MAKAM ODASI / Hasan KEKLİKCİ


Akşam Vahit Kahveci başkanım aradı. “Dört beş arkadaş Türkoğlu’na ziyarete gideceğiz, senin de bize katılmanı istiyoruz.” dedi. Tabi ki böyle bir teklif karşısında bize “hay, hay” demek düşer.

Sabah saat 11.00 gibi Türkiye Belediye Başkanları Birliği Kahramanmaraş İl Temsilciliğinde altı eski belediye başkanı buluştuk. Bir müddet sohbetten sonra iki araçla Türkoğlu’na doğru yola çıktık. Bu arada dört arkadaşın daha yolda olduğunu öğrendik.

Türkoğlu belediye başkanı Osman Okumuş, her biri şehrin bir bölgesinden gelmiş on tane eski belediye başkanını kapıda karşıladı. Gayet samimi bir şekilde makam odasına buyur edildik. Her biri bir partiden belediye başkanı seçilmiş; neredeyse hepsinin saçları ve sakalları bembeyaz olmuş o kadar insanın bir arada bulunması; hiç kimsenin asla bir parti imasında bulunmadan sohbet etmesi görülmeye değerdi doğrusu. Nasıl ki kar yağdığı zaman ovadaki her şeyi aynı görüntüyle kaplıyorsa, belki de bizi birleştiren, huzur veren o beyaz saçlardı. Bir taraftan tazimle önümüze konulan kahveyi yudumlarken, bir taraftan da, içerideki güzel sohbete kulak veriyoruz. “Belediye başkanına herkes gelir ama (emekli olmuş) başkanın gideceği bir kimse yok.” diyor, makamın sahibi. Biraz önce şehirde yaptığımız sohbet aklıma takılıyor. Hepsi emekli olan belde belediye başkanlarının sohbet konusu emekli maaşıydı. Az alan da var, aza göre çok alan da. Fakat çok alan yok. Bu insanlar aktif görevdeyken, daha doğrusu göz önündeyken, maaş ve başkanın geliri o kadar çok konuşulurdu ki etrafta, sanırdınız ki kasaba çalışıyor, başkan yiyor. Keşke o gün o lafları edenler, bugün bu sohbeti dinleselerdi. Kim çalışmış, kim yemiş öğrenmiş olurlardı…

            Bu yazı bir övgü, bir methiye ve bir insanı siyasî olarak parlatma yazısı değildir. Bu yazı, bir dostun gülen yüzünden, yerinde söylenmiş güzel sözlerinden duyulan memnuniyetin ifadesidir. Yûsuf Has Hâcip “Yazı olmasaydı, dille söylenen söze kim inanırdı? “ diyor. Kısaca, bu yazı dille söylenecek sözlerin yazıya aktarılmış şeklidir. İlk defa 2018 yılında ziyaret etmiştim Osman Okumuş’u. O zaman da, bu odada takım elbiseli, kravatlı, sakalları traşlı insanların yanında şalvarlı, kundurası boyasız, sakallı, Eloğlu ağzıyla konuşan insanlar vardı. Bu ziyaretimizde de yine şalvarlı, sakallı, hanımlarının el emeği göz nuru, el dokuması V yakalı kazak giymiş insanlar var. Hiç birinde en ufak bir yapmacık hareket yok. Ve her zaman hangi kelimenin ardına hangi kelimeyi düşürüyorlarsa, yine o kelimelerle cümle kuruyor, lafın neresinde gülünecekse orasında gülüyorlar. İnsan bu samimiyete gıpta ediyor. Tarihçi Şevki Karabekiroğlu, Maraş Kurtuluş Harbini anlattığı Şubat 1920 isimli kitapta, bir çarpışma sırasında altmış tane Fransız askerini öldüren Türk çetelerini anlattıktan sonra “Fransızlar Türkoğlu’ndan müthiş bir sille yediler.” diyor. İnsan şu odadaki birliği beraberliği görünce, Fransız’ın bu insanların dedelerinden yediği sillenin şiddetini hayal edebiliyor.

            Kahvelerin ardından hep beraber kalkıyoruz. Bir kahve içimi süresince kalbimizin ısındığı güzel insanlar müsaade istiyorlar, Osman başkandan ve tek tek tokalaşıyoruz, ayrılanlarla. Anadolu insanının irfanıyla, başkanı misafirleriyle baş başa bırakıyorlar.

Henüz birçok ilçeye kısmet olmamış, insanın içini ve ufkunu açan güzel belediye binasının önünde arabalarımıza biniyoruz. İlk durağımız Beyoğlu Bababurun Kalesi. Başkan ayaklarımızın altında uzanan ovayı, Gavur Gölünü, Bababurun’un kurtuluş harbindeki önemini anlatıyor. Üzerinde bulunduğumuz kaleyi ve kaleye bitişik mesire alanını hangi şartlarda yapıldığını dile getiriyor. Kalabalığa konuşurken herkese ayrı ayrı anlatıyormuş gibi göz teması kuruyor, o an insan zihninde iyiliği çağrıştıran ne varsa hepsini başkanın yüzünde görülüyor. Nurettin Topçu “Bir Anadolu çocuğu uzviyetle otuz veya kırk yaşında olsa bile, kafasıyla dokuz yüz yaşındadır.” diyor, Osman başkan konuşurken o birikim, o tecrübe her yönüyle gözünüzün önünde canlanıyor.

Yemekten sonra Beyoğlu ve Şekeroba kasabalarında, yeni adlarıyla mahallelerinde yapılmış olan bir kısım hizmetleri gördük. Aşağı yukarı dört saat süren misafirliğimiz Şekeroba’da bitti ve tekrar Maraş yolunu elimize aldık. Ben arabanın sol yanında oturuyorum. İnsan düşünüyor da; bu işleri yapmak için insanın içinde gerçekten bir aşk, o aşka yetecek bir enerji olması lazım. Düşünsenize, insanlar evlerinde önlerine gelen bir bardak suyun ılık-soğuk verildiğini dert ederken, siz binlerce insana nasıl su yetiştiririm diye gece gündüz çırpınıyorsunuz. Bir ninenin torununu parkta atlıkarıncaya bindirdiği zaman yaşadığı mutluluğu siz, binlerce çocuğu bindirecek atlıkarınca yaptırdığınız zaman bile tadamıyorsunuz. Yaptırdığınız her parkta bir çocuk oyuncaksız kalıyor çünkü…

Göstermiş olduğu samimi yakınlıktan dolayı kendim ve dostlarım adına Osman Okumuş başkana teşekkür ediyorum.

3 yorum:

  1. Agrimamiş incinmemiş ki başkan sizzlerden ahde vefa örnegi yıllar sonra bir arada👏👏👏

    YanıtlaSil
  2. Evet güzel düşenceler güzel işler yaptınız elinize yüreğinize sağlık başkan

    YanıtlaSil