Ötüken Günlüğü
Bugün Nevzat Kösoğlu'nun ölümünün birinci sene-i
devriyesi. Allah rahmet eylesin.
Ben Nevzat Hocayı “Kitap Şuuru” isimli kitabı ile
tanıdım. Ramazan aylarında Sultan Ahmed Camii avlusunda ramazan aylarında
düzenlenen kitap fuarının 6.sında aldığım kitabını o günden beri elimden hiç
bırakmadım.
Kitabı neden nasıl aldığımı da şimdi hatırlamıyorum.
Bir dost mu, abi mi tavsiye etmişti bilmiyorum. Ama ben kitabı alırken Nevzat
Kösoğlu’nu tanımadığımı iyi biliyorum. Daha sonra öğrendim ki kitabın ilk
baskısı 1984 yılı imiş ve daha önce de başka bir kitabı yayınlanmamış. Kitabı
aldıktan sonra büyük bir muhabbetle bağlandım ve en hissi anlarımı “kitap
şuuru” ile paylaştım. Evime gelen misafirlerime ki gelenlerde hep fikir
dostlarımdı zaten, bu kitaptan denemeler okumaktan büyük keyf aldım.
Bu denemelerle tabiri caizse ülkücülüğümüzü
tazeledik.
Kafamız ülkücülükle çakır keyf oldu.
Özellikle “687. Yılın ardından Ertuğrul Gaziye
Haber” başlıklı yazı ile çaresizliğimizi kimsesizliğimizi atamıza şikâyet
ettik.
“Fetih ve Zaman”la o meşhur İstanbul fethinin
uğultusunu bıkmadan usanmadan dinledik.
“Zaptiye Ahmet” ile dostluğun, vefanın ve
adanmışlığın hazzını yaşadık.
“Nesillerin Yalnızları” ile ülkücülüğün zaten
yalnızlık olduğunu ve bu yalnızlığın ne mübarek bir kuşanmışlık olduğunu
hissettik.
1986 yılında okuyucusu olduğum ve ondan sonra da
bütün kitaplarını okuduğum Nevzat Kösoğlu’nu canlı olarak ancak 2012 yılında
gördüm. Kahramanmaraş Türk Ocaklarının davetlisi olarak katıldığı sohbetinde
dinlediğim Nevzat Kösoğlu’nu biraz yorgun görmüştüm ama hasta olabileceği hiç
aklıma gelmemişti.
Yakın zamanda yayınlanan, “Nevzat Kösoğlu’nun
Ardından” isimli hatırat kitabının ilk sayfasındaki resmi görünce zihnim
Maraş’ta ki sohbete gitti. O günkü hali bu fotoğraftaki gibiydi ve o an anladım
ki bu güzel insan hasta imiş ve aslında uzun yıllar emek verdiği insanlarla ve
yine bütün hayatını müdafaa ettiği vatan coğrafyası ile veda gezisine çıkmış.
Çünkü o sıralar Kösoğlu, birçok vilayette sohbet toplantılarına katılıyordu ve
bu benim çok duyduğum bir hal değildi. Hatta zaman zaman bu insan niye sohbet
toplantılarına katılmıyor diye düşünmüşümdür. Yine belirtmeliyim ki o sohbeti
dinlerken de niçin bu işler daha evvelinden yapılmamıştır diye düşündüğümü
hatırlıyorum.
Şimdi hissediyorum ki sohbet etme, nutuk atma işin
bahanesi idi ve rahmetli öleceğini bildiği için hayatını vakfettiği, uğruna
uzun yıllar mücadele verdiği memleket ve bu memleket davasında omuz omuza yer
aldığı insanlarla hem iade-i muhabbet, hem iade-i ziyaret etmiş hem de
helalleşmek istemiş.
Biz onu çok sevdik.
Yaptıklarına bakınca ve onsuz geçen bir yılın
ardından düşündükçe şimdi Nevzat Kösoğlu kim diye sorulursa o bir Türk'tü ve
ömrünü Türklüğe vakfetmiş bir vakıf insandı ve bunun içindir ki Türk
milliyetçiliğinin son gözyaşı idi demek isterim...
Şimdi muhtemelen Tanrı dağının zirvelerinde
vazifesini yapmış olmanın verdiği huzur ile Atsız ata ile beraber türkü halkası
kurmuş oturuyorlardır. Tanrı bizi de o güzel insanlarla o halkada
buluştursun...
Ruhu şad olsun...
***
MÜSLÜMANLAR KAHRAMANINI ARIYOR
Ötüken Günlüğü
İki
yüzyıldır bu coğrafyada her şey sahte. Bu kadar sahteliği yapanlarda
kurtarıcılarımız. Hepsinin beslendiği kaynak çıyanların, sırtlanların sütü. Bu
sütü bozukların yaptıklarını ise hep ahali çekiyor. Yani bizler...
İki yüzyıldır bütün Türk memleketleri (Yemen'den başlayıp Kafkasya'ya ve Doğu Türkistan'dan başlayıp Bosna'ya uzanan bu muazzam belde) acı içinde, zulüm içinde, gözyaşı içinde...
İki yüzyıldır bizi bize öldürtüp sırtlanlar, çıyanlar kazanıyor. Kerkük'te, Halep'te, Bağdat'ta, Bosna'da, Hakkari'de biz ölüyoruz, onlar kazanıyor. Kerkük'ten, Basra'dan giden petrol oradaki çocuklarımıza geri kan olarak dönerken, Paris'te ki, Londra'da ki çocuklara mutluluk olarak akıyor...
İki yüzyıldır olan bu saçmalığa kim dur diyecek Allah aşkına. Müslümanlar bu kadar aptal, bu kadar şaşkın, bu kadar salak durumuna düştüklerinin farkına ne zaman varacaklar.
İki yüzyıldır kardeşi kardeşe kırdıran bu ucuz oyunu bozacak bir kahraman nesil ne zaman gelecek. Cinsi cibilliyeti ne olursa olsun bizi bu zulmün içine itenlerin, bizim hiç birimize hayretmeyeceğini görmek için iki bin yıl mı gerek?
İki yüzyıldır bizi birbirimize düşürenlerin bizden binlerce arşın uzakta olduklarını ama bizim birbirimizle komşu köylü olduğumuzu, komşu şehirli olduğumuzu, komşu memleketli olduğumuzu ne zaman göreceğiz? Ne zaman anlayacağız bu bir din savaşı ve biz "onların dinine girmedikçe onların bizden razı olmayacağını"...
İki yüzyıldır bizden görünerek bizi idare edenlerin onların askerleri olduklarını ve esas vazifelerinin aramızdaki kardeşliğe kast ettiklerini ve aslında biz iki yüzyıldır batılılar tarafından idare edildiğimizi ne zaman göreceğiz?
Bu gidişle hepimize yazık olacak ve Allahın huzuruna çıkmaya yüzümüz kalmayacağını
ne zaman anlayacağız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder