AL BUNU, BU İHTİYAÇ/İsmail SAĞIR

Bir soru, bir fikir ve yeniden doğuş. Kızıla boyanmış dünyanın şafağında bir ses yükseltmek. İnsanca yaşamanın onuruna talibiz, güzele ve güzeli yaradana talibiz. Bu dünyanın efendilerine, yaşamlarını mazlumların sırtından sağlayan kan emici asalakların karşısındaki siperdeyiz. Dilimizde Halil İbrahim türküsü, elimizde tüfek mevzimizin bekçisiyiz. Mevzideki yoldaşlara, gardaşlara, dildaşlara, gönüldaşlara selam olsun!
Çağımız insan olmanın giderek zorlaştığı bir çağ. Her yanın demirle, naylonla, teknolojiyle sarıldığı bir günde, insan tüm bunların merkezinde; ama mumya! Sanki tüm bunlar biz güneşi görmeyelim, yağmurda ıslanmayalım diye icat edilmiş varlıklar. İnsana hele ki müslümana giderek baskının arttığı, yaşama hakkının tanınmadığı bir dünyada tüm bu olumsuzluklara rağmen Müslüman nerde duruyor acaba? Bize dayatılan, tüketmemiz istenen ihtiyaçlar(!) karşısında fikrimiz nedir? Ya da bir müslüman ihtiyaç kelimesinden ne anlamalı? En son herhangi bir şeyi alırken ne vakit sorduk kendimize bu bize lazım mı diye? Amacım alışverişinize, ticaretinize çomak sokmak değil. Sadece kafanıza bir soru işareti bırakmak, şartların tenkidini yapabilme kabiliyetine yeniden milletçe varabilmek.
Bugün dünya üzerinde batının hüküm sürdüğü bir gerçek ve bu hükmün şaşmaz kuralları var. Batı önce bir şey imal eder sonra bunu pazarlayacak bir pazar arar kendisine. Modern dünyada artık ilk pazar insanın düşünce dünyasında kuruluyor. Akşam evlerimizde karşısına geçip sızdığımız kutular bize ilk tohumu atar genelde. Ya da farklı kanallardan, bizi bizden çok düşünen bankalar, markalar ürünlerini zihnimizde piyasaya sürer. Bunun yanında ocağımıza bir de incir ağacı hediye edilir, yılbaşında ise çam ağacı. Bu öyle lanet bir sistemdir ki sizin elinizdeki üç kuruşa dahi göz dikmiştir. İnsafı, vicdanı olmayan bir sistem yüzünde yalancı bir gülümseme ile sizi alabildiğine sömürmeye niyetli. Eğer siz bu canavara karşı duracak olursanız size piyangodan bir demokrasi çıkar hemen. Her şeye ve her soruna birebir olan bir kurtarıcı: demokrasi(!). Tüm bu hücumların karşısında siperde değilseniz şayet göğsünüze bir kurşun yemeniz an meselesidir.
Öldürmeyen ama esir eden bir kurşun.
Güya insanlığın hizmetine sunulan her yeni aleti, eşyayı, teknolojiyi, ilacı ihtiyaç gibi hissedip onu almaya programlanmış bir zombi oluverirsiniz. Hatta göğsünüzdeki o zehirli kurşunla övünç bile duyabilirsiniz sair barlarda, publarda, diskolarda. Bu mekânların giriş kartıdır bir nevi çünkü.
Ben sizlere gemisini kurtarmış bir kaptan olarak değil, aynı suda boğulmamak için direnen bir yolcu olarak sesleniyorum. Konumuzu daha da açık kılacak bir örnekle mevzuyu kapatmak istiyorum, şöyle ki: Çok şükür beni benden daha fazla düşünen bir banka var hayatımda, öyle ki her gün arayıp ısrarla açmamama rağmen yavrusunu sırtlanlardan koruyan kaplan misali tüm kötülüklere can siperane saldırdı. Sonunda ben pes ettim ve telefonu açtığım da bana dünyanın ne kadar yaşanmaz bir yer olduğundan dem vurup hırsızların ve kapkaççıların banka hesabımı boşaltma korkusunu içime enjekte etmeye başladı her cümlesiyle ve sonunda bana bir ilaç sundu; tüm bu risklere karşı sigorta…
Bankada bulunan üç kuruş parayı sigortaya alıp; üç kuruşun iki kuruşunu esen yele savurmamı pardon sigortaya vermemi istedi telefonun diğer ucundaki kapitalizmin temsilcisi bayan. Kalan bir kuruşla alakalı herhangi bir fikir beyan etmedi Allah var. Ama artık bana nur topu gibi bir ihtiyaç vermişti; parayı parayla korumak!
Evet bu öyle bir ihtiyaçtı ki bunu temin etmezsem nefes alamaz ve uykularım bölünürdü.
Sunulan fikrin özetiydi bu, sistemin bir parçası olmamın imzalı mühürlü belgesi. Velhasıl önümüze her ihtiyaç diye sunulan, bu olmazsa olmaz denilen metanın, fikrin kölesi olmayalım kardeşler. Kol kola bent olalım bu hayâsızca akınlara, müslümanca bir duruşla ölelim, ölmenin dahi parayla olduğu dünyada!


                                                                                                          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder