Tanrı dağlarının eteklerinden uçtu
Hira'dan yükselen mübarek
muştu
Aşk bir alev oldu,
Fergana'da tutuştu
Demir dağ eridi, Türk
İslam'a kavuştu
İmtina etmişti bu yükten,
arz ile sema
Onsuz olmaz ama olsa da
yalnız heva
Hakkını vermesek de
olmayacak heba
Uçacak elden, çekersek naz
ile cefa
Hayaldi cihan hâkimiyeti
mefkûresi
Ülküye can verdi, o ki
ancak vesilesi
O emirle, garba akın etti
binlercesi
Yetti onun, "elbet
fetholunacak" demesi
Emanet taşındı da bugüne,
tüm zamanlarda
Özümüz yitirdik, seraptan
boş hülyalarda
Arama, gösterilen o ışıklı
yollarda
Saklıdır, siyah bir
Türkmen çadırı altında
***
ÇANAKKALE
Önce yurt biçtiler ortada dar bir alana
Asya bozkırlarına sığmayan
küheylana
Çifte yiyenin tümü dayandı
boğazına
Bu da imtihandı hep zora
talip olana
Kara gecede ufukta
dumanlar yükseldi
Denizden karaya binlercesi
akın etti
Kanlı sırta adını veren
tam bir vahşetti
Destanını yazan bir daha
yazdırtma dedi
Kalmadı hiçbir iz elli
yedinci alaydan
Onların da farkı yok kırk
çerili kürşaddan
Yok edipte kendini sağ
olsun diye vatan
O yoklukta gönlümüzde hep
var olan
Çok cenk ettik ama
Çanakkale en keşmekeş
Ne destanda ne hüsranda
yoktur sana eş
Püskürttüğün ordu sanki
çığ gibi kor ateş
Kanı damlıyor toprağa yaşı
henüz on beş
BİNYETMİSBİR
Seyrine daldı serhattine gelen yiğitler
Bizlere vatan olmalı bu
güzel dediler
Töredir ya ismini kızıl
elma verdiler
Kalp kaydı karşı gelse de
bire bin
Taç peşinde olan çıkmaz bu
yola kefenle
Düşmez ordu, sadağı dua dolu
neferle
Alınmaz ne gönül ne toprak
yalnız seferle
Türk'e fetih harcı,
sevgiliye samimiyetmiş
Kutlu zaferle açtı gönlünü
Anadolu’m
Yaşatıp âbâd eylesin diye
şanlı soyum
Devran döndükçe sensin
ebedi yurdum
Salık verdi Alparslan
tarihi bin yetmiş bir
BAYRAĞIM
Atamın ezelden ebede yâdigarısın
Kefenisin evladına, anamın yâdısın
Uğruna giden canlarımızın ayânısın
Hilâlinle yücelttin ecrini vereceğiz
Aybüke duruşun nazlıdır içimi yakar
Mahsun bıraktılar belli ki yıldızın solar
Milletim al çehreni öpüp alnına koyar
Uğruna öldük uğurunla yükseleceğiz
Mavilikten çıkıp şehit kanına büründün
Üç hilâl olup da üç kıtada hüküm sürdün
Aheste süzülürken göklerde hep hürdün
Yerin çeşm-i cihandır bir daha dikeceğiz
Acılar şimdi tozlu kitaplarda haykırır
Yere vurduğum her saban kemik kaldırır
Hain el sana dün gibi bugün de saldırır
Tek tanığı sensin senden dinleyeceğiz
Uğruna giden canlarımızın ayânısın
Hilâlinle yücelttin ecrini vereceğiz
Aybüke duruşun nazlıdır içimi yakar
Mahsun bıraktılar belli ki yıldızın solar
Milletim al çehreni öpüp alnına koyar
Uğruna öldük uğurunla yükseleceğiz
Mavilikten çıkıp şehit kanına büründün
Üç hilâl olup da üç kıtada hüküm sürdün
Aheste süzülürken göklerde hep hürdün
Yerin çeşm-i cihandır bir daha dikeceğiz
Acılar şimdi tozlu kitaplarda haykırır
Yere vurduğum her saban kemik kaldırır
Hain el sana dün gibi bugün de saldırır
Tek tanığı sensin senden dinleyeceğiz
***
TESPİH
Ustamın tezgahında akik, yakut taşlar
Yanar yontulur hizaya
gelmeye başlar
İnce iplik üstünden omuz
omuz yaslar
Mete'nin dağınık milleti
toplaması gibi
Gönül paslı çare gelmiyor
germebeden
Açılmaz kalp perdesi ondan
dilemeden
Tespih et çözülsün kilit
ölüm gelmeden
Sultan Alparslan'ın
kapıları açması gibi
Huu derken çıngı alev
olur, yürek parlar
De ki! insan sevdiğine
gideni mi sayar?
Taneler her değmede
bam teli kıpırdar
Çubukta, Yıldırım'ın
Demir'e çarpması gibi
***
DÜKKAN'DA BİR AKŞAM
Arslan bey misali çıktık merdivenlerden
Her basamak seslendi bize derinlerden
Sırtlamıştı onca büyük
yükü öncelerden
Öyle yük ki son vatan gidiyordu elden
Her adımda bir dert yüklendi omuzlara
Dertlenmeden varılmazmış ki uzaklara
Yine gelsin haber salın Altay’a Oğuzlara
Taşısın bu ağır yükü yepyeni şafaklara
Derken çıktık dost yüzlülerin mekanına
Sözler hep nükteli yer bırakır dimağına
O haller benzer Osman Gazinin otağına
Yine sarılır bu millet hilalin sancağına
Kocalar söyleşirken her anlam ibretlik
Kimi suskun ama her hali civanmertlik
Derde gark etmişken bin bir hezimetlik
Dağıttı hüsranı ansızın gelen gençlik
Alperenler coşturdu yorgun gönülleri
Yarın bizimdir dedirtti sazları sözleri
Şafak sökmeye yaklaşınca sona erdi
Gece gibi koyu dostların muhabbeti
Öyle yük ki son vatan gidiyordu elden
Her adımda bir dert yüklendi omuzlara
Dertlenmeden varılmazmış ki uzaklara
Yine gelsin haber salın Altay’a Oğuzlara
Taşısın bu ağır yükü yepyeni şafaklara
Derken çıktık dost yüzlülerin mekanına
Sözler hep nükteli yer bırakır dimağına
O haller benzer Osman Gazinin otağına
Yine sarılır bu millet hilalin sancağına
Kocalar söyleşirken her anlam ibretlik
Kimi suskun ama her hali civanmertlik
Derde gark etmişken bin bir hezimetlik
Dağıttı hüsranı ansızın gelen gençlik
Alperenler coşturdu yorgun gönülleri
Yarın bizimdir dedirtti sazları sözleri
Şafak sökmeye yaklaşınca sona erdi
Gece gibi koyu dostların muhabbeti
tebrik ederim, gerçekten çok anlamlı, sonu merak edilen bir hikaye tadında, türkü gibi, epik biraz, biraz lirik, hüzünlü, sevinçli, mutlu, umutlu...
YanıtlaSilsayın topaldemir, binyetmişbir adlı şiirinizi çok beğendim. ayrıca kıta sonlarındaki kelimelerin de binyetmişbir kelimesini oluşturmasını ayrıca takdir ettim. çok yatarıcı olmuş. kaleminize sağlık.
YanıtlaSil