ÇAĞINDA ÇAĞLARI AŞAN TÜRK KADINI/Sudenur UĞURBAŞCIL


          








 ÖZ  

         Türk kadını, tarihin her döneminde kendini etkin kılmıştır. Çağın şartlarına uygun bir biçimde, gerektiğinde en yaman ere denk bir şekilde meydana atılmış gerektiğinde en iyi ana olmuş, yönetimde bizatihi söz sahibi olmuştur. Hiçbir zaman elini taşın altına koymaktan çekinmemiştir. Zaten Türk geleneklerine göre kadın sosyal hayatın tamamen içindedir. Türk kadını bozkır yaşamından cephe şartlarına kadar her daim zorluklara göğüs gerip sosyal hayata katkısıyla var olup devletine, halkına karşı olan sorumluğunu hiçbir zaman unutmamıştır. Bu makalenin gayesi Türk kadının İslamiyet öncesinde ve İslamiyet’in kabulünden sonrasında sosyal hayattan, devlet yönetimine kadar ne kadar etkin olduğunu bir nebze anlatmaya çalışmaktır.

 

             GİRİŞ  

      Türkler oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Her yaşam alanı bireye yeni özellikler katar. Çevreye uyum hayatta kalmanın birinci şartıdır. Bunun yanında sosyal hayatı dönemin şartları elbetteki etkileyecektir. Bozkır döneminden yerleşik yaşama kadar Türkler birçok devlet kurmuşlar mefkûreleri için her daim mücadele etmişlerdir. Bu demektir ki biz hem cihana hakim olup hem de bu hakimiyetin sayesinde adaletle hükmetmeyi şiar edinmiş bir milletiz. Türk milleti gerek İslam öncesinde gerek sonrasında bu mefkûre için çabalamış kadın erkek demeden bu uğurda mücadele edecek birçok evlat yetiştirmiştir. Nitekim İlber Ortaylı’nın da dediği gibi: ‘’Bizim hayali Türk kahramanlarına ihtiyacımız yok; her devirde, coğrafyanın her yerinde varız zaten. ‘’(Ortaylı, 2023,  s.42) Burada da gördüğümüz gibi zaten Türk tarihi birçok kahramanı yetiştirmiştir. Ne kadar erkek kahramanlarımız öne çıksa da şanlı Türk tarihi birçok kadın kahramanı yetiştirmiştir. Ben de kahraman Türk kadınından bahsetmeden edemedim. Türk kadını hiçbir şartta geride durmamıştır. Kahraman Türk kadınının siyasetten sosyal hayata kadar yerinden bahsedeceğim.  

 

  TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ VE SOSYAL HAYATTAKİ ROLÜ  

           1.TÜRK DEVLET TEŞKİLATINDA VE SİYASETİNDE KADIN  

      Türkler birçok toplumun aksine kadına her çağda önem vermiştir. Bugün birçok modern denilen devletlerin bir çoğunun geçmişinde kadınlar çok zor durumlarda kalmış hatta toplumdan soyutlanmıştır. Türkler ise bozkır yaşamından günümüze kadar kadını el üstünde tutmuş ona hak ettiği değeri vermişlerdir. ‘’Kadının devlet teşkilatında yerinin en güzel örneği ‘’fermanların ve muhakkak surette ‘Hakan ile Hatun buyuruyor ki…’diye başlaması lazımdı. Hatun, hakanın solunda otururdu. Siyasi konuşmalarda, elçilerin kabullerinde hazır bulunur ve harp meclislerine iştirak ederdi.’’ (Çandarlıoğlu, 1966, s.22 akt. Kuzakçı, 2023 s. 57) Hatta kimi zaman güçlerini analarından aldıklarını belirtmişlerdir. Mesela Kül Tigin Yazıtı Doğu yüzü 31. Satırda geçen ‘’ Umay gibi annem hatunun kutu sayesinde Kül Tegin erlik hakkını elde etti.’’ Burada ‘’Kut’’un İlteriş Kağan’ın eşi olan İlbige hatun’a da atfedildiğini görüyoruz. Bu aslında hatunun da devlet yönetiminde ne kadar etkin olduğunun göstergesidir. Çünkü kut devlet yönetim hakkını yani veraset sistemini etkileyen önemli bir kavramdı. Nitekim hatun kağan olmadığında devlet yönetmiş gerektiğinde naibelik yapmış en etkin şekilde siyasi faaliyetlerde bulunmuştur. Eşi vefat edince tahtı yöneten Türk kadınları arasında Boğarık Hatun özel bir yer almıştır. O eşi Belek ölünce Sabar Kağanlığını yönetmiş Doğu Roma ve Sasani İmparatorluklarına karşı muhteşem bir denge siyaseti uygulamıştır. Bu da Türk kadının siyasi zekasına işaret etmektedir. ’’Sabirlerin başında Belek isimli hükümdarları vardı. Onun ölümünden sonra oğulları çok küçük olduğu için yerine eşi Boğarık Hatun geçmişti. Boğarık Hatun Bizans kaynaklarında da çok kudretli bir hükümdar olarak yer aldığı gibi güzelliğiyle de meşhur bir hatundur. Boğarık Hatun aynı zamanda yüz bin kişilik bir ordu kumanda etmiştir.(Tellioğlu 2016, s. 216-220 akt. Kuzakçı, 2023 s. 65) Burada Boğarık Hatun’un yalnız devlet yönetmekle kalmadığını ayrıca asker sayısı oldukça fazla olan bir orduyu kumanda ettiğini görüyoruz. Bunun yanı sıra Tengriken Asena ve Padişah Hatun gibi bazı kadınlar siyasi evlilikler yaparak devletine katkıda bulunmuştur. Tengriken Asena Kuzey Chou Devleti’nin imparatoru Wu ile evlenmiş Çin sarayında en yüksek ünvanlara erişmiştir. Padişah Hatun ise İlhanlı Hükümdarı Abaka ile evlenmiştir. Bu evliliği Kutlughanların siyasetinde etkin olan annesi Kutlug Terken Hatun istemiştir. Padişah Hatun annesinin de etkisiyle İlhanlıların siyasetinde etkili olmuştur. Türk kadınları bazen taht için en güçlü aday olmuşlardır. Buna en güzel örnek Raziye Begüm Sultan’dır. Babası İltutmuş onun hakkında şunları demiştir: ‘’Benim oğullarım zevklerine düşkündür. Hiçbirisinde memleket idare edecek basiret yoktur. Raziye kadındır ama zeka ve basiret bakımından biraderlerinin hepsinden üstündür.’’ (Uydu Yücel, 2024 s.124) Yani Raziye Begüm Sultan taht için en uygun kişiydi çevresinindeki bazı kişilerin tepki göstermesine rağmen babası bu düşüncesini belirtmekten çekinmemiştir. Türk kadınları devlet yönetimin yanı sıra gerektiğinde devletin kurulmasını bile sağlamışlardır. ‘’Memlüklerin ilk sultanının (1250) Şecereddür Sultan olduğu bütün tarihçiler tarafından kabul görmemektedir. Bu durumun ana sebebi Şecereddür Sultan’ın kadın olmasıdır. Dolayısıyla bazı tarihçiler de daha sonra evleneceği eşi Atabeg İzzettin Aybeg’i Memlüklerin ilk sultanı olarak kabul etmektedir.’’ (Kuzakçı, 2023 s. 79) Bütün bu güzel örneklerden çıkarabileceğimiz gibi Türk devlet geleneğinde kadın karşılaştığı zorluklara rağmen siyasette geri planda kalmamıştır.  

     2.ASKERİ YETENEK VE GÜÇ  

   Türk kadını siyasette etkinliğinin yanında iyi bir askeri zekaya ve güce de sahiptir. Zaten siyasi zeka askeri güçle pekişir. Buna en güzel örnek ise Tomris’dir o Kirus ile yaptığı savaşta Turan taktiğini kullanmış Persleri yenmek için türlü hamleler uygulamıştır. ‘’Pers ordusunu yormak ve yıpratmak için de sürekli ani akınlarda bulunuyorlar, kurtlarını ulutuyorlar ve eğlenceler düzenleyip kımız içerek, sabaha kadar naralar atıp düşman askerlerinin morallerini bozuyorlardı. Pers ordusu alışık olmadığı bu yöntemi çözmekte zorlandı, öyle ki daha kuzeye doğru çekildiklerinin bile farkında değillerdi. Zira Tomris kuzeyde yaşayan halkların da kendileri ile birlikte hareket etmelerini sağlamışlardı. ‘’(Uydu Yücel, 2023, s.23) Ayrıca Tomris Hatun Boğarık Hatun gibi savaşlar için kadınlardan oluşan birlikler kurmuştur ve bu birliklerde Türk kadınlarının kılıç kuşanıp en ön saflarda savaşmalarını sağlamıştır. Zaten bozkırda yaşam için askeri eğitim şarttı. Her Türk asker doğar sözünün günümüze kadar yaşamasının sebebi de budur. Mesela Mama Hatun da buna güzel bir örnektir : ‘’Dört kardeştiler ve bir ağabeyi ve iki ablası vardı. Mutlu bir çocukluk geçirdiği söylenebilir ancak ablalarından çok ağabeyi ile oynamak, onunla kılıç kuşanmak, ata binmek istedi. Bu isteği ağabeyi tarafından kabul edilmeyince yılmadı; ata bindi, kılıç kuşandı, ok atma talimleri yaptı ve deyim yerinde ise kendisini tam bir süvari savaşçı yetiştirmek için çaba harcadı.’’ (Uydu Yücel, 2024, s117) Mama Hatun abisinin tepkilerine rağmen kendini en güzel şekilde yetiştirmiş bunun karşılığını ağabeyi Nasırüddin Muhammet ölünce Saltukları yönetirken almıştır. Mama Hatun gibi birçok Türk kadını devleti için kendini en iyi şekilde yetiştiriyordu ve karşısına çıkan olumsuzluklar ve engellemeler onları vazgeçtirmiyordu.  

 

      3. TOPLUMDA SAHİP OLDUKLARI KONUM    

    Türk kadınları sosyal hayatın bir parçasıydı, buna uygun olarak birçok hakka sahipti ve toplum içerisinde hak ettiği saygıyı en güzel şekilde görüyordu. Özellikle evlilik konusunda kadınlar mağdur olmalarını engelleyecek birçok hakka sahiptiler. Buna en güzel örnek çeyizdir. Çeyiz evlenecek kızların kendi özel mülküydü çeyiz ve diğer evliliğe ilişkin gelenekleri Dede Korkut hikayelerinde de görebiliriz. ‘’ Nitekim kızların kendi eşlerini seçmesi de serbestti.’’(Kuzakçı, 2023, s.41) Kadınlar erkeklerin bulunduğu ortamlarda ayrım gözetmeksizin yerini alıyordu. ‘’Eski Türk kağanları halkta birlik ve beraberlik ruhu yaratmak için, halkı bir araya getirerek yemekler yedirip eğlenmelerini sağlıyorlardı. Türk toplumunda bu tarz şenliklere kadın erkek birlikte katılırlardı.’’ (Ögel, 1971, s.125 akt. Kuzakçı, 2023 s.47) Bunun yanında bir çeşit futbol olan tepüğü kız erkek bir arada oynuyorlardı. Türk kadınının sosyal hayatta ilgileri üstüne çeken giyimi de son derece ihtişamlıydı bu yabancı devletlerin de dikkatini çekmiştir. ‘’Bizans sarayına gelin giden Hazar prensesi Çiçek Hatun’un evlilik töreni sırasında giydiği Türk tipi imparatoriçelik elbisesi ‘’çiçekion’’ (çiçek) uzun süre bir süre sarayda moda olmuştu. (Kafesoğlu, 2017, s.319 akt. Kuzakçı, 2023 s. 50 ) Birçok kayda göre kadınlar işlemeli ve mücevherlerin kullanıldığı görkemli kıyafetler giymişlerdir. Türk kadınlarının çeşitli alanlarda kullanabeleciği kendilerine ait mülkleri de vardı. Mesela Attila’nın eşi Arıkan Hatun’un kendine ait bir sarayı vardı. ‘’ Arıkan Hatun’un ayrı bir sarayı ve kendine mahsus hizmetçisi de vardı. Kendi köşkünde elçilik heyetleri kabul edebiliyordu. Arıkan Hatun’a getirdiği hediyeleri sunan Priskos ertesi gün Attila tarafından yemeğe çağırılarak onurlandırılmıştı. Arıkan Hatun’un kendine ait bir köyü ve arazisi olduğundan da Ayrıca da bahsedilmektedir.’’ (Kuzakçı, 2023,  s.65) Tüm bu güzel misallerin bize gösterdiği gibi Türk kadını sosyal hayatta  zaman ön plandadır ve hak ettiği saygınlığı her dönem görmüştür.  

 

     KAPANIŞ  

 İnsanların hayattaki düzeni sağlamasında büyük etkisi olan cinsiyetler arasında olmasını gereken dengeyi, Türk milleti çok güzel sağlamıştır. Bu denge sayesinde Türklerde kadınlar birçok toplumun aksine geri plana atılmak yerine birçok kademede, alanda erkekler kadar var olmuş devletine, milletine katkı sağlamasına imkân sağlanmıştır. Türk kadınları da bu imkânlar sayesinde en iyi şekilde Türk tarihine katkılarını sunmuşlardır. Kadın anadır, soyun devamıdır. Şüphesiz geçmişten günümüze bu şuurla hareket edilmiştir. Bu şuur nasıl Türkistan topraklarından Anadolu’ya onca zamana rağmen yaşatılmış ise bundan sonra da bize düşen şanlı Türk tarihinde kadının gördüğü saygıyı her daim yaşatmaktır.  

 

 KAYNAKÇA  

Aktaran Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2. Baskı, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi, 2023, s.47  

Aktaran Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2. Baskı, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi, 2023, s.50  

Aktaran Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2. Baskı, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi , 2023, s.57  

Aktaran Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2.Baskı, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi, 2023 s.65  

Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2. Baskı, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi 2023, s.41  

Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2. Baskı,İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi, 2023 s.65  

Başak Kuzakçı ‘’Tarih Boyunca Türk Kadını’’ 2. Baskı, İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Yayınevi 2023, s.79  

İlber Ortaylı ‘’Türklerin Tarihi’’ 7. Baskı, İstanbul: Kronik Kitap, 2023 s.42  

Mualla Uydu Yücel ‘’Bozkırın Asenaları’’ 2. Baskı, İstanbul: Timaş Tarih 2024 s.124  

Mualla Uydu Yücel ‘’Bozkırın Asenaları’’ 2.Baskı, İstanbul: Timaş Tarih: 2024 s. 23  

Mualla Uydu Yücel ‘’Bozkırın Asenaları’’ 2. Baskı, İstanbul : Timaş Tarih: 2024 s.117  

 

   

Yeni Dünya Hikâyesi/Hasan EJDERHA




Ufuklar prangalara haykırmıştı

O gün bir daha koparılmıştı çiçekler

Tarihten öcünü almamış kılıçların

Pasları akar kan diye şakaklardan

Baharın ortasında yağan kardan

Arınmamış yağmurdan murdar sokaklar

Bataklık şimdi ortasında yüreklerin.


Bir daha çağır,

 gelirler mi ey 

siyah-beyaz resim.

Herkesin heybesi yaralı

Anı olsun diye saklananların

Anlam bilgisi kayıp

Ayıp ne varsa tarihe dair

Sergi salonlarında kutlu belge

Gevele ey spiker sunduğun haber

Kekre bir ihanet ağzında

Ey dünya!

Bende artık

Kışın da bir yazın da.


Ağzında korkuluk olmuş doğru kelimeler

Eğriltir insanını çağın

Karanlığın ortasındaki aydınlığın

Farkına bile varmadan kaynadı şehirler

Ve nehirler köpük köpük göğe merdiven

Seven ve sevmeyen bir şimdi kentlerde

Taylar ve anneleri şiirlerde bile yok

Varlık içinde karışmış yok yoka

Var varlığın içinde yok

Yok yokluğu içinde çok.


Bugün Yürekler Yere Değil, Göğe Kalktı/Burak ÇIRAK

 




Bugün öyle yüzler gördüm ki…
Hiçbiri konuşmadı,
ama her biri sessizliğiyle dünyayı susturuyordu.
Bir tabut geçerken kalabalığın arasından,
insan bir anlığına zamanı unutur:
Çünkü o an, ömrün bütün gürültüsü çöker de
yalnızca haysiyet ayakta kalır.

Bazıları “şehit oldu” der,
bazıları “gitti” der;
ama ben bugün anladım ki
şehadet, gitmek değilmiş.
Biz kalanlarmışız aslında.

Her adımda bir anne gördüm…
Eli titremiyor, sesi çözülmüyor,
ama yüreği toprağa işliyordu sanki.
O bakışta acı vardı elbet,
fakat acının üstüne örtülmüş küçük bir gurur
her şeyi bambaşka kılıyordu.

Her köşede bir baba gördüm…
Dik durmak için değil,
evladının ardında eğilmemek için çabalayan.
Bir insanın içindeki yangın
bu kadar belli olurmuş da
yine de etrafını ısıtmazmış meğer.

Bir de yaşlı gözler vardı…
kimisi dua ediyordu,
kimisi nefeslerini tutmuş bekliyordu;
çünkü bazı acılar
kelime ile anlatılmaz,
nefesle taşınır.

Bugün anladım ki
bir milletin en yüksek yeri
dağ başı değil,
evladını toprağa verirken düşmediği yerdir.

Ve biz her ne kadar yara almış görünsek de
o cenaze saflarında duran insanların
birbirine dokunmadan duruşu bile
toprağın altından daha güçlü bir şey söylüyordu:

“Biz ayaktayız.”

Rahmet isteyen dudaklar çoktu,
ama rahmetin değdiği yüzler daha çoktu.
Ve ben bugün,
bir ulusun nasıl dimdik kaldığını
bir kez daha gördüm.


Ahamet Özmen KILIÇ'ın AŞK ARASI ŞİİR MOLASI KİTABI/Hasan EJDERHA

 











Aşk Arası Kitap Molası şair Ahmet Özmen KILIÇ'ın şiir kitabı. Morene Yayıneni'nden çıkmış. Kitap nefis bir kapak ile seksen altı sayfa ve güzel bir şiir kitabı formatında okuyucuya sunulmuş.


"Ne zaman yalnızlığa dokunsak,/Yaralarımızda donuyoruz.  Kitabın ilk şiiri LÂL YALNIZLIK şiirinden mısralar ile başlıyoruz Ahmet Özmen KILIÇ'ın şiir kitabına.

Ahmet Özmen KILIÇ gönlü olan, şiirlerini hayatın tam ortasında, her şeyi yaşayarak söyleyen bir şairdir. Şiirlerinin her mısraının yaşanmışlıkları olan, gerçeklerin şairi diğer taraftan... çocukluğundan beri yakından tanıdığım için daha nice güzel şiirlerle şiir kitaplarına yürüyeceğine inancım tamdır.

"Acı bir fren sesi gelir içinden/Tam yaklaştım derken/Geriye dönersin içindeki onmaz bir seferden." YARISI KALMIŞ AŞKLARA şiirinden beni "zank" diye frenleten mısralar oldu bu mısralar. Ahmet Özmen KILIÇ şiirlerini rahat bir kurgu ile gözlerini budaktan sakınmadan yüreğinin sesiyle şöyleyen bir şair oldu her zaman.

GİTME şiirinde "Ömür boyu gidersen;/Hayat acır/Kahve daralır/Yaşam bunalır/Çay kırılır." Çay kırılır mısraı ne güzel değil mi. Sevgili giderse "Çay kırılır" daha neler olmaz ki.

"Bekler vardiyalı/Aşkın koperılan yarası" mısraları ile son buluyor Şair Ahmet Özmen KILIÇ'ın AŞK ARASI ŞİİR MOLASI kitabı.

Edebiyatımıza bu güzel kitabı kazandırdığı için yürekten tebrik ediyorum şair Ahmet Özmen KILIÇ'ı


Yer Gök Şehit/Nurcihan KIZMAZ

 



Ne diyorduk
gökten inen günahsızlara,
Zeval gelmiş mestûr
kanatlarına, 
Hem de yirmisi birden,
Dualar henüz tazeyken.

Yer değil nûr idi toprak ,
yiğitleri kucaklarken.

Peygamber ağuşunu açmış 
beklerken,
Makber ne lazım,
cennetten davet gelmişken


BUGÜN ÇOKÇA HAMZALAR GÖRDÜM/Samet YURTTAŞ

 




Şehitlerimize ithafen

Bugün çokça Hamzalar gördüm

Biri vatan gibi yürüyordu

Sarsılmaz, çelik gövdeli.

Biri rüzgâr gibi kanatlanarak

Omuzlardan arşa yükseliyordu.

Biri Al Bayrak gibi sarılmıştı babaocağına

O ocak cennetten bir mabed gibi

Işıl ışıl ufku aydınlatıyordu.

Bugün çokça Hamzalar gördüm

Hepsi gülümsüyordu.


Bugün çokça babalar gördüm

Biri bayrağı evlat diye öpüyordu.

Biri alnını tabuta koyarak

Al Bayrağı ütülüyordu.

Biri yüreğindeki yangını söndürüyordu.

Bugün çokça babalar gördüm

Hepsi: “Vatan sağolsun” diyordu.


Bugün çokça anneler gördüm

Biri gözyaşlarıyla

Damar damar toprağı çatlatıyordu.

Biri ayaklarını öpen Anadolu’yu

Ayağa kaldırıyordu.

Biri bayrak gibi dalgalanıyordu.

Bugün çokça anneler gördüm

Hepsi buram buram gül kokulu

Hamzaları uğurluyordu.


“Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.”


Heybeme Tütün Koy/Burak ÇIRAK

 



Heybeme tütün koy…
Acı da olsa, yanık da olsa koy.
Gurbette bir nefes bile memlekete benzer bazen.

Çocuk salınmaz buralarda,
gülüşler yere düşmeden susar.
Bir bam telim kaldı içimde,
her çekişte biraz daha inceliyor.

Sabrımın taşı sessizce çatlıyor,
saçlar uzuyor, tırnaklar uzuyor,
ama yollar bir türlü kısalmıyor.

Ne bir kelime tam yerini buluyor,
ne de içimdeki sessizlik susmayı biliyor.
Söylenmeyen sözler,
bazen söylenmişlerden daha gür çıkar.


KALBİME RASTLADIM BU GECE/Nigar Yağcı

                                 Fotoğref: PXHere










Bu gece rastladım kalbime,

Öyle derin, öyle içten, öyle sevgiyle, 

Ve ne zaman rastlasam kendime, 

Yaşlı çınarlar durur önümde 

Kaç ikindiler öldü ruhumda 

Öyle sessiz, öyle buruk, öyle garip işte.

 Zaman kum tanesi, 

Saymadım ki hiç birini, 

Önümde devinip d...



GÜLÜN DİLİ/ Hidayet BAĞCI

 












Karanlıktan aydınlığa uzanan yolların ilk hüzmelerinde başlar bu hikaye. Yılların anımsattığı zamanın, bugüne taşıdığı birçok hatıra dile gelir. İnsan bazen de bu zaman yolculuğunda kendini seyreder. Eskiden buna insanın kendi mağarasına çekilmesi yani münzevileşmesi denirdi. Şimdi ise kendini bulunduğu ortamdan soyutlaması gibi anlamalara gelen cümleler ne kadar da yabancılaştırıyor, özellikle insanı kendine…

Aydınlığa çıkan bir yolculukta başlar bu hikaye. Özellikle insanın kendini anladığı ve sevdiği bir zaman diliminde.. Yani zihnindeki bulutları güneşle sildiğinde, gözlerini açtığında başlar bu hikaye…

Ezgi işine gitmek için evin bahçe kapısını örterken gözleri köşedeki gül ağacına takılır. Aylardan kasım ve günlerden pazartesi. ..Mevsim en soğuk hava şartlarına sahip olsa da bu soğuk havaya inat gül ağacında bir tomurcuk gül olmaya niyet etmiştir. Ezgi kapıyı yarı aralık bırakıp gülü dalından zarif bir şekilde kırıp çantasına yerleştirir. İş yerine geldiğinde ilk işi çantasındaki gülü masasına bırakmak olur. Gülün rengi kırmızı, yaprakları ise yeşil ve tozludur. Peçeteyi suyla ıslatarak sanki bir dostun yüzünü siler gibi incitmeden yeşil yaprakların tozunu temizler.

Odasında aylardır sahibine ulaştırmayı isteyip de randevu alamadığı bir tablo vardır. O tabloyu sahibine teslim etmek için paketleme kağıdını çekmecesinden çıkarır. Beyaz bir kağıda da bu zamana kadar tabloyu ulaştıramama sebebi adına duygularını ifade eden birkaç not düşer. Kağıdı katlayıp zarfına bırakır. Zarfı kapattığı noktanın hizasına bahçeden kopardığı gülü bırakır, onu da oraya sabitleyerek yerleştirir. Genelde not kağıtları paketin dışına küçük mandal veya bant ile sabitleştirilirken, Ezgi gül dalındaki beyaz zarfı paketin içine yerleştirir.

Uzun zamandır randevu alamadığı kamu kurumuna gider ve sekretere hediye paketini bırakır. Görünürde paketlenmiş bir tablodur ve üzerinde notu olmayan bir hediyedir. Ezgi yolları adımlarken üzerinde çalıştığı tablonun beğenilip beğenilmeyeceğini düşünse de birden gül gelir aklına. Acaba gül bekleye bekleye kurur mu? Hediye sahibine ulaşırsa gül de vazonun dibindeki suda hayat bulur mu? Ezginin dünyasında tablo bir yana gül bir yana iki ayrı dert olur.

Ne gariptir ki insan da bir kuş misali bir kalbe sahip, kuşlar da insan misali bir nefese… Kuştaki kanat çırpmalar insandaki heyecanın bir tezahürüdür. Heyecan ve bekleyiş insanı sabırdan ziyade imtihana sevkeder. Oysa verilmiş bir hediyenin akıbetinin derdini taşımak ise bir yetersizlik belirtisi olabilir mi?

Ezgi yerine ulaşmasını beklediği hediyenin derdine düşmeden sadece gülün kaç gün içinde o pakette canlı kalabileceğini düşündü. Eğer bir köşede beklerse, yerine ulaşmazsa gül önce yapraklarını solduracak sonra da küflenip, kuruyup değersiz bir çöp edasına dönüşecekti. Bu gibi düşünceleri zihninden silse de gülün derdini taşıdı içinde, bir kuş misali belki de bir bülbül edasıyla.

Tablo tam zamanında sahibine ulaşırsa bu aynı zamanda emanet bıraktığı sekreterin görevini fazlasıyla yerine getirdiğinin bir işareti olacaktı. Bir nevi Ezgi güle bekçilik görevini vermişti. Akşam olduğunda Nagehan hanım tablo hakkında teşekkür için aradığında Ezgi, gül adına mutlu olmuştu.

Aydınlığa çıkan bir yolculukta başlar bu hikaye. Özellikle insanın kendini anladığı ve sevdiği bir zaman diliminde.. Yani zihnindeki bulutları güneşle sildiğinde, gözlerini açtığında başlar bu hikaye


ZAMAN/Musa YILDIZ


    

Kuru bir Sonbahar

Sarı kavak dalları

Poyrazın ıslığı

Kulaklarımda

Bir yol var eski zamanlardan

Tüm zamanların yaşadığı

Boşluklardan

Benim

Şüphelerden uzaklara

Gidemediğim, bağlı kaldığım

Duygu

Düşünce

Saklı kalmış duygulardan

Ve çırılçıplak bir zamandan.

                  1989 BANDIRMA


ENVER'İM/G. Hasan EJDERHA








Yürünür bu yol çıkar Türkistana

O ulu atalar iner Tanrı Dağından 

Bir beyaz düşer burma bıyıklarına

Dertlenir bir iç çeker Enver'im


Yarin özlemi deşer yüreğine 

Yarinden çok sevdiği vatanıda

Bırak vuslat ucmağa kalsın beyim

Uçmağda Nebiye komşu ol Enver'im


Mücahit olmak kolay değil 

Ama Cihat bize bir emirdir

Namımız öne atılan delidir

Mitralyoze doğru koş Enver'im


Çölde yine ümmete ol komutan

Küfür olsa da dört bir tarafı saran

Allah nidaları olsun yeryüzünü sarsan

Tekbir getir peşinden gelelim Enver'im


Yanındaki kırk çeri biz olalım

Yürü seninle Kızılelmaya varalım

Alemde nizamı bizler kuralım

Sen hayal kur biz yine ölelim Enver'im


Halid bin Velid atanın yolundan

Seyfullah olmak için yürüyelim

Hamza'nın imanından şuurundan

Kendimize yol belleyelim Enver'im


Dükkan Mumu Yanıyor Bu Akşam/Burak ÇIRAK

 



Her Cuma akşamı gün batımına doğru bir söz yayılırdı dostlar arasına:

 “Dükkan mumu yanıyor bu akşam.”


O söz, ne bir çağrıydı ne de bir emir…
Bir dostluk geleneğiydi.
Kimse kimseden “gelir misin” diye sormazdı, çünkü herkes bilir idi:
Cuma akşamı dükkan meclisi kurulurdu.

Dükkan…
Dışarıdan bakınca bir köşeydi yalnızca,
ama içine girince bir mağara sessizliğinde dostluğu saklayan bir sığınak olurdu.
Tütünün dumanı ağır ağır yükselir,
çayın demiyle sohbet koyulaşırdı.
Her bir dost, kendi yerini bilirdi.
Üdeba köşede susar, dostdaş kahkahayla söze girerdi.

Mizah serbestti ama edepsizlik yasaktı.
Biri mutlaka söze şöyle başlardı:

 “Aleyh serbest efendi, lakin gönül kırmak haramdır.”

Ve ardından gülüşmeler, dumanla birlikte tavana asılı kalırdı.
Bazen türküdar bir ezgi tutturur,
bazen bir suskunluk hepsinden çok şey söylerdi.

Dükkan mumu yanarken zaman dururdu sanki.
Ne dışarıdan bir ses girerdi içeri,
ne de içeriden bir kelime dışarı taşardı.
Meclis dağılırken kimse elveda demezdi,
çünkü bilirdik:
Bir sonraki Cuma, yine aynı mum yanacak,
aynı söz yankılanacaktı…

 “Dükkan mumu yanıyor bu akşam.”


Zar / Memduh ATALAY

 




Suyun akışından, berraklık seviyesinden kaynağı gören içgörü ile bulanıklığın farkında olan ancak temizlenir, akar su pislik tutmaz, anlayışı ile sabırla beklerken kova doldurma yarışındakilere sesi ulaşmayan hüzünkâr...

İyilik adıyla ve görüntüsü ile infakın nifak kokusunu duyan ancak arınma imkan ve ihtimalinden kimseyi uzak görmemenin iyi niyetinde ben...
Gözden ve gönülden kaçırmaların, dursun hele şurada anlayışının en örtülü perdesindeki yok saymayı fark eden ama kondurmama çabası ile tevil sınırını aşındıran iyi niyet...
Cemiyet adına taşıdığı ideallerin cemiyetin pazar tezgahında haraç mezat satılmaması için kendi idealini  satın alan idealist...

Aşk, ideal, fedakarlık, dostluk öldü denmesin diye bu kavramların kıvılcımını bile çoğu taşınır taşınmazdan üstün bilen altını camla değiştiren incelik... Çünkü camın kalbi var, kırılıyor...

Komita veya örgütsel bağa dönüşmüş birlikteliklerin dava soslu millet kurtarıcılığı pozlarındaki dayanılmaz kofluğu şak diye fark eden mefküreci...
Size huzur yok, size zafer yok, size kazanç yok...

Kalbinize tutunup yürüyün, yol hüzün yolu, azık hüzün, menzil tenha!


DÜNYA’DAN SAKINAN RUH/Samet YURTTAŞ

 












Gurbetin çirkin gölgesiyle göz göze geliyorum

Gözlerimi sakınıyorum aynalardan

Tırnaklarımda uzuyor zaman

Yıllar gövdemde çöreklenmiş bir yılan

Saçlarıma akıtıyor zehrini

Saçlarım bembeyaz

Saçlarım ak kor gibi

Sakınıyorum kendimi

Genç gövdemde yeşeren

Acı yeşili otlardan


Kovulmuş şeytan ıslıkları çınlıyor kulaklarımda

Başımı döndürüyor

Etime sinen dünya kokusu

Sakınıyorum kendimi

Rüzgâra kapılmaktan

Ve dünyaya alışmaktan

Başka bir adı olmalı diyorum

Bu çağın

Başka bir yeryüzü olmalı

Yoksa böyle sakınmazdım ruhumu

Dünyanın diriliğinden


Dut Gölgesinden Zeytin Ağacına Yolculuk/Burak Çırak





















Dut gölgesinde aradık seni, Ahmet abi,
Gölgen sessizdi, yapraklar suskun…
Dostlar diz dize otururken,
Bir sandalye hep boş kaldı.

Zaman geçti, yollar uzadı,
Rüzgâr bir başka esti bu kez.
Zeytin ağacına vardık sessizce,
Bir dalda senin adın,
Bir dalda senin kokun…

Zeytin yaprağında yazan bir dua var şimdi,
Adını taşır her esen rüzgâr.
Yazıp çizen dostlar değil artık,
Kalbimizde kazılı bir satır var.

Dut gölgesinden zeytin ağacına
Bir yol çizildi sessizce…
Biz hâlâ oradayız Ahmet abi,
Senin oturduğun yerde,
Rüzgârı dinleyerek…