YEDİ (7)/ Âdem BELLİBAŞ

Tüm dünyada şansın, mutluluğun ve neşenin sembolüdür yedi. Yedinin serencâmına sürüklendikçe onun bu dünyanın da dışına taşan bir mânâ taşıdığını anlayacaksın sevdiceğim. Her yazımda olduğu gibi bu yazımı yazmamda da ruh, kalp ve zihin ittifakının imbiğinden süzülüp kalemimin mürekkebinden kâğıda akseden bir sebep var… Meh-likâ’m…

Bizi bütünleştiren, her geçen gün devleşen, adeta devâsa bir boyuta oluşan muhabbetimiz, sevgimiz ve aşkımız koskoca yedi yılı geride bıraktı. Yedi… O kutlu, o mübarek, o esrarengiz, o tahayyüle sığmayacak olan mefhum…

Ana rakamların hiçbiri yediye tam bölünmez, sonuç her zaman küsuratlıdır. Cancağızım, bizi de hiçbir güç, hiçbir kuvvet bölmeye muktedir olamadı biiznillah. Bizi her kim ki bölmeye çalıştı, her kim ki bizi sıfıra indirgemeye, aramızdaki muhabbeti silmeye çalıştı, karşısında bölünemeyen kocaman bir yedi buldu.

Kur’ân-ı Kerîm, yedi harf üzerine inmiştir, Kur’ân-ı Kerîm’de yedi gök tabiri yedi kere geçer, Fatiha sûresinde Arap harflerinden yedi harf eksiktir, yine Fatiha sûresi yedi ayetten müretteptir, Kâbe yedi defa tavaf edilir, Safa ve Merve arasında yedi defa gidip gelinir, şeytana yedi taş atılır, Mevlevilerde yedi selam vardır, Mesnevi yedi cilttir, Cuma namazının yedi farzı vardır, Ashâb-ı Kehf olayı yedi uyurlar olarak bilinir,  bir hafta yedi gündür, yedi başak ve yedi askı şairleri vardır, gök kuşağı yedi renktir, yedi kat sema, dünyada yedi kıta, Kızılderililerde yedi mevsim vardır, ailede soy yedigöbeğe kadar çıkarılır, insan yüzünde yedi delik vardır, Türkiye yedi coğrafi bölgeden oluşur, yedi veren bitkileri (gül, asma vs.) vardır, İstanbul yedi tepe üzerine kurulmuştur, dünyanın yedi harikası vardır, müzikte yedi nota, Pamuk Prensesin Yedi Cücesi, Âdemin de uğruna yedi yıl adadığı, geriye kalan bütün yedi yıllarını da uğruna feda edebileceği, bu yediler içerisinde ilk, tek ve son olan bir Meh-likâ’sı var çok şükür…
                                                                                                         02.06.2014

***

ADEMDEN ÂDEM'E


Yokluktur, olmamaktır, bulunmamaktır, fakirliktir, on sekiz bin âlemin ka’nıdır, menba’ıdır ‘adem. Âdemse zuhûr-ı serencâmıdır ‘ademin. ‘Ademdir tek ser-mâyesi Âdem’in.

“Elest”te verildi Âdem’e emânet… O emânet ki ‘ademden Âdem’e verilen yaradılış sırrıdır. Rağbettir, muhabbettir, aşktır, o emânet. Aşk ise hayâdır… “Hz. Âdem gibi, kırk yıl semâya bakamadan utanarak yaşamaktır Allah’tan.”[1] Ruha Âdem’in yüreğine inme emrinin verilmesi, aşkın zuhûra gelmesi ve sema’ eylemesidir.

Namaz, dünyada Allah’a yakınlığın en uç noktasıdır. Âhirette ise Allah’a yakınlığın en son noktası Allah’ı görmektir. Namaz… cihattır âhir zamanda. Eliftir, daldır, mimdir. Adam olmak Âdem olmaktır. Âdem olmaktan kasıt, beşeriyetten deniz suyunun buharlaşıp tuzunu bıraktığı gibi… sıyrılmaktır maddeden. Kıyamdır elif, rükûdur dal, mim ise secdedir Rabb’e. Arş-ı a’lâ ile zemîn-i hâkin buluşmasıdır Âdem. 

Üflemektir her dem ‘ademi kalbe…

‘Adem, kâinatsa Âdem, kâinatın miftahıdır…
                                                                                            




[1] Alıntıdır.

***

MAHBÛB-I MEH-LİKA’MA













Hayât-ı müştereğim, istikbâlim, müstakbelim, gâyem,
Aşkına tutuşmuş tek sarmâyem,
Yanmış, yakılmış, yıkılmış virânem,
Âb-ı hayâtım, gönül ruhsatım, devâmım, müdâvimimsin;
Tarîk-i aşkına kurban olduğum, serverim, serüvenim, serencâmım,
Irmağım, cûy-ı şirişkim, ömür yetmezim,
Merdüm-i dîdem, yekpârem, olmaz ki sensiz bu âlem,
Irak ülkem, nar tanem, nur tanem, cayır cayır yanmış pâyem,
Nârım, nârencim, sevincim, sebebim, müsebbibimsin.

Günâhım, vebâlim, ağrıyan dizim, sancıyan belim,
Elim, ayağım, konuşan dilim, lisân-ı hâlim,
Radikalim, şeklim, şemâlim, eşkâlimsin;
İffetim, nâmusum, fânûsumsun;
Yârim, yar’ım, diğer yarım, yarınımsın;
Efsûn-ı mehbûbem, meh-likamsın.

Karanfilim, sünbülüm, reyhanım, çiğdemim, her demim,
Ahdim, âhım, sonsuzumsunsun;
Lütf-ı ihsânım, hüsn-i cemâlim, kadem-i taktirimsin;
Alın yazım, gönül kapım, arkadaşım, yoldaşım, sırdaşımsın;
Nef’im, menfaatim, fâidemsin;
Irkım, soyum, damarım, cibiliyetim, zürriyetimsin;
Ney’im, semâhım, Mevlânâ’msın;
Aşım, ekmeğim, tuzum, her şeyimsin…  
                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder