AYYAŞ/Can MUTLU













Hokkada kanım var mürekkep niyet,
Kayboldu divitim bulamıyorum.
Bu son meyhanenin sarhoşuyum ben;
Hancı doldur hele ayılmayayım,
Kazara, adamdan sayılmayayım.

Arşın burda, “Halep” yangın içinde,
Savaşçılar sahte cennet peşinde,
Veresiye defteri pavyona düşmüş,
Müflis ayyaş üzüm suyu düşünde…

Esrarkeşleri de toplamış polis,
Tokatlar peş peşe yüzümde patlar,
Ben de içtim ama meşhur değilim,
Ne işim var artistlerin içinde . . .

Puslu ve heybetli Perşembe’lerde,
Cesedimi “süslüman”lar kemirdi,
Uçmağa mı vardı Bozkurt’un soyu,
Köpek salyasında yiğit boğuldu,

Hancı doldur hele, çabucak doldur,
Nihayetinde ayyaş’ta kuldur,
Zembilim dopdolu yüküm çok ağır,
Topal hafızım ya,  kulağım sağır,
Boş kalmasın kadeh, söyletme beni,
Söz verdiğimiz şişeler bekler,
İçi boşalmış kardeşlerinden,
“Neyimiz eksik te içmedin” derler . . .

Daha ciğer satmam, yevmiyem tamam,
Bu sarhoş kulunu affeyle mevlam . . .


NOKTA / Şeyhşamil EJDERHA











Paragraf başından başladı hayat
Zaman geçti paragrafı unuttun
Virgülü arayıp durdun günlerce
Sözler uzadı kelimeleri unuttun
 
Elindeki tek şeydi soru işareti
Kıymetini bilemedin virgül gibi
Vazgeçtin
Yaşamaktan vazgeçtiğin gibi

Noktaya verdin kendini
İki noktayı üst üste koyamadın
Bir parantez açtın hayata her şeyi oraya sığdırdın
Sığdırdığını sandın kapatamadın parantezi 

Ağladın günlerce ALLAH'a el açtın 
Gökyüzüne baktın bulutlar toplandı
İnce bir yaş süzüldü yukardan aşağı bulutları ağlattın
Sonra bağırdın göklere, yere, geceye ve gündüze
Haykırdın kaybettiğin zamanı kendince

Birden sustun hatırladın ünlem koydun
Tire çektin hayata son noktayı koydun
Çok şükür ALLLAH'ım sen varsın
Sonunda bulmuştun noktayı noktaların bittiği yerde
Ama hiç bir şeye nokta koymadın noktaların yanında
Son olarak bulduğun üç noktaydı yan yana...

28/10/2013 12:40

Metin ACAR/TAŞ DUVAR YÜZLER‏










Taş duvar yüzler
Dört duvar neresi
Dünya
Kabullenemediğim köşesi

Daldırıyorum elimi
Yolum hangisi
Sesler
Duymadığım çilesi

Bir ekmek düşüyor
Kırıntıları hangisi
Toprak
Bakamadığım gölgesi

Bir damla yuttum
Yağmur silsilesi
Ben
Aşamadığım kendisi

Gemisini kurtaramıyor
Kaptanın ümidi
Su
Boğulmamak düşüncesi

Yerlilerin karmaşası
Kentlinin yeisi
Hak
Kiminin yemesi

Kimliksiz yaşayamıyor
İnsan kime bağlı
Çare
Kul olma becerisi

Taş duvar yüzler
Dört duvar neresi
Dünya
Kabullenemediğim köşesi

BİR GELSEN…/Ufuk TÜRK


Bir yokluk içimizin damarlarını sökmeye başlar. 
Kanımız çekilir kaldırımlardan. 
Bir yılan geceye sokulur usulca, 
Koşarak gelen güvercin 
Kanatlarında müjdeyi taşır, 
Kaybolan güvercine ağlar bir çocuk, 
Yıldırımlar âh’ındandır. 

Dağ taş dile gelir sen gelince, 
Bir şenlik boşalır gözlerimizden, 
O aşk bütün semâyı yakar 
Yıldızlar o gün bir başka bakar. 

Bir bir gelirsin sen hep birden değil 
Yavaş yavaş kanarız hepimiz. 
Toprağı tırnak tırnak kazar bir karınca 
Ölenleri bir bir gömeriz. 

Senin kokunu rüzgâra koysak 
Ağırlığından tuz buz olur dünya. 
Hayalimize alsak seni kaldıramaz tavanı çöker. 
Bir gelsen bir görünsen kör olmaya razıyız. 
Bir âh’ınla yıldırımlar belirir 
Bestekârlar dize gelir. 
Bayılsak sonra hiç uyanmasak 
Kalbimize adını sarsak. 

Yüreğimizin üzerindedir yelkovan 
Saniyede bin tur atar akrep. 
Bütün yürekler sana kurulu nerdesin? 


YEDİ ADAMA GÜZELLEME/Sibel KÖK










Şiir kokulu, türkü dokulu adamlar 
dağların sessizliği ayak uçlarında 
kehribar renkli yollardan geçerek 
gelip durdular kentin kapısında 
-kent ki çınar yaprağının damarlarına kazınmış iz 
kent ki buğulu camların ardında kalan giz 
yitirilmiş coğrafyaların kadim tanığı 
saklı kalan isyanların son sığınağıdır- 

yürüyüşlerinden tanıdı yeryüzü onları 
toprağın gergefine işledikleri adımlarından 
''yürürüm 
Irmaklar yürür ardım sıra'' deyişlerinden 
önce ırmağı ardından yürüten yürüdü 
ve yürüdü ardından ırmak ırmak  
altı ağrılı yaşamak 

Şiir kokulu, hüzün dokulu adamlar 
zamana devşirilmiş içlenmeler ellerinde 
zifiri bir sessizlikle haykırarak 
varıp durdular kentin orta yerinde 
durup sustular 
susup tebessüm ettiler 
omuz başlarında asılı duran yaralı kırlangıç sürüsüne 

gülüşlerinden tanıdı kuşlar onları 
acısı derinde gizli sancılı gülüşlerinden 
sonra yüreklerinden akan 
ve göğün gözlerine ağan yakarışlarından 
''Rabbim ne çok acı var'' deyip 
kederlerini ve hüzünlerini  
yalnız Rablerine arz edişlerinden 

Şiir kokulu, isyan dokulu adamlar 
''Kayaları kelimeler olan  
gamdan kurulu dağların'' yüreğinden  
öfke dolu naralar attılar  
kuşandılar bütün mısraları 
söylenecek ne varsa söylediler zamana 
gidişlerinden tanıdı gökyüzü onları 
kanatlanırcasına yepyeni diyarlara 
akarcasına delisi derin yatağına 
yeryüzünü yırta yırta gidişlerinden 

Şimdi,tanıyın sizde onları ey insanlar! 
çehrelerine kümelenmiş hüzün bulutlarından 
teslimiyetin acziyle bükülen boyunlarından 
ve secde duvağıyla Rahman'a süsledikleri alınlarından 

onlar,  
hamuru türküden, hüzünden ve isyandan yoğurulu adamlar 
çağa meydan okuyan yedi adamdılar 
öfkesi de sevdası da şiirden olan 
Yedi Güzel Adam'dılar 

                                                                    

KİTAP KURUMAZ/ Metin ACAR










Yağmurluydu hava 
Korumadım kendimi 
Kitabı korudum iç cebimde 

Benim param birikmez 
Kitaplarım birikir 
Cebimin bereketi 
Kitaplardan bellidir 

Parasız yaşanmıyormuş 
Kapital emretmiş 
Bu emre itaatsizim 
Ve ben çay içerim 
Kitap okur 
İnsan dinlerim 

Yarama tuz basıyor düzen 
Düzen düzensiz bir klişe 
Devlet kadar yalnız bırakıyor 
Devlet kadar hayal kuruluyor 

Bir hayat kur diyorlar 
Cebimde metelik yok 
Olunca hayal kurup 
Hayat satın alıcam 

Biriktir para biriktir 
İnsan biriktirme 
Para biriktir 
Yarının hesabını 
Şimdiden yap 
Sen komşu alma 
Şimdiden ev yap 

Yağmurluydu hava 
Korumadım kendimi 
Kitabı korudum iç cebimde 
Hayat buradan baktı bana 
Bir metelik yok yine cebimde. 

RÜZGÂRIN SIRTINDAKİ ÇOCUK/Hüseyin Cenk ŞAVKILI










Rüzgârın sırtında geçer çocukluk 
Anlayamadan varlığını, yokluğu geçip gider  
Kimine siyahlar içinde kapkara, 
Kimine kardan ak, kardelenler içinde. 

Kiminin dizleri yaralı bereli, 
Kiminin düşleri  harabe’li 
Anlar, ne güzel şeydir çocukluk  
Anlar da, ama dönmez ne o sokak nede o kucak 

Kısa şortlu, lastik ayakkabılı dostlar  
Birer bey olmuş artık bilyeleri yok  
Düşünmekten kaçınır artık  
O çamurlu sokak aralarını, 
Kimsede dönüp bakacak yürek  yok  

Ama o yatağa düştü mü insan  
O çamurun kokusu gelir aniden 
Keşke çare olmaz, anlar birden 
Hasretlik çökse de geçmişe birden 
Merhem olmaz ne kadere ne de Azrail’e…  


SUDAN HALKALAR/Hilal EJDERHA














Sabrın sınansın
Hüznün orta yerinde
Sözlerin kaybolmasın
Bir kır çiçeğinin narin dalında.

Başla sayfanın ortasından yazmaya
Sonra tuttur bir türkü
Bütün dertlerini diz inci inci
Sızlasın yürekler, gözyaşları gökyüzüne ulaşsın.

Ümitlerini dök sayfa sayfa yüreğine
Şu uçan kuşların hayalini dinle
Gökyüzünün maviliğini sil gözünden
Sandığa kilitlediğin yaşanmışlıkları ser önüne.

Sudan halkalara yaz düşlerini
Taştan kulelere as hayallerini
Sen yüreğinin mabedine ışık tut ki
Parlasın kaleminin ucundaki düşüncelerin.

Kaldır bütün bilinmeyen sırları
Kopar at bütün yıldızları gökyüzünden
Uçur kelebekleri bilinmeyen ülkelere
Sonra, bunlara yine sen itiraz et
Gökyüzü yıldızsız, yer kelebeksiz olmaz de
Bulmaca gibi çöz kelimeleri yüreğinde.

DESTİN YAZILIRKEN/Burak KARLANGIÇ














Düşüncelerimin sessizliğinde kaybolurken
Karşımda beliriyor cismin
Bir söz, hatta sadece bir kelime
dökülmesini isterken dilinden
Sensizlik şakaklarımı zonklatıyor aniden

 
Tekrar dalıyorum
Sanki deprem oluyor hayallerimde
Her şey belirsiz, anılar sığınacak yer arıyor köşe bucak
Neler oluyor bu serüvenin sağlam temelinde
Sensizliğin enkazı düştü aniden üstüme
Ne olur, ne olur diye yalvarıyorum sana
Giderken bari anıları bırak

 
Deprem sonrası anıları bulamadım Destin!
Tek tek enkaz altlarına baktım
En azından onlara ait bir kaç kelimenin harfi için
Kimsesizler mezarlığına götürüyorlar tabutlarda
Salâları çoktan okunmuş meğer, duymamışım, duymamışım 


YANGIN/Fazlı BAYRAM

 












nümunesi ateş gözlerinden payesidir
ırmaklarca çöl evrene uzanan
bahtiyarlığın
gerekmez çıra
yaradır merhemi yine yaranın
aşk gözetmez
tutuşturup kül olmustur içinde yangının

yangın
yangın!
nerdesin
şurası hep buzdan demirden
erirse eğer lütfunden
gene senden senin zerrinden
seyrime endam
bin geceden
in geceden
yan geceden
yan gelip yattığım
dün geceden…