İsim ve anlamsız lakaplardan sıyrılmış olmanın
yaşattığı rahatlamayla tüy gibi hafif hissediyordu kendini. Her şey aynı
zamanda hiçbir şeye ait olmamış gibi bir rahatlama emaresi simasında
belirginleşen, solgun bir tenin giydirdiği zayıf bir bedenden ibaret olsa da
daha fazlasını arzulayan kayıp bir ruhtu öncesinde. Öyle bir vakit ki artık yol
alma vaktiydi bilinmeyene doğru. Pipo dumanın çizdiği yüz hatları ile karanlık
sokakların korku beslediği yuvalarını gezinmekte avare düşlerin en uç
noktalarına yükseldiği saatin gecesinde. Melon bir şapkanın terk edilmiş
sokakların yıkık evlerinden, kokuşmuş duvarlarına doğru uzayan gölgesi, üst
kısmının geniş olmasındandı. Alt kısmının fötr şapkalar gibi geriye doğru
kıvrılmasında etrafında oluşturduğu devasa dairenin altında ezik bir kafa görüntüsü
sergileniyordu. Pardösüne sıkı sarıldı. Tanrının nefesi rüzgâra doğru ağır aksak
yürümesinde uçuşan yaprakların arada bir yüzünü yalamasından olacak ki uçsuz bucaksız
yollarda zikzaklar çizmekte, sıska serseri sokak köpekleri bile kokusunu
alamadığı bu varlık önünden kuytu gölgelere kaçışmaktaydı. Boş tenekelerin
geceyi dövdüğü bu dakikalar da boşlukta gezinen bedenlerin varlıkları
üstlerindeki lüzumsuz kıyafetlerin sınırları ile çizilirken adımlayan ayakların
geceye imzası olan gölge, gerisin geriye doğru adına bir nebze dahi taş
sokaklara resmedilememekte. Kayıp bir ruhun isimsiz ruhların avına çıkışını hikâye
etmekte acizliğin verdiği arayışların etiketi vardı. Sonu bulunmaz merakın
süslediği tavır sinmiş, üzerine arşınlamakta terk edilenlerin durağını
yoklamada belki el yordamıyla belki göz ucuyla.
Birinci ruha rastladı kimsesizlerin sokağında bir siluet.
Lime lime olmuş dizleri, paçavrasından akan kirler ete kemiğe bürünmüş çirkin
bir maske ruhunda. Yamuk ağzında yalanlar saçılırken zehir gibi etrafa, düşmüş
sağ göz kapağının altında delip geçen kaçamak bakışlar nazarında tiksinti
kıvılcımları çakmakta. Kaygan bir zemin
üzerinde durucasına parçalara ayrılıp tekrar tekrar vücut bulmaktaydı. Sağa
sola doğru saçılan çürümüş et, vücuda bürünüp yeniden parçalanırken neşter ile
anestezist kesilen hatların gerginliğinde teller nağme yapar, yürekler paralanırdı.
Fakat ne biçare olunur ikiyüzlü yalancı ruhun yalanlarına ne de dur denebilirdi
kötülük âleminde kurduğu krallığına. Ruhuna şeytanı elbise diye giydirmiş bu
zavallının laneti zevklerin esiri olduğunda can bulmuştu kokuşmuşluğa. Bakıp ta
gördüğü gerçekten uzaklaşırken burnunda sadece tiksinti kokuları, inceden
etrafa yayılmaktaydı. Adeta boşlukta süzülüyor asla yürümüyordu. Sapa bir
köşkün hayaletiydi yalnızlığı. Ne bir adres kaydedilmiş fihriste. Sorarsan
adını yoklukta can bulurdu. Ararsan onu ya aynalarda yüreğinin olduğu yere
bakarsın ya da boşluğa kapattığın gözlerin karanlıkla buğulandığı zamanlarda
nefesini yüzünde hissederdin. Kendi varoluşunu anlatmaya çalışırken kim bilir
daha kaç tane bilinmeyen adreslerin sokağından karanlığın içine doğru süzülmüştü.
Aniden irkildi. Bir varlık, omzunda eli “dur” dedi
ikinci ruh. “Kayıp gitme avuçlarımdan sen de bir adım daha öteye. Gittiğin yer
aranan değil, yokluktan geri. Orada kelimeler tükenir. Sadece doldurulmayı
bekleyen yığıntı boşluklar hevesin olur. Hatırlarsan eğer yaşanmışlığa dair
güzel bir anı zikretmek ne mümkün! Diller de asma kilitler, gözler siyah
şeritli, bedenler çıplak. Yalnızlığa dahi hasretliksin. Acımaz hiçbir yanın, acıyı
özlersin. Hissetmek yok, sınırlar da yok, tarifsizlik çığ gibi büyür. Koca bir
dağ gibi yüreğine oturur, nefes alamaz boğulursun bir inilti işitmez kulaklar
mil çekilmiş gözler gibi sağır işitir; lal olur dillerin.”
O kelimeler döküldükçe fısıltıdan, yol gösterici
aydınlatıcı bir ruhun sesiyle şenleniyor ruhu. Seyrine daldığı bu güzellik konuşmuyor
adeta şarkılar mırıldanıyordu.
Daha önce hiç duymadığım bir müzik esintisi.
Kalbi huzurla çarpıyor.
Etrafa saçılan ışığında kamaşan göz bebeklerine
rağmen başka yöne çevrilmiyor bakışlar. Bir huzur sıcaklığı kaplıyor ilikleri.
Korku bedenden bir kaç beden uzakta.
Beyazlığın dibini bulmuş renkler, başka tona lüzum yok. Aydınlığı’nın
sardığı sokağın da cennet bahçesi kokuları; en çok da karanfillerin kokusu
sarmalıyor teni. O dönemeçte sanırsın âlem içinde bir başka âlem yaşanıyor.
Gitmesin hep yanında kalsın istiyor. Diğer yolunu kaybetmişlere hiç benzemiyor.
Tutup sürüklediği kolundan başka yönlere doğru savuruyor. Sonra o durduğu yerde
kalıyor. Giden ruh fakat terk eden o oluyor.
Sonsuzluk gibi geliyor yaşadığı zamanlar. Kim bilir
daha kaç asırlık dakikalar köreltiyor kaldırımların soğuk nabzında. Savrulduğu
ne kadar köşe varsa vazgeçiyor artık saymaktan. Yorgun düşmüş bir bedenden
firarı sonrası arayış içindeki ruh, umudun harcandığı bu boş mahalleler sokağında
son direnişi. Nefesinin kesildiği anlarda şekillenen gayelerin verdiği burukluk,
silsileler halinde sıralanırken son nefesini veren cesetler gibi katılaşmaya
yüz tutmuş uzuvların, akılda bıraktığı kıvranışlar, yeniden kasarken vücudunu, uyanışa
çağıran üçüncü ruhun sesi işitilir tüm yer ve göklerde.
Hayatın en zor işini yapan bir işçi, teninden
süzülen terler gibi gözeneklerinden akıttığı kan gölcükleri içerisinde yatarken,
hafif geriye doğru çevirdiği başıyla, sesin sahibini daha iyi görebiliyordu.
Diz çöktü başucunda, şefkatli eller saçının arasında dolaşıp alnını
okşamaktaydı. Korkma diyordu. Gözler dolu dolu… Sanki yaşadığı bu muhteşem
acıları kendi omzuna yüklemek ister gibi sıkı sıkıya sarıldı ellerine. Tutup
kaldırdığı yere ayak basınca yeşerdi kuru toprak tanesinin olmadığı bu yerde.
Fırtına dinmiş, artık uçuşmuyor etrafta solgun yapraklar. Islak elbiseler
kurumuş üzerinde. Kemikleri sızlamıyor. Tıpkı ona benziyor ve hayranlıkla
izliyordu kendine benzeyen bu şifacıyı.
Zaman donmuş.
Asırlar, yüzyıllık yalnızlık.
Son noktasını koyuyor sayfaya.
Onların zamanı değil geri çekilme vakti geldi der
gibi.
İsimsiz mezara girmeye bir nebze var iken kendini
buldu çoraklaşmış yüreğinin derinlerinde. Diğer ruhlar ile şifacı çember
oluştururken etrafında tiksindiği ya da aydınlatıcı varlıkların yüzlerini şimdi
daha iyi seçebiliyordu.
Ruhundan parça parça kopup yolunu kaybeden bu zerrelerde
kendini aradığını anlamıştı.
Sadece varlık sahibini arıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder