EY YÂR / Nezir KUMLAY

 
Ey gönlümün sultanı, eşgimin yadigarı,
Gözden uzax eyleme, yaxşı saxla vügarı,
Galbimi dağlama sen, Köroğlu’nun Nigar’ı,
Garip ellerde galan menim tikanlı gülüm,
Tebiete gaytarım, gafesteki bülbülüm.

Eşgde sabit-gademlik şerbetini içirttin,
Seni üretken seven dostlarını incittin,
Nebi’nin Hecer’i tek, menim yanımda cüttün,
Bunlar oldu beyhude ömür geldi dayandı,
Melek-il Mevt gelmeden bütün galpler de yandı.

Eger ki bayatı desem, alemler ağlar,
Ayrılığın derdini bilip çekenler ağlar,
Dosttan galbi inciyen, olar nigaran ağlar,
Gözlerimi yollarda goyma cananım betsi,
Feslimiz gış feslidir, tez gel gar yolu kesti.

İlahi naçaram men, galpler uzah yol gısa,
Emrin ile Süleyman ulaşmıştı Belkıs’a
Ta San’a’dan götürüp gelmişti Kudüs’e,
Bele bir gavuşmağı mene de nasip eyle,
Canım o zaman al, hüsnüne vasıl eyle.
                       

                                    

TÜTÜN KAĞIDI KABUĞU ŞİİRLERİ XIX/Fazlı BAYRAM



                                                        /bozlak/






savaşçılar eceliyle ölmez
bu sefer de peşin tövbe ettiğimiz
günahları işleyelim
damlardan damıtılan tere yağlarla
yağlayıp kılıçlarımızı
yaprak uçurup gök yüzüne
çocukluğumuzu avlayalım
bir neo yahudi ne nasihat ederse
asalım iç çamaşırlarımıza

yeni kurtuldum dağlı sempatilerden
yapma bunu bana dolunay
çıkma o dağın kuytusundan
bu gece olsun sunma çarmıha
seiko saatlerimi (yoksa casio muydu)
saz çalmalarıma artık dayanamayanlar var
ben de dayanamıyorum artık işin doğrusu
‘’al almayı ver narı’’

gel seninle peşin tövbe ettiğimiz
günahlarda buluşalım
aşk yaraları açalım kalplerimize
kazmayı toprağa değil
gırtlağa vuralım bu sefer



HAYAT MI BENİ YAŞIYOR BEN Mİ HAYATI?/Fazlıalp EJDERHA

Hayat! Hayat! Hayat!
Dilime dolandı bu kelime
Dilim dolandı bu kelimeye
Duygu dolu düşüncelerimi
Duygusuzca ezdi yine.

Bu düşüncelerimin battığı
Kaçıncı geceydi
Ve umut meçhule giderdi
Hep dolan, hep yalan hayat
Bize kazık atar mı bilinmezdi.

Biraz düşününce dalardı hayale
Uzun bir yolda bulurdu kendini
Yolu çıkmaza giderdi her defasında
Ama her çıkmazın bir yolu
Her yolun da bir çıkmazı
Olduğunu bilirdi o.

Yine hayale dalardı istemese de
Hayalde imkânsızı yapardı yine
Hayalleri birleştiği anda
Hayat patlatırdı hayallerini anında.

Bu sefer intikamı ele almıştı
Ve sonuna kadar arkasında duracaktı
Ama bu da uzun sürmedi
Kurduğu, daldığı bu rüyadan
Ezan sesiyle uyanabilmişti



GÖLGELER/ Muhammed Taha DURDU

 
Her zaman benim yanımdasın,
Hep benim yaptığımı yaparsın.
Hava kararınca niye benden kaçarsın,
Hani yağmur yağar sonra güneş doğar gökkuşağı çıkar,
Sen de benden çıkarsın, gece kaçarsın.
Pencerelerde seni ararım
Sabah çıkarsın benimle koşarsın.

HİCRAN MEVSİMİ/Muhammet İbrahim BALCI



Neden yarım kaldı gülüşün
Nerede hasretin, sevgin ve sözün
Adımların adını taşırdı yürüdüğün yollarda
Hâlâ adın yazılı taş kaldırımlar ve duvarlarda.

Hangi dağın eteklerine sarıldın
Seni bir türlü bulamıyorum
Hiç olmazsa
Uzaklardan bir selam yükle bulutlara
Zira sesin rüzgâra karışıyor duyamıyorum.

Sakın yılgın ve solgun bakma etrafa
Gece hicran taşıyor yüzüne
Sabahı beklemez oldu ölümler
 Bu yüzden bir türlü uyuyamıyorum. 

***
BEKLEYİŞ



Sözler uyuturuz kuş tüyünden yastıklarda
Gece sır dolu dilsiz, bir ah! heceler
Sancılar yoğrulur çileyle örülmüş hasırlarda
Yıldızlar karanlık boyu sessizler

Dalgalı denizlerin gözlerinde matem diniyor
Beyaz yüzlü taşlardan bir mehtap süzülüyor
Alınlara zarafet yayan bir selam sürülüyor
Irmaklar gün doğumunu besteler

Bir vakit yaklaşmakta uzak değil beklenen
Umudun naif kokusudur kırlarda gizlenen
Harfler büyüyor dualar ardında süslenen
Kalpler vakur adımların yolunu gözler


***
GÜN




Gün, doğumu bekledi
Doğum, gününe emekledi

Ellerimle suladığım özümdü
Sulanan ellerim sözümdü

Bakışlarım yılgın değil dalgındı
Kendini kör alevlerden sakındı

Kalem açık, yalnız dar kınım
Süslemeli sözlere dargınım

Taşın altında ne arıyorsun
Tokmağı olan kapıyı ne çalıyorsun  

Bak yüzüme gör kendini
Bak gözüme ör kendini

***
ŞEHİR



Şehir can taşırken avuçlarında
Çocuk yüzlü bir matem geziniyor
Kaldırımların özenle örülmüş saçlarında
Bir mezarın gölgesinde biriken toprak
Pınarların gözünden doğan suya hasret

Dağları sarstık güvensizliğimizle
Taş duvarlarla ağlaşır olduk
Ağaç dallarında kuşları sorar olduk
Heykeller büyüttük kendi ellerimizle
Sessiz ürkek bakışlar ile boyadık aynaları

Sözlerimiz gökyüzü boyunca hırçın
Yıldızlara haber salınmış durmayın kaçın!
Bir vakit doğdu yeryüzünde
Şehir can taşıyordu insan sızlıyordu
Şimdi bir karıncanın adımları gerekliydi
Şimdi bir damla su yeterliydi.
                                  

***

SULAR




Bir ses koşar ihtiyarî nefesler içinde
Dalgın taşların serin bakışlarında duyarız
Gökyüzünde canlanır bir sığınak
Gökyüzünde gezinir bulutlar yalın ayak

Zaman durulur bir bahçıvanın ellerinde
Çiçeklerin aşkına kanıp baharı sorarız

Zihinlere örülür tek gözlü bir zehir
Avuçlarımızda doğar serin sular
Kalpler buluştukça ne kin kalır ne kir
Gül yüzlü bakışlar ellerimizi sular.

***
HAYAT












Hayat;
İki hece,
Bir gece…
Bazıları için “Üzerine Hayâ (k)at”
Bazıları için “Durma Yat”
Oysa
Beyaz duvarlarda
Ömrümden kesitler belirince,
Yeni doğmuş bir bebek gibi
İçimde sancılar hızlı adımlarla büyüdükce,
Dün, ondan önceki gün
Hafızamın yittiği tüm geçmiş zaman,
İşte bu gece…
Anladım ki,
Hayat;
Bir gece…

***
GÜN SANCISI












Geceyi saran bir güz sancısı
Kaparım gözlerimi ve dinlerim
Dağların yamacında sıralı ağaçlar boyunca
Alnı ak cesaretler biriktiririm
Ölümü soluyan bu şehrin nefesini duyar
Koşarım, bitmez benim seferim
Gün aydınlığa kavuşmadan evvel
Dayanamaz yolların gözyaşını silerim
Bu bir hassasiyet değildir artık
Güz sancısı dönüşür gönül sancısına
Şimdi daha dikkatlidir adımlarım
Ben yeryüzünü ve gökyüzünü taşıyorum kollarımda
Kalbim beni taşıyor,
Kendi satırlarımda…

***
ADIMIM











Hangi günün ardından biter
Bu hayatın koşturmacası
Üzerimde hâkimiyet kuran gözler
Ne zaman çekilir kendi göz kapaklarına

Sorular sorunlara dönüşmekte ne kadar ısrarlı…
Ben duygularım saflığında taşıyorum gözyaşını
Ellerim kurak topraklara uzanıyor
Yürüyorum avuçlarımda saklı kelimelerim
Her adımımda bir tepe
Evler kurulmuş taş kalıplardan
Uzak durmalı gölgesini sakınan ağaçlardan.



***

İNSANLIĞIMIZ!


Büyümekteyim acziyetimle kıvranırcasına
Dünya kirli ruhların esareti altında
Duygularımız sömürüldü ve gömdüler toprağa

Bozuldu düzen acaba ne olur yarınımız?
Utanmayı bile unutmuş insanlığımız...

Zaman yalnızca ömürden götürmüyor
İnsanlar birbirlerinin ayıbını örtmüyor
Bir çocuk ağlarken kulaklar tıkalı gözler görmüyor

Bozuldu düzen acaba ne olur yarınımız?
Utanmayı bile unutmuş insanlığımız...


Hz. İbrahim’in yıktığı putlar içimizde canlanır oldu
Bir kıvılcım düştü sinemize alevlendi kor oldu
Ateşe su taşıyan kuşların gözleri kör oldu
           
Bozuldu düzen acaba ne olur yarınımız?
Utanmayı bile unutmuş insanlığımız...


***
EY MESCİD-İ AKSA!












İslam’ın yürek yangısı
Sen gözyaşları ardında,
Zulme boyun eğmeyip,
Siper ederken kendini
Kan ile beslenen çağın vampirlerine,
Getirilen kelime-i şehadetler
Yankılanıyor gökyüzünden kalplerimize  doğru
Sancılar birikiyor içimizde
Yaralar canlanıyor, dağlanıyor gece ve gündüzde

Ey Mescid-i Aksa!
Anaların doğum sancısı
Yetimlerin, öksüzlerin gözyaşı
Peygamber’in (sav) Miraç’a yükseldiği yer
Hüzün kokuları sarsada etrafını,
Biliyoruz meyus değilsin
Sen ki;
Zaferi bekleyen ümmetin onuru

Ey Mescid-i Aksa!
Masumiyet ikliminin sabreden dervişi
Allah’a adanmışlığın en anlamlı çehresi
Biz acziyeti ile kıvranan kardeşlerin
Dua kapısında senin için beklemekte
Gözyaşlarımız var yakarışa adanmış
Ağıtlar tutarak bulutlar ardında süzülen

Ey Mescid-i Aksa!
Gün aydınlığını yitirdi
Gece zifiri karanlık  içinde
Halimiz ne olur bilinmez
Birtek dualarımız var
Bir de sessizliğimiz
Hakkını Helal et bize
Gözbebeğimiz,
Mahzun bakışların düşlerimizde
Ayağa kalkmayı bekliyor İnsanlığımız.

Ey Mescid-i Aksa!
Allah rahmeti ile örter üzerini,
Gazabı ile sarsar
Sana el uzatan ruhsuzlar alemini,

***
 BİR ÇOCUK GÖRDÜM











Bir çocuk gördüm
Yalnızlaşan dünyanın
Issızlaşan sokakların
Yitirilmiş duyguların
Tebessümün terk ettiği suratların
Hüküm sürdüğü bir  yerde.

Çocuk ağlıyordu içten içe
Yanağı gözyaşına bulanmış
Kaçırdı gözlerini benden
Saklamaya çalıştı gözyaşını
Yaklaştım hızlı adımlarla
Tuttum ellerinden

Sessizlikler içinde
bir çocuk ağlıyorsa
Kimsesizliğine...
Sakladığı gözyaşını
Yanaklarına dokunarak
Bir sileni yoksa olmayacaksam
Ben nasıl bir hayat yaşamaktayım.

Ey çocuk!
Küçük kalbine sığdırma hüzünleri
Sende saklı yarınlara dair umutlar
Sakın yalnızım deme
Seni en güzel kokularla süsleyen
Bir yaradan var.

***

UZAKLARDAYIM














Rüzgarın heybeti ile coştuğu
Yağmurun hüzün damlalarıyla toprağa düştüğü bir yerde
Burası benim dünyam, sığınağım
Ben bütün hayallerimi
Gökyüzünün karanlıkları ardında kurdum
İşte yıldızları o vakit dost edindim
Ezan sesini de bekledim ve kulaklarımla değil
Yüreğimle işittim
Çünkü Allah her yerde ve bizimle
Dualarla büyüttüm umutlarımı
Dualarla dindirdim acılarımı
Çetin imtihanlar ağırladım
Durdum ve düşündüm bir mezar başında
Nefes aldığım her anı şükür bildim

Bir kuşun gagasında yuvasına su taşıdığını
Bir karıncanın kendinden büyük bir lokmanın peşine düştüğünü
Bir aslanın yavrusuna olan merhametini
Bir ağacın dalından düşen yapraklara inat
Hayata küsmediğini gördüm

Vatanından, anasından, babasından kopartılmış
Gözleri masumiyet iklimi olan çocuklar,
Çocuk denildiğinde gözleri yaşaran
İçinde dağ büyüklüğünde ağıtlar bulunan analar,
Ağlamamak için kendini zor tutan
Gözleri kan çanağına dönmüş
Gözyaşını yüreğine akıtan babalar gördüm.

Hayat kimi zaman bir su berraklığında
Kimi zaman fırtınalar esmiş toza bulanmış
Yaşam insan ile simgeleşmiş
İyi-kötü, Zalim-masum diye ayrılıvermiş insan kendi içinde
Bir grup yırtıcı tehlikeli gaddar oluvermiş
Bir grup merhameti sevgiyi kendine şiar edinmiş.
                                                           

AKŞAM KADİFELERİ/Mustafa Alper TAŞ


Zor günlere geldik. bir dereyi besleyen pınarlara bakarken. o derenin dibinde güneşe karşı salınan yosunlara bakarken. içimizle yosunlar arasında dehşetli bir uyum oluşurken.

sıcaklarda çokça duran ve bedenini yoklayan adamlar oluyor, kadınlar oluyor. sorgusuz yaklaşıyorlar birbirlerine, serin evlerde kararmış gözlerini açıyorlar.

biliyorum, şapkasını çıkarıp göğe doğru bakanlara benziyor bu akşama doluşmalarımız. öyle tertemiz sürahilerden öyle ışıl ışıl bardaklara akan biziz.

böyle zamanlarda bir çiçeğimiz olsun istiyorum. ay ışığında ne yapacağını bilemez, şaşkın bir çiçeğimiz olsun, küçük konuşmalarımız için.

sokaktan geçerken tükenmiş emekleriyle genç genç adamlar, kapının kulağında simsiyah elleri, ekmekle sularlar hani yaşanan her yeri.

beyaz elleriyle kadınları, ceplerine dolan çocuklarla oynar ve yemeği karıştırırlar. çok karanlık bir kadifeyi alamayıp beğenir gibi.

çünkü günün son ışığında pırıldayan atlar başlamıştır yukarda. nefeslerinde gezinen bir sabah var her an. geceleri çeşmelere koşan ve evin ilk sıcaklığında huzursuz. çocuklar var.

biz.

eskimiş bir bıçağın arasındayız.

SELAM OLSUN/ Şeyhşamil EJDERHA













Sessizliğin üstünde de bir ses vardır
Ama onlar bunu duymaz
Tıpkı baştan aşağı dökülen buzlu su gibi
Hissetmezler
Vücuda giren bir kurşunu 
Onlar anlamazlar
Paletler altında ezilen masum gözyaşını
Çünkü onların gözleri sağırdır
Kulakları kör
Sorarım size 
Söyleyin
Kaç kalibredir 
İsrail'in kalbine isabet eden gülüşler
Ya da o kadar sağlam mıdır musalla taşı
Filistinli masum beden altında
Bakarsın bire on veren toprak 
Bire bin verir
Kanla sulanmıştır sonuçta; 
Bereketlidir
Her toprağa düşen beden
Tohum gibi filizlenmeyi bekler
Toprakta
Ya insan insan olur
Ya da insan an olur.

Zaman ne çabuk geçer uzakta
Fark eder misiniz, bilmem
Kışın karanlıklar uzun olur
Yazın ise aydınlıklar
Doğan gün gibi zulüm de
Durmaz buralarda
Göz açıp kapayıncaya kadar geçer zaman
“Akacak kan damarda durmaz” değil mi?
Peki, hangi renk akar damardan kan
Zira
Zehirli kan siyahtır, zehirsiz kan kırmızı
Sonuçta kan damarda durmaz mı?
Damlayan kan damardan sızmaz mı?
Selam olsun toprağa şehit düşen bedene

Gökten gelen çağrıya baş eğip de gidene.

DELİNİN ZORUNA BAK!/Burak KARLANGIÇ










Bilemez kimse seni, 
Ay ışığının titrek aydınlığında,
Umutlar karamsarlıkları kovalar
Nerede benim ötüşünü sevdiğim kuşlar,

Zaman geçecek
Beklenen günler gelecek
Herşey değişecek ama
Aslında herşey aynı kalacak

Hayallerine huzur ektiğim düşünceler de
Herkes seni biçecek
Yüksekteki, tepedeki hatta dünyanın en büyük zirvesinden
İnsanların gerçek yüzünü gören canlı
Şimdi ne görüyorsun acaba
Sen de karamsarlığa düşüyor musun?
Tahtım sallanır kaygısı güdüyor musun?
Tepeden yerin altına insen ne olur
Hani sen gerçekleri görüyordun
Cehennem çukurundan da görebilecek misin?
Sen de militanlık yapabilir misin
Umarım sen de tahtın uğruna insanları kolay harcamazsın
Deli diyor normal insanlar böyle söyleyince
İlginç geliyor kulağa ama hiç düşünmüyor musunuz?
Ya biz normal siz deliyseniz ?


Metin ACAR/KARINCALARIN YEMEK DUASINI İŞİTMEK‏










öksürük gibi bir şey
ya da saçımıza yapışan reçine
aslında çingeneleri hiç kandırmazdım, biz
kendimizi kandıramadığımız gibi
veya Yasin'i tanımak gibiydi
çekirdek çıtlatmak gibiydi, korkmak
iri gözlü bir bayana düşmek kadar
bu kadar adil değildi
şu zalim hayat

yalın ayak ya da iyi geceler dilemek
duvardaki tablo kadar gerçekten gerçeksin
susan bir adam kadar sahici
şu karga tam doksan sekiz yaşında
biliyorsun iman ettim buna...

kendimize dua etsek
mesela mekânımız cennet olsa
Rab rahmet etse bize
biliyorum kulağa gülünç geliyor ve ya basit
başka dualar da biliyorduk biz
mesela susuyorduk
Rabbim...
şimdi çalışıyorum düzene sokmak için
kendimi şuralarda bir yerde unutmuştum
işte ah! haylaz çocuklar
yine saklambaç oynamaya ikna ettiler beni
beni bulduruyorlar
yine kendimle...

Rabbim
imdi sen biliyorsun
hangi şehirden geçtiğimi
çünkü bu şehir gece bile güzel değil
affet Rabbim bir şehre sövdüğüm için
çünkü bu şehir gece bile güzel değil
makyaj yapılsa sevilir mi, düşünüyorum
bu tufandan kurtulmak için
Nuh bizi de alır mı gemisine; sevgilim
şimdi yakınlardan bir kelebek çıksa
ve şöyle dese:
ömrümle alakalı bilmediğiniz ne çok şey var dostum
ben gülümsesem...

avukatları da cübbe giyerken gördüm
ilk bir camii imamında görmüştüm
ama saflık aynı zannetmemden kaynaklı
çünkü ben gördüm
ülkemde de tufanlar vardı
dallarını kesiyorlardı lise aşkımın
Peyami Safa okuyordum o zamanlar
kapanıyordum bende
harici koğuşlara
ertesi günler mi
fatihten-harbiyeye yürüdüm
saçmaydı asfaltların hala bu kadar sıcak oluşu
çok uzağa gitmiş olamazlardı
çünkü yeni bir avm'den kaçıyorlardı
o dönemde
herkes bir çok soru soruyordu
avukatlar neden cübbe giyiyordu
giyiyorsa neden bu kadar çok vukuat vardı
belki de herkes tek bir cevap arıyordu
çünkü her sorunun ayrı ayrı cevabının olması
noktayı çoğaltmaktı her daim her vakit
tatminsiz bir cevap işte
o dönem öyleydi
seviyordun cevap alamıyordun
ve bu da güzeldi
dindar genç takılmak
herkesin dindar olarak algılamak
ya da tam tersi anarşizm
dindar gençtik o dönem
ama sakallarımız yoktu
Rabbim...
o dönem sakallarımız yok ise
ve çorbanın tadına bakmadan
tuz katıyorsak
iman etmiş sayılıyoruzdur inşallah

işte böyle bitiyor
peki, ben neredeyim
yağmur duasına çıkmış bir karınca olabilir miyim?
bir karıncaya şemsiye tutmuş olmam
benim yağmur istemediği mi kanıtlar mı
çorbada tuzum yoksa
evet çorbada tuzum yok
kabulüm
mezarlıkta o cigara izmaritini ben attım
ellerimi kaldırdım
çingeneler su döktü dallarına
Ah...
şurada da bir karınca bıraktım
beni sana anlatsın diye 

SEMER / Fazlı BAYRAM













çobanların ve çıbanların
kusurlu kahramanlarla
sana açık kapılarda
kırmızı kalemlerden
korkuluk yağmurlarına
uğundurup uğundurup avundurduğun
sokak çocukları bir de

o elindeki üç çeşit baharatı
nerede kullanacağını biliyor musun?

endamlı bir feryadın yorgun yanında
geceye satıra ve sana
ağlamaklı yazılar düşer
kınalı kumral ayazlarda
baharında yazında ve baharında
bir içimlik itirafları şerh eder ezber
al gündüzlerini başına çal sevdanın
dokunma yolda kalanların gecelerine


GÖLGELER/ Muhammed Taha DURDU







Her zaman benim yanımdasın,
Hep benim yaptığımı yaparsın.
Hava kararınca niye benden kaçarsın,
Hani yağmur yağar sonra güneş doğar gökkuşağı çıkar,
Sen de benden çıkarsın, gece kaçarsın.
Pencerelerde seni ararım
Sabah çıkarsın benimle koşarsın.

***

DÖRTBİR CİHAN



Adım çıksa dört bir cihana şair diye
Durgun sular duracak güneş bana göz kırpacak
Dünya dönmeyi bırakacak beni dinleyecek.
Ay kararmayı bırakıp aklanacak
Yıldızlar üstüme parıldayacak
Bulutlar ne yapsın? 
Yağdıracak yağmuru yağdıracak yağmuru
Benim şiirimi dinlemek için bütün gün
Gökler yere eğilecek yer de göklere
Denizler de ortada durgun durgun bana bakacak
Dört bir cihan işini bırakacak beni dinleyecek beni dinleyecek
Bulutlar, durgun sular, güneş ve dünyalılar
Şiirimi dinleyecek doymayacak, dinleyecek 

Cahit Zarifoğlu Okulu
3. Sınıf Öğrencisi

GEL‏/Mine GÖKTÜRK











Âlemi sarmış bir duman
Can yanmıyor artık yanan candan
Farketmez ne mekân ne zaman
İnsan isterse her zaman insan

Mâbudun yolunda mahlûka uzanan bir kol
Doğruluktur tek doğru kime sorarsan sor
Bu yolda gidene bitmez pusu
Yolda gidenin ibadettir uykusu

Sağ gözün sol göze faydası yokken
Kimse tutmazken düşenin elinden
Bir ses diyor ki yüreğinden
Gel ne olursan ol gene gel

Kimi zaman perdeler secde
Kimi zaman secdedir perde
Bilmek istersen kendini nerede
Gel ne olursan ol gene gel


IŞIĞA KOŞMAK/Hasan EJDERHA


Arkasından tüllerin, güller kokardı 
yollar kokardı burnuna
ruhuna kenetlenen çoklu hasretler
bırakmazdı yakanı
şimdi sen dağları bile tınmaz oldun
savrulduğun karanlıklar
hoyrat yalnızlıklar biriktirir.

Süvari kapıda
Beliklerin ve bileklerin
Kurtaracak seni yalnızlıktan.

Yazıklan kaçırdığın kervanların arkasından
Halkasından kopmadığın aynalar sana uzak.

Anne kadar kalabalık, bir gelin kadar ürkek
Varlığın durultur belki seni bir gün
Öldüğün anlaşılmasa da varlığın bir nokta
Uzakta parlayan ışık senin, o sensin
Nefesin yetecek koşmalısın, kendine yetişmek için.