava Bölümü:

Bir mevsim-i baharına geldik ki alemin

Vicdan siyasi ,

Aşk magazin ,

Efkar kilodan mülhem!

Tanıklığın yarası ikidir ey şair,

Bir anlamadan bir tanıklıktan!

Otuz yıldır çay ve tütün

Saçlarım felsefe beyazı

Hala çay,hala tütün

Sigaradan evvel beni kahır öldürecek

Ben de sigara şirketlerini dava ediyorum!

-Görüyorsunuz hala ölmedim-

...

Neler geldi başımıza/Ot bitti su çağladı!

Yasin MORTAŞ / AŞK TİLAVETİ


I

ben ağrıyan bir bulutun ateşiyim


yüzümü ört öç tutkusuyla

yırt yağmur ağzımı

/s u s da gel gidelim/


kavlin sağanağı

göğertiyle tuttukça toprağı

savaş yüzümde filizlenen bir acıdır benim


saatime şimşekler çarpar da

güney bir deniz çekilmesi gibi ruhumda kurur


çöllere su içiren manam da yok artık

vakarlı ırmaklar devşirip

elim geçitleri seçtiğimden beridir


kalbe

bulut tıkayan

gönlü aktardım kap kap kabınıza

sunmalarımın içi köz doldu

/ateşi tut da gidelim/


II

saatlerden çıkan çıngı

çöl sıçrattıkça kalbin vahalarına

güneş aşkın eşiğinde gölge değil

vaatler ayarsız

ilkel yağmurlar da geldi kapıma

artık mana vaktidir

/g e l –de- gidelim /


derimde güneş ağrısı

kimliğim tozlu

çiğneğim çiğ

tutturdum kör düğüme yüreğimi


toparladım paylaşılmaz acıyı

vaktidir sana gelelim

gelip geçelim çağın cenkli geçitlerinden


eşyam

tinim

aşk tilavetim

/g e l de gidelim/


KARDEŞ YAYINLAR

  • Semerkand Dergisi
  • Nefes ve Kelâm
  • edebifikir
  • Türkiye Yazarlar Birliği
  • TYB İstanbul Şubesi

SANA DOĞRU / Şeyşamil EJDERHA


Karanlığın içine çekiliyor ansızın
Perde perde büyüyen çığlığım
Ey! Zorluklar perdesinin hüzünkârı
Boylu boyunca uzayan ömür
Layık değilim... Adımlarım gider ansızın...

Bir an parlayan, bir bulut ardından
Ve ansızın gölgeleri kaplayan yağmur...
Saklarken hüznünü bulutlardan
Kim bilir günler ne halde
Kayıp giden bir yıldız, misal
Ne anlatır tenha köşelerde?

Ben... Evet ben....
Layık değilim hüznün buğusuna

Mutluyum...
Çünkü gözlerin keser ansızın yolumu
Bir yol kıvrımında bekler beni hayalin
Yaklaşırım, uzaklaşır zaman
Zaman, adımlarım varırken buz keser
Mayısın kır çiçekleri gibi
Ellerim açıkta, buyurun bakın
Kalemim kırık, huzurum yalın ayak
En tiz perdeden seslenir
Ve taşlar duyar kalp ritimlerimi

Bir gece sesler susar...
Yalnızlığın ardında bekler bir ses
Kayıp bir seni arar ellerim
Kaldırımda ayak sesleri, bir yanda ben
Bir masa gibi...
Kırık kalemlerin sessiz tanığı
Gözyaşları içinde
Arar, vakitli vakitsiz beni
Bilinmez ki kırlangıçlar neden,
Ağaçlar gibi beklemez beni;
Açarken dallarını bana doğru

Hayır, her şeyde bir hayr vardır
Bir bebeğin minik adımlarında bile...
Büyüklerin gözlerinin içinde saklanan
Kimliklerinde kim bilir neler yazılı
Doğum tarihleri gibi kesin
Olmalıydı, atacakları adımları

Kök salsaydı ayrılıktan önce toprağa
Uzar giderdi o zaman gece
Belki çorak bir arazide
Bir bensizliğin içinde
Yeniden tomurcuklanırdı
Bir gül, bülbülün huzurunda
İşte o an ne güvercinler uçardı
Açarlardı kanatlarını savaşlara doğru
Konarlar, barış yüklü kanatları ile
Tekrar havalanırlardı göğe
Sonra ansızın bir poyraz vururdu, tüm hüzünleri
Bir bülbülün kalbinde

Ve ben, belki dermansız ayaklarımda
Bulduğum bir güç ile yeniden kalkardım ayağa
Gözlerim uzayıp giderken bir gül dikeninde
Susup tekrar adımlardım sana doğru...



YOLDAKİ MOTORLAR: Yollarda edebiyat ve estetiğe yürüyen kardeş bir blog.

YOLDAKİ MOTORLAR: Yollarda edebiyat ve estetiğe yürüyen kardeş bir blog.
Ziyaret etmek için resmin üzerini TIKLAYINIZ...

"YOLDAKİ KALEMLER"İN AHVALİ/Ali İLBEY

Yoldaki Kalemler'de: Memduh ATALAY, Yasin MORTAŞ, Fazlı Bayram, Ufuk Türk, Şeyhşamil EJDERHA, Ali Rıza KARAKALE, Nurcihan KIZMAZ, Gün Sazak Göktürk, H. Ahmet Eralp, Bekir Büyükkurt, Mehmet Yaşar, Mehmet Muharremoğlu, Süleyman Kara, Metin Acar, M. Memduh Göktürk, Akın Burak Soylu, Hidayet Bağcı Köse, Hilal Ejderha, Merve Söyler, Levent Nergiz, M. Alper Taş, İsmail Sağır, Can Mutlu, Sibel Kök, Süleyman Kılıçbay, Derviş Ömer, Fatih Mehmet Kıyak, H. Akbay gibi isimler kelimelerle tâlim yapıyorlar “yol”da.

Şimdi ise Bilge Doğan Kepek nâmıyla bir yazıcı çıktı ki, daha baştan bin miligramlık bir yazıyla yüreğini koymuş ortaya: "Hüzünlü Bir Türküdür Anne Olmak Bir Evlâda." Bre dostlar, bu nasıl bir yazı başlığı böyle? İnsanın kalbini delip geçiyor, hüzün yağmuru altında arıtıyor içimizi ve "Ben kalemimi yüreğime batırdım da geldim" diyor daha ilk cümlesinde.

Bir şeyin daha farkına vardım. Soyadlarına bakılınca korkulan Ejderha'ların yüreği ne kadar pak ve narin öyle!‏ Şeyhşamil Ejderha’nın "Sonsuzluk Hikâyesi" şiirinden anladım bunu: “Zaman… / Başını secdeye koyunca başlar hayat / Önce karanlık kaplar geceyi / Sonra bir ışık bozar sessizliği / Çözüverirsin en çözülmez bilmeceyi / Zaman… / Yıldızlar tespih tanesi / Ay ise imam / İşte cemaat / Peki sen nerdesin?/ Neyde ney sesi var bilir misin?/ Zaman… / Elifle başlayan sonsuzluk hikâyesi / Bulur kalbinde son nefesi / Kulağında Kur’an sesi / Sonsuzluğun Efendisi / Gönülden uyanınca başlar / Bu hayat hikâyesi.”

Yüreğim tutuştu bu mısralardan. Bu nasıl düşünüş duygulanış öyle? Yaşta keramet yok ama, bu yaşta bu derûnî sezgiler mâveradan mı geliyor? Bu genç şairin Ejderha'lardan olduğu muhakkak. Fakat çok daha başka bir iç dünyası var. Söyleyin o dosta nereden alıyor bu kelimeleri? Yüreğine bir bakın. Harmancık havası almış olduğu belli. Benden selâm söyleyin Şeyhşamil'e, şairlik şerbetini böyle içen gelsin, yana yana, vurula vurula şiir yazan gelsin arkamızdan.

Dahası var; “Yoldaki Kalemler” de bin miligramlık türküler listesi ve videoları, ustalardan seçilmiş sesli şiirler listesi, fikirli sohbet videoları, Kardeş Yayınlar, Kitap Tanıtımları ve Akraba Bloglar okuyucuya kolaylıkla arz edilmiş. “Yoldaki Kalemler”(yoldakikalemler@hotmail.com), internet edebiyat dergiciliğinde hiçbir edebî otoritenin kontrolüne ve delile lüzum kalmadan rüştünü ispat etmiştir. Bütün yazıcılarına selâm ederim.

http://www.habervaktim.com/yazar/58196/dogunun-ogullari.html

Ufuk TÜRK / KAR ŞİİRİ

Ne zaman bir kar şiiri
Yazmaya gitse ellerim
Üşüyeceğinden korkarım ‘hasta bir annenin.’

Öyle romantik pozlar verilmez
Bizim oraların soğuğunu kimse bilmez
Sokak lambası da yoktur, kuşlara yuva da

Bir yoksulluk telâşesidir kar, bizim oralarda.

Kış erken gelir her çocuğa
Üşümüş ellerinde kalem,
Yanmış önlüğünde silinmez izler…

Her çocuk, yağmurun düşmesi gibi basar toprağa
Bizim oralar yakışmaz kartpostallara.

Çatısı akan evler, pencereden gelen uğultu,
Ağlamalar, soba karası duvar.
Yani içmek değildir bir kafede mevsimlik çaylar.

Kar romantik bir nesne değildir bizim oralarda.
Bir yükün çökmesidir omuzlara,
Gömülmesidir acının suratlara…
Bizim oralarda çocuklar yaşamayı
Erteleyerek büyür, yarınlara.

Kirli bir camdan seyreder

Kardan adam yapan çocukları bir hasta
Kağıtlar dolusu şiir yazsan ne fayda
Şiir gibi yaşamadıktan sonra.

geceye dolunay ikramı / fazlı bayram

Fotoğraf: M. Çağrı GÖKTÜRK



ay dı

yüzü mü ay dı

ay yüzü müydü

biz bilmedik

ışığında ağırladı bizi

içimiz aydınlandı


hocam dı

ay mı hocam

hocam mı aydı

hüznünde ağırladı bizi

biz bilmedik


evinin üstünde toplandık

başının üstünde tuttu bizi

biz bilmedik

inciri yedik

üzümü hetifledik


Ahmet abi türkü çekiyordu kalemine

Ali hocam hocam dı

hocam Ali hocam

her şey bir şey di

bir şey her şey

biz bilmedik


göl şahit

ağaçlar şahit

dağlar düldülden beri şahit

yavşan

başkonuş

bir de gönül dağı

hele de hasan ağabey

karadereden beri şahit tutuyordu çocukluğunu

biz bilmedik

hocama misafirdik

serhoştuk hiç ayılmadık


Metin ACAR/ANNEM SÖKÜKLERİMİ DİKERKEN


Elinde bir iğneyle dolaşıyor annem
Söküklerimi dikmek için uğraşıyor
Anneyse bir hayat, hep yarını düşünüyor
Bugünün baharlarını görmekti hayat
Yarın sadece an'ı kandırmak
Sökükler dikilir ya iz kalır ya sökülür
Yoldan geçmekte olan insanlara takılıyor gözüm
Yoldan hızlıca geçen arabalar da var
O an hakikat gibi geldi
Tek başına duran ağaç ne kadar yalnız
Binlerce, milyonlarca yapraklar kadar
İnsanlar kadar

Fark ettirmiyor kendini annem
Yapraklarının hışırtısını duyurmayan ağaç gibi
Ağaç yapraksız gibi, yapraklar ağaçsız
Kelimelerden bir dal yapıyor
Bir öğüt büyütür gibi içte
''Evladım söküklerini ihmal etme''
Bu sefer çözülürlerse...
Merak etme anne bu sefer ben dikerim
Dikiş tutmayan söküklerimi
Olmadı bir insan bulunur elbet
Veya bir yetim çocuk
O söküklerimi diker
Bende yara kapatırım belki
Merhemi olmayan yaraları

Suskunluk çalıyor insanın aklını
Dünyada bir garip yolcu olmak mesela
Suskunluğun çaldığı akılda
Anımsanmamak geçti birden dünyada
Kendini fark ettirmeyen annem gibi
Yolda düşlemek kurtarıyor insanı
Düşmemek bu yüzden
Düşünmek kadar güzel

Söküldü diktirdim
Söküldü diktirdim veya yamalattım
Hiç kendim dikemedim, dikemediklerimi
Oyun gibi geldi sökülenlerim
Onlar sökülürken kopmadı hayat benden
Her biri dikilirken gözümün önünde
Bir şaheser şimdi annemin ellerinden

Elinde bir iğneyle dolaşıyor annem
Söküklerimden bir hayat devşiriyor
Diriliyorum, doğruluyorum, doluyorum
Dirilirken doğruluyor,
Doğrulurken dosdoğru doluyorum
Yolumu buldururken izlerim
Ben yarınki bahara hangi izden gideyim
Diriliyorum, doğruluyorum, doluyorum
Yarınki baharlar yine size kanıyorum

.

BİR HÜZÜNLÜ TÜRKÜDÜR ANNE OLMAK BİR EVLADA/Bilge DOĞAN

Bir anne babanın kucağına evlat olmakla başladı her çocuk gibi benim de hikâyem. Doğmamla beraber, kalmalar gitmeler, umutlar ağlamalar, nurlar karanlıklar, yıkılmalar şükretmeler arasında geçen fasl-ı ömrümün uzun hikâyesinde, yolum anneliğin kıyısına düştü.
Hasret dolu sancılı bekleyişim ne zaman vuslata erecek diye kıvrandım durdum. Dokuz ay ne güzel, ne umutlu bir bekleyişti bir anne ve baba için. Hasreti büyüdükçe, içimdeki büyüyen kıpırtıları bir parça teselli oluyordu bana. Bu beklemekten başka aramıza bir daha hasret kalmalar girmesin ömür boyunca. Dayanabilmenin en yakıcı imtihanı olurdu herhalde bu hasret…
Bir kutlu nur, ay parçam yavrum doğdu. Vakit tamam oldu ben de anne oldum. Mavi bir kuş kanat çırpıp havalandı. En büyük nimetiymiş Allah’ın bir evlada anne olmak, kucağımda yavrumun gözlerini ilk defa gördüğümde anladım. Doğar doğmaz, yavrumu yoğun bakımın soğuk koridorlarında çaresiz bırakınca yine anladım ki en çetin imtihanlar varmış annelik yolunda.
O pembeler içindeki anne odasında yavrumu kucakladığım an nurani ve kutlu kokular duydum. Gözlerini ilk açıp baktığında cennet pırıltıları gördüm. Böyle olmasa, böyle baştan ayağa ilahi kokmasa anneler babalar nasıl bu kadar büyük bir aşkla bağlanırlardı ki yavrularına… Evlatlarımızla ayrılığı göstermesin bize Hak Teâla. Yakıcıların yakıcısı cehennem ateşi düşer ol vakit bağrımıza…
Bize bu nur toplarının yaşattığı mutluluk hangi sevabımızın karşılığı ola… En güzel rüyalarımı kızım süsler. Bineriz uçan halımıza, Kaf Dağı’nın arkasında zümrüdü anka kuşunu aramaya gideriz. Gülen gözlerinden alamam gözlerimi asla. Elleri ellerime değdiği an umutla kanatlanır yüreğim, Ferhat gibi dağları delebilirim o aşkla. Sarılıp da kokusunu içime çektiğimde şair olur dile gelir söylerim, hasretini düşündükçe bu dünyada cehennemi yaşarım, Mecnun gibi çölleri hayallerim.
Olur ki büyük yaratanın zoruna gider diye ne sevgimi, ne acımı, ne sevincimi, ne kahrımı bildirmedim kimselere. İçime attıkça katmerlendi evladımın sevdası. Her bimar halimiz yüce yaratanın şifasıyla sonlanıyor elhamdülillah. Bu sınavda, O’nun emaneti, benim canımın özü olan yavrumu kendimden vazgeçerek koruyup kolluyorum. Dayanıyorum elbet pes etmiyorum ama yanıp kavruluyorum.
Yemen bizim neyimize
Şiven düştü evimize
Bak yavrular yetim kaldı
Güvenmeyin beyinize
Bu ağıtlar nasıl söylenir diye içim ezilirdi dinlerken, acı insanı bülbül gibi söyletirmiş meğer. Hastane koridorlarında, görüş saatlerinin arasını birleştirip bir türlü ayrılamadığımda yavrumun başından, çaresizce mırıldandığım dualar ağzımdan birer ağıt olup yüreğimi yaktı…
Ninni desem nehar olur
Gül açılır bahar olur
Ben yavruma gül demem
Gülün ömrü az olur
Ninnilerin benim olsun
Uykuların senin olsun
Akan sular ömrün olsun
Ninni yavrum ninni
Dandini dandini danadan
Bağışlasın yaratan
Hak saklasın nazardan
Uyusun da büyüsün
Sen uykular ver Allah
Sen uykular vermezsen
İyilik sağlık ver Allah
Sevgisi her şeyden güzel, sevinci her sevinçten büyük, acısı ateşlerden yakıcı idi. Uykusunda nefes alıp vermesini dinlemek bile bahtiyar olmama yeterdi. Ninniler söyleyip uyutup, dualarla büyüttüğüm kuzumu hiçbir şeye değişmem. Böylesine büyük sevgi ve merhameti kendinden bir parça olarak annelere bahşetmemiş miydi yaratan… Şükürler olsun kıymetini bildirsin güzel yürekli analarımıza inşallah.

Hak Teâla anneleri şereflendirmiş, Peygamber Efendimiz nice hadisler söylemiş, haberi olmayan yoktur. Cahime dedi:“Ey Allahın Resûlü! Harbe katılmak istiyorum, sana danışmaya geldim.” Peygamber Efendimiz:“Annen var mı?” Evet, cevabını alan Efendimiz: “Onun yanından ayrılma! Çünkü cennet, onun ayakları altındadır.”
Adına Peygamber Efendimizin hadisler söylediği bu kutlu annelik görevine layık olmayı dua ediyorum Allah’tan. Yavru kuşumu O’nun emreylediği gibi yetiştirmeyi nasip eder inşallah bana.
İşte bu sebeplerledir ki doğmakla ölmek arasında en güzel hikâyemdir annelik. Karanlıklarımızı aydınlığa çeviren yavrumuza uzun ömürler dua ediyorum. Tüm anne babalara evlatlarıyla yaşayacağı hayırlı bir ömür nasip etsin Mevla’m. Bana bahşedilen en büyük nimet, en büyük sermayem evladım, bu bahtiyarlık bana bir ömür yeter, elhamdülillah.

.

BABAMIN TEKNESİ / Fazlı BAYRAM












İpek gömlek giymezdi babam
bilirdi haramdı
sabah seccadelerinin
yorgun bekçisiydi
rıskımızı helal sağardı geceden
hamuru döverdi vakit girmeden
namaz sonrası yakardı ocağımızı
bilirdik hamurumuz yoğrulmuş
bilirdik babamız yorulmuş

lokma lokma dökerdi hüznünü
kızgın yağın içine türküler eşliğinde
‘zülüf dökülmüş yüze aman’
bir yangın yeriydi babamın yüreği
marifetli ellerinden dökülen lokmalar
tekkede pişer ve olgunlaşır
sonra şerbete kavuşurdu
şerbet kevser tadında
şerbet cennetten bir ırmak

kahvaltı sırası babamın şimdi
biz okul çantası sırtta
harçlıklar cepte güle oynaya
her şeyimiz tas tamam çıkarken evden
babam hüznüyle kalırdı sofrada
sonra çarşı pazar

benim babam helal ekmek savaşçısı
yatsı okunurken eşikte görünen kahraman

.

ÇOCUK OLMAK / Merve SÖYLER

Küçük bir kızken her akşam babamın işten dönüşünü kapıda beklerdim. Henüz sokağın başında görür görmez tüm sevinçler benim olur ve ona doğru koşardım sarı saçlı küçük bebekler getirirdi bana uzaklara gittiğinde yine oyuncaklar alırdı. Mutlu olurdum. Hayattan bir haber o oyuncaklarla hayaller kurardım. Masum günahsız ve suçsuzdum…

Çocuk olmak silahsız hayaller kurmak, çocuk olmak anneli babalı yuvada yaşamak, çocuk olmak el ele tutuşup şarkılar söylemek, bazen bezden bir bebek de olsa ona sarılıp uyumak; takvim kâğıtlarından uçaklar yapmak, okuldan kaçırdığımız tebeşirlerle çizgi oynamak biz çocuklar oyun oynarken bile arkadaşlarımıza dokunur elim sende derdik seninleyim derdik. Biz çocuklar eleleydik.
Büyümek yok.
Büyüdük mü?
Silahlar üzerimizde benlik davasından.







On binlerce hayat yıkık virane.
Hayaller paramparça; bencillik had safhada; insanlık yok, kardeşlik yok, çocukları düşünen bir Allah’ın kulu yok; onlar bizim geleceğimiz, onlar bizim canlarımız.
Ben küçük bir çocuğum şimdi. Her korktuğumda anneme sarılıyorum; kapa gözlerini diyor. Kapıyorum gözlerimi, kulaklarım duyuyor. Silah sesleri yaşamımın bir parçası oldu artık. Her gün dökülen kanlara alışıyorum. Cansız kanlı bedenlerin arasında oynuyorum… Sonrası, sessizlik. Bir fırtına kopuyor; kayıplar… Sabah yine aynı güneş doğuyor yine güneş batıyor. Ben Suriyeli, Lübnanlı, Filistinli, Afganistanlı, Somalili, Çeçenistanlı, Pakistanlı, Iraklıyım.
Dünyanın her köşesinde çocuğum her şeye rağmen…








Ben, senin oyuncağınla düşler kurduğun yaştayım. Şimdilerde battaniyeme sarılıp hayallerimle avunuyorum, bir kurşun kalemle kâğıda çizdiğim otomobille oynuyorum. Ben şimdi takvim kâğıdından uçaklar uçuruyorum ve poşetten yaptığım uçurtmaları başka ülkelere gönderiyorum.
Ayrıştıran, bölen, parçalayan, savaştıran, öfke kusturan, zalimin zulmüne kulak tıkayan o aşağılık dünya siyasetinin hesaplarının, çıkar denklemlerinin ötesinde bir çocuğum. Tertemiz, masum yüreğimle her yerde aynıyım; çocuk olmak yönüyle hayallerim rengârenk; ne kadar ağlasam da güldürür beni ufacık bir şeker. İştahı doymak bilmeyen zenginlere inat, çocuksu kanaatimle hepsinden zenginim. Annem babam yanımda olsun beni koruyup kollasınlar; daha ne olsundu hayat?
Çocukların gülmediği hep ağladığı bir dünya ister miydik?
Ne kadar da çekilmez olurdu değil mi böylesi bir dünya?
Bizim çocuklarımız gülüyorken bir başkasının çocuğu ağlıyorsa, anaları babaları kardeşleri kör kurşunlara hedef oluyorsa… Bu dünya kokuşmuş, bu dünya laçka…








Barışın huzurun olduğu bir dünyada yaşamak istiyorum. Gerçekleşmesi zaman alsa da çocuklar bunu zihinlerinde yaşıyor. Hiçbir bir şey onların yaşama umutla bakması kadar değerli değil. Hadi sen de bir adım at çocukluğunu hatırla ve çocuklarımız için el ele verelim. Onlar tüm masumiyetleriyle yaşasınlar. Hayatı emin adımlarla küçük yuvalarında huzur bulsunlar. Adaleti ve mutluluğu tesis etmek istiyorsak dünya üzerinde çocukça bir bakış, çocukça bir yürek lazım hepimize. Zarif insanlar çocuk ruhludur, zarafet de zariflerden sadır olur.

İçinizde hep bir çocuk yüreği taşımanız duasıyla.

SESLİ ŞİİRLER

  • Hasan EJDERHA-HASTA ANNELER ÜLKESİ
  • İSMET ÖZEL-AMENTÜ
  • ABDURRAHİM KARAKOÇ-MİHRİBAN
  • ABDURRAHİM KARAKOÇ-İSYANLI SÜKUT
  • ABDURRAHİM KARAKOÇ-DUA
  • ABDURRAHİM KARAKOÇ-İNCİTME
  • İSMET ÖZEL-DİŞLERİN ARASINDAKİ CESET
Hasan Ejderha (Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir). Filigran teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.