TEKNOLOJİK MAKİNESANLAR/Bekir BÜYÜKKURT

Yeni medya teknolojileri günümüz insanının bir ve tek vazgeçilmezi olarak birinci sırada yerini almış bulunmaktadır. Günlük hayatta sağladığı kolaylık, işlemlerin ivedilikle halledilmesi, kolay ve anında erişim, medya takibi… gibi gerekçeler bizleri her geçen gün daha da bu teknolojinin bağımlısı birer köle yapmaktadır. Peki bu ve bunun gibi mantıklı gibi görünen gerekçelerle teknolojiye bu safhada bağımlılığa cevaz verilebilir mi?

Buradan “teknoloji düşmanı biri olalım” şeklinde bir yargıya da ulaşılmasın. Zira, eleştirmeye çalıştığımız mesele teknoloji değil, teknolojinin aşırı ve düzensiz kullanılmasıdır. Aslında teknoloji bağımlılığı bu bağlamda bir sebep değil sonuçtur. Bu sebepten dolayı bir suçlu aranacaksa; bu suçlu teknoloji değil, insanları, bilhassa gençleri,  teknoloji bağımlısı yapan anne-babalardır. Evladına ayıracak bir saati dahi olmayan anne-babaların teknoloji bağımlılığından şikayette bulunmaları yersizdir. Tabi bu arada kendileri bu hastalığın pençesine düşmedilerse.

YA “AYFON” BENİ ALIR, YA BEN “AYFON”U

Hakikatin hayalini düşlemekten kendini alıkoyamayan, bu hayallerle gözlerine uyku girmeyen, uyuduğunda bu hayalin rüyasını gören insanlar vardı kadim medeniyetimizde. Ve ülkülerimiz de bu doğrultuda olurdu. Ülkünüz ölçüsünde olurdu adamlığınız ve o ölçüde ademliğiniz. Bugün hayallerimiz suya yazılan yazılar misali kısa süreli olmaya başladı. Günü kurtarmaktan başka gayesi yok modern çağ insanının. İşte bu mefkure yoksunluğu, günümüz insanını; zeka felci, mantık sefili, idrak yoksunu, aklı tutuk ve en önemlisi hissiyatını kaybetmiş, ruhsuz hazır paket bir program haline sürüklemiştir.

Telefonunun şarjı ya da internet paketi bittiğinde nefes borusuna bir şeyler kaçmış gibi olan, boğulduğunu zanneden; ruhsuz ve kullandıkları teknolojik eşyalara benzeyen programlanmış beyinli bir nesil için en güzel söylem elbette “ya ‘ayfon’ beni alır, ya ben ‘ayfon’u” olacaktır.

KABLOLU NESİLLER

Daha hızlı işlemci, daha yüksek hafıza, daha yoğun çözünürlükte kamera ve ekran derken gelişen mobil teknolojilerde olduğu yerde sayan, gelişmeyen ya da geliştirilmeyen bir yön var ki bu, cihazları diyaliz hastaları gibi sürekli fişe bağımlı hale getiriyor: bataryalar. Bataryalar, kullanılan teknolojik aletin özelliklerine göre şarjı daha fazla tüketmektedir. Ayrıcalığın çok özellikli olmakta gizlendiği bir çağda yaşıyoruz ve modern insanların ayrıcalıklı, başka, özel olma gibi kaygıları onları bu çok özellikli aletlere esir etmektedir.

Hastane veya evde cihaza bağlı olmak zorunda olan hasta insanlar gibi, artık her gün ve hatta günde birkaç kez şarj etmek zorunda bulunan ve ellerindeki cihazlara bağlı yaşayan kablolu nesiller etrafımızı çepeçevre kuşatmış vaziyettedir. Bu nesillerin beden itibariyle yanımızda olması, hakiki manada bizlerle birlikte olduğunu göstermemektedir. Beden olarak burada olabilirler ama zihin ve ruh itibarıyla başka yerlerdedir. Ruhu ve fikri olmayan beden yalnızca cesettir.

MAHREMLERDEN MAHRUMLARIN YERİ; SOSYAL MEDYA

Sosyal medya, insan mahremiyetinin gözetilmediği, tüm özellerin kamuya açık hale geldiği, mahremiyetlerin tecavüze uğradığı kirli bir âlem olarak modern insanın imtihanlarından biridir. Gerçek hayatta özelimize bu denli müdahalelere ne kadar net tavır koyabiliyorsak, sanal âlemde bir o kadar müsamahakâr davranmaktayız. Modernizmin bireyselleştirdiği insanların kendini önemli hissetmesi ve bu hissin tatmini için paylaşımlara ve yorumlara beğeni beklemesi herhalde normal olsa gerektir. İnternet hususunda bilinmesi gereken bir diğer husus ise şudur: İnternet ortamında girip-çıktığımız her site ve yaptığımız her işlem internet âleminde arşivlenmekte ve hakkımızda bir dosya oluşturulmaktadır. Yani hepimiz bu âlemde iyi ya da kötü bir iz bırakıyoruz.

Hüviyet sahibi olmayan, kişilik problemlerinin bulunduğu sosyal medya bağımlılarının tedavisi madde bağımlılığından daha güçtür. Bu hastalığın tedavisi için; iç âlemimize yönelmemiz, manevi zenginliklerimize sarılmamız ve kültürel dinamiklerimize daha da açılmamız gerekmektedir. Yoksa dipsiz bir kuyu olan sosyal medya da kaybolmamız içten bile değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder