Yeni medya teknolojileri günümüz
insanının bir ve tek vazgeçilmezi olarak birinci sırada yerini almış
bulunmaktadır. Günlük hayatta sağladığı kolaylık, işlemlerin ivedilikle
halledilmesi, kolay ve anında erişim, medya takibi… gibi gerekçeler bizleri her
geçen gün daha da bu teknolojinin bağımlısı birer köle yapmaktadır. Peki bu ve
bunun gibi mantıklı gibi görünen gerekçelerle teknolojiye bu safhada
bağımlılığa cevaz verilebilir mi?
Buradan “teknoloji düşmanı biri olalım”
şeklinde bir yargıya da ulaşılmasın. Zira, eleştirmeye çalıştığımız mesele
teknoloji değil, teknolojinin aşırı ve düzensiz kullanılmasıdır. Aslında
teknoloji bağımlılığı bu bağlamda bir sebep değil sonuçtur. Bu sebepten dolayı
bir suçlu aranacaksa; bu suçlu teknoloji değil, insanları, bilhassa
gençleri, teknoloji bağımlısı yapan
anne-babalardır. Evladına ayıracak bir saati dahi olmayan anne-babaların
teknoloji bağımlılığından şikayette bulunmaları yersizdir. Tabi bu arada
kendileri bu hastalığın pençesine düşmedilerse.
YA
“AYFON” BENİ ALIR, YA BEN “AYFON”U
Hakikatin hayalini düşlemekten kendini
alıkoyamayan, bu hayallerle gözlerine uyku girmeyen, uyuduğunda bu hayalin
rüyasını gören insanlar vardı kadim medeniyetimizde. Ve ülkülerimiz de bu
doğrultuda olurdu. Ülkünüz ölçüsünde olurdu adamlığınız ve o ölçüde
ademliğiniz. Bugün hayallerimiz suya yazılan yazılar misali kısa süreli olmaya
başladı. Günü kurtarmaktan başka gayesi yok modern çağ insanının. İşte bu
mefkure yoksunluğu, günümüz insanını; zeka felci, mantık sefili, idrak yoksunu,
aklı tutuk ve en önemlisi hissiyatını kaybetmiş, ruhsuz hazır paket bir program
haline sürüklemiştir.
Telefonunun şarjı ya da internet paketi
bittiğinde nefes borusuna bir şeyler kaçmış gibi olan, boğulduğunu zanneden; ruhsuz
ve kullandıkları teknolojik eşyalara benzeyen programlanmış beyinli bir nesil
için en güzel söylem elbette “ya ‘ayfon’ beni alır, ya ben ‘ayfon’u” olacaktır.
KABLOLU
NESİLLER
Daha hızlı işlemci, daha yüksek hafıza,
daha yoğun çözünürlükte kamera ve ekran derken gelişen mobil teknolojilerde
olduğu yerde sayan, gelişmeyen ya da geliştirilmeyen bir yön var ki bu,
cihazları diyaliz hastaları gibi sürekli fişe bağımlı hale getiriyor:
bataryalar. Bataryalar, kullanılan teknolojik aletin özelliklerine göre şarjı
daha fazla tüketmektedir. Ayrıcalığın çok özellikli olmakta gizlendiği bir
çağda yaşıyoruz ve modern insanların ayrıcalıklı, başka, özel olma gibi
kaygıları onları bu çok özellikli aletlere esir etmektedir.
Hastane veya evde cihaza bağlı olmak
zorunda olan hasta insanlar gibi, artık her gün ve hatta günde birkaç kez şarj
etmek zorunda bulunan ve ellerindeki cihazlara bağlı yaşayan kablolu nesiller
etrafımızı çepeçevre kuşatmış vaziyettedir. Bu nesillerin beden itibariyle
yanımızda olması, hakiki manada bizlerle birlikte olduğunu göstermemektedir. Beden
olarak burada olabilirler ama zihin ve ruh itibarıyla başka yerlerdedir. Ruhu
ve fikri olmayan beden yalnızca cesettir.
MAHREMLERDEN
MAHRUMLARIN YERİ; SOSYAL MEDYA
Sosyal medya, insan mahremiyetinin
gözetilmediği, tüm özellerin kamuya açık hale geldiği, mahremiyetlerin tecavüze
uğradığı kirli bir âlem olarak modern insanın imtihanlarından biridir. Gerçek
hayatta özelimize bu denli müdahalelere ne kadar net tavır koyabiliyorsak,
sanal âlemde bir o kadar müsamahakâr davranmaktayız. Modernizmin
bireyselleştirdiği insanların kendini önemli hissetmesi ve bu hissin tatmini
için paylaşımlara ve yorumlara beğeni beklemesi herhalde normal olsa gerektir.
İnternet hususunda bilinmesi gereken bir diğer husus ise şudur: İnternet
ortamında girip-çıktığımız her site ve yaptığımız her işlem internet âleminde
arşivlenmekte ve hakkımızda bir dosya oluşturulmaktadır. Yani hepimiz bu âlemde
iyi ya da kötü bir iz bırakıyoruz.
Hüviyet sahibi olmayan, kişilik
problemlerinin bulunduğu sosyal medya bağımlılarının tedavisi madde
bağımlılığından daha güçtür. Bu hastalığın tedavisi için; iç âlemimize
yönelmemiz, manevi zenginliklerimize sarılmamız ve kültürel dinamiklerimize
daha da açılmamız gerekmektedir. Yoksa dipsiz bir kuyu olan sosyal medya da
kaybolmamız içten bile değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder