YANIKLI MEZARLIĞI’NDA BİR BATTANİYE / Hasan KEKLİKCİ


Özellikle bahar aylarında hafta sonları balık avlamaya; el-ayak değmeyen, yerleşim yerlerinden uzak yerlere gidiyorduk. Öyle ki dağ tepe, kırk beş dakika-bir saat yürüyerek giderdik sabahın köründe Emmi. Çoğu zaman taşın kayanın üzerinde, alelacele sabah namazı kılıyorduk. Arabayla Yanıklı’ya kadar gelip, oradan yürüyorduk balık avlayacağımız yere.

Yanıklı: Sır Barajı inşa edilirken terk edilmiş bir mahalle Emmi. Üst tarafında Dikenli, -köy buraya taşındığı için adı Yanıklar Mahallesi olarak değiştirildi- sağ tarafında Gölönünün Deresi, sol tarafında Kocabendinin Deresi ve alt tarafında da Sır Baraj gölü bulunmaktadır. Köy yukarıdan aşağıya eğimli, bıçak sırtı gibi bir tepenin üzerinde; eni en fazla elli altmış metre düzlük yeri bulunan bir yerdedir. Öyle ki birçok evin avlusu, taş duvar örülerek ve toprak doldurularak yapılmıştır. Avlunun bitimi neredeyse uçurumdur. Uzaktan bakıldığında evler merdiven basamakları gibi görünür, aşağıdan yukarı.

Hadi o devirde, -baraj kurulurken- o değişim ve o “hız” içinde bir şey anlamıyorduk, fakat ben Yanıklı’nın neden terkedildiğini bugün bile anlamış değilim. Bir kere barajın suları buraya kadar ulaşmıyor. Ve oradan taşınanlardan şehre ve Kocaseki’ye gitmeyenler, hemen yukarıda bulunan Dikenli’ye –Tikenni- ev yaptılar. Madem o bölgede kalınacaksa, kendi evleri pekâlâ kullanılabilirdi. O zaman hem başlarına ev yapma masrafı açılmaz, hem de ata-dede yurtlarını terk etmemiş olurlardı. Eskilerin anlattıklarına göre zaten Yanıklı, daha önce de Gölönünün Deresi’nden buraya taşınmış.

Bu lafı; Yanıklı’yı, Yanıklı’da yaşayanları ve Yanıklı’da yaşanmış olayları anlatmak için açmamıştım aslında Emmi. Laf bir şekilde arabadan indiğimiz yerde gelip ağzımıza doldu. Tabi ki burası için sana anlatacağım belki de yüzlerle detay, yüzlerle insan ve yüzlerle hikâye var. Şu kadarını söyleyeyim ki; Karadere Kasabası’nın yetiştirdiği nadir şahsiyetlerden, bu yörenin dağlarından soluduğu çiçek kokularını, bu dağların hüzünleri şiir olarak kitap sayfalarına, oradan da gözlerimize, kulaklarımıza engin bir muhabbetle aktaran; hikâyelerinde ve romanlarında bu yörenin insanını konu edip, onu her haliyle cümleye döken; şair, hikâyeci ve romancı Hasan Ejderha’nın “Maraş’ın Cezbeli Gülleri” kitabının ortasına “buyur” ettiği (s.39) Ahmet, nam-ı diğer Deli Ehmed’in hayata gözlerini açtığı yerdir aynı zamanda Yanıklı. Yanıklı, aynı zamanda henüz hikâyesi yazılmamış olan Göğ Ahmet’in Ahraz’ının da dünyaya geldiği yerdir.

Arabaları kilitleyip, eşyalarımızı sırtlanıp düştük yola. Yürüdüğümüz yol, yıllarca yaya yolu olarak mezarlığa ve o bölgelerdeki bahçelere, ormana ve hatta Hartlap Ilıcası’na kadar giden yol Emmi. Fakat dereden sonraki bölümü baraj suları altında kaldığı için, daha küçük bir patika yolla bir müddet devam ediliyor, sonra tekrar mezarlığa kadar geniş patika önümüze seriliyor. Sonrası dağ, tepe.

Sıklıkla balık avladığımız yere gelip eşyalarımızı indirdik. Ara sıra gittiğimiz bir yer daha vardı ama orada gündüz olmasa da gece su itleri –fok- balıklarımızı yediği için, yakın olmasına rağmen oraya gitmedik bu defa. Heyecanla oltalarımıza solucanlarımızı taktık ve solucanları suyla buluşturduk. Laf yarım kalmasın Emmi, birer de sigara yaktık. Burası güzel bir yer. Balık için gelen de boş gitmez buradan. Büyük balık olmazsa, küçük balık istediğin kadar bulunur ama iri balık yakalamanın keyfi bir başka tabi. Çoğu zaman yakaladığımız ilk balıkları hemen yaktığımız bir ateşle pişirir kahvaltımızı yaparız burada. Bu defa da öyle yaptık. Çok balık avladık Emmi.

Sıcak kızmadan yola çıkmak lazım tabi. Aşmamız gereken üç tepe var. Ayrıca arabaları koyduğumuz yer, tamamen dik bir yolun sonunda. Zaten oraya kadar yeterince yorulduğumuz için, o yol hiç çekilmez olur. Saat dokuzu geçiyordu elimizde balık poşetleri, omuzlarımızda oltalarla yola çıktığımızda. Yanıklı’nın mezarlığında, giderken yaptığımız gibi yine Fatiha okuduk. Bu mezarlığın bir kısmı Sır Baraj gölünün suları altında kaldı Emmi. Baraj henüz su tutmaya başlamadan, bir kısım mezarlar da buradan, Kocaseki-Yanıklar Mezarlığına taşındı.  Hatta kadıncağızın biri, yıllar önce ölmüş olan kocasını sırtında yukarı mezarlığa taşırken, cesetten kanlar aktığı söylenir. Bu mezarlıkta bir mağara var, baraj sularına gömülünceye kadar defineciler orayı kazdılar, tarumar ettiler. Hâlâ bu bölgeye defineci geldiği söyleniyor. Hatta birkaç gün önce, Haruniye’den buraya “balık” tutmaya geldiklerini söyleyen üç kişiye rastlamıştık. Kalkıp yürümeye başlamıştık ki, Mustafa Enişte, “Aaa şurada bir battaniye var, hadi alalım” dedi. Biz insiyaki olarak hep birlikte “hayır” dedik. Gelişigüzel yere atılmış olan ve sanki boyuna doğru altından giren rüzgârın etkisiyle kırışıkları açılmış ve yine rüzgârın etkisiyle olacak ki, kenarları özensiz bir şekilde altına doğru bükülmüş olan battaniyeyi almadık.

Son yokuşu zar-zor çıkıp arabalara bindik. Arabaları ana yolun kenarına bırakıp, tekrar eşyalarımızı sırtladık. Köydeki evimiz, ana yola yüz metre kadar mesafede. Şu, önünde uzun uzun Kamalak ağaçlarının bulunduğu ev. Gepir güpür girdik hep beraber eve. Balıkları indirdik sırtımızdan. Görsen Emmi ekelik beş beş bizde. Babam hangi tarafa gittiğimizi sordu. Gittiğimiz yeri tarif ettik. “Görmediniz mi? Yanıklı’nın mezarlığında adamı öldürmüşler, üstüne bir battaniye atmışlar. Birazdan jandarma gelecekmiş” dedi!.. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder