Sabah
saat 11.00 gibi Türkiye Belediye Başkanları Birliği Kahramanmaraş İl
Temsilciliğinde altı eski belediye başkanı buluştuk. Bir müddet sohbetten sonra
iki araçla Türkoğlu’na doğru yola çıktık. Bu arada dört arkadaşın daha yolda
olduğunu öğrendik.
Türkoğlu
belediye başkanı Osman Okumuş, her biri şehrin bir bölgesinden gelmiş on tane eski
belediye başkanını kapıda karşıladı. Gayet samimi bir şekilde makam odasına buyur
edildik. Her biri bir partiden belediye başkanı seçilmiş; neredeyse hepsinin
saçları ve sakalları bembeyaz olmuş o kadar insanın bir arada bulunması; hiç
kimsenin asla bir parti imasında bulunmadan sohbet etmesi görülmeye değerdi
doğrusu. Nasıl ki kar yağdığı zaman ovadaki her şeyi aynı görüntüyle
kaplıyorsa, belki de bizi birleştiren, huzur veren o beyaz saçlardı. Bir
taraftan tazimle önümüze konulan kahveyi yudumlarken, bir taraftan da,
içerideki güzel sohbete kulak veriyoruz. “Belediye başkanına herkes gelir ama (emekli
olmuş) başkanın gideceği bir kimse yok.” diyor, makamın sahibi. Biraz önce
şehirde yaptığımız sohbet aklıma takılıyor. Hepsi emekli olan belde belediye
başkanlarının sohbet konusu emekli maaşıydı. Az alan da var, aza göre çok alan
da. Fakat çok alan yok. Bu insanlar aktif görevdeyken, daha doğrusu göz
önündeyken, maaş ve başkanın geliri o kadar çok konuşulurdu ki etrafta,
sanırdınız ki kasaba çalışıyor, başkan yiyor. Keşke o gün o lafları edenler, bugün
bu sohbeti dinleselerdi. Kim çalışmış, kim yemiş öğrenmiş olurlardı…
Bu yazı bir övgü, bir methiye ve bir
insanı siyasî olarak parlatma yazısı değildir. Bu yazı, bir dostun gülen
yüzünden, yerinde söylenmiş güzel sözlerinden duyulan memnuniyetin ifadesidir. Yûsuf
Has Hâcip “Yazı olmasaydı, dille söylenen söze kim inanırdı? “ diyor. Kısaca, bu
yazı dille söylenecek sözlerin yazıya aktarılmış şeklidir. İlk defa 2018
yılında ziyaret etmiştim Osman Okumuş’u. O zaman da, bu odada takım elbiseli,
kravatlı, sakalları traşlı insanların yanında şalvarlı, kundurası boyasız,
sakallı, Eloğlu ağzıyla konuşan insanlar vardı. Bu ziyaretimizde de yine
şalvarlı, sakallı, hanımlarının el emeği göz nuru, el dokuması V yakalı kazak
giymiş insanlar var. Hiç birinde en ufak bir yapmacık hareket yok. Ve her zaman
hangi kelimenin ardına hangi kelimeyi düşürüyorlarsa, yine o kelimelerle cümle
kuruyor, lafın neresinde gülünecekse orasında gülüyorlar. İnsan bu samimiyete
gıpta ediyor. Tarihçi Şevki Karabekiroğlu, Maraş Kurtuluş Harbini anlattığı
Şubat 1920 isimli kitapta, bir çarpışma sırasında altmış tane Fransız askerini
öldüren Türk çetelerini anlattıktan sonra “Fransızlar Türkoğlu’ndan müthiş bir
sille yediler.” diyor. İnsan şu odadaki birliği beraberliği görünce, Fransız’ın
bu insanların dedelerinden yediği sillenin şiddetini hayal edebiliyor.
Kahvelerin ardından hep beraber
kalkıyoruz. Bir kahve içimi süresince kalbimizin ısındığı güzel insanlar
müsaade istiyorlar, Osman başkandan ve tek tek tokalaşıyoruz, ayrılanlarla.
Anadolu insanının irfanıyla, başkanı misafirleriyle baş başa bırakıyorlar.
Henüz
birçok ilçeye kısmet olmamış, insanın içini ve ufkunu açan güzel belediye
binasının önünde arabalarımıza biniyoruz. İlk durağımız Beyoğlu Bababurun
Kalesi. Başkan ayaklarımızın altında uzanan ovayı, Gavur Gölünü, Bababurun’un
kurtuluş harbindeki önemini anlatıyor. Üzerinde bulunduğumuz kaleyi ve kaleye
bitişik mesire alanını hangi şartlarda yapıldığını dile getiriyor. Kalabalığa
konuşurken herkese ayrı ayrı anlatıyormuş gibi göz teması kuruyor, o an insan
zihninde iyiliği çağrıştıran ne varsa hepsini başkanın yüzünde görülüyor.
Nurettin Topçu “Bir Anadolu çocuğu uzviyetle otuz veya kırk yaşında olsa bile,
kafasıyla dokuz yüz yaşındadır.” diyor, Osman başkan konuşurken o birikim, o
tecrübe her yönüyle gözünüzün önünde canlanıyor.
Yemekten
sonra Beyoğlu ve Şekeroba kasabalarında, yeni adlarıyla mahallelerinde yapılmış
olan bir kısım hizmetleri gördük. Aşağı yukarı dört saat süren misafirliğimiz
Şekeroba’da bitti ve tekrar Maraş yolunu elimize aldık. Ben arabanın sol
yanında oturuyorum. İnsan düşünüyor da; bu işleri yapmak için insanın içinde
gerçekten bir aşk, o aşka yetecek bir enerji olması lazım. Düşünsenize,
insanlar evlerinde önlerine gelen bir bardak suyun ılık-soğuk verildiğini dert
ederken, siz binlerce insana nasıl su yetiştiririm diye gece gündüz
çırpınıyorsunuz. Bir ninenin torununu parkta atlıkarıncaya bindirdiği zaman yaşadığı
mutluluğu siz, binlerce çocuğu bindirecek atlıkarınca yaptırdığınız zaman bile
tadamıyorsunuz. Yaptırdığınız her parkta bir çocuk oyuncaksız kalıyor çünkü…
Göstermiş
olduğu samimi yakınlıktan dolayı kendim ve dostlarım adına Osman Okumuş başkana
teşekkür ediyorum.
Agrimamiş incinmemiş ki başkan sizzlerden ahde vefa örnegi yıllar sonra bir arada👏👏👏
YanıtlaSilBAŞKAN
YanıtlaSilEvet güzel düşenceler güzel işler yaptınız elinize yüreğinize sağlık başkan
YanıtlaSil