BİR DERDE TUTULMUŞUZ Kİ.../ Halit UĞUR

ABDULKADİR- GEYLANİ (KS) KADAR SÖZLÜ, 
ŞAH-I NAKŞİBEND-İ (KS) KADAR HİMMETLİ, 
MEVLANA CELALETTİN (KS) KADAR HİKMETLİ, 
CÜNEYD-İ BAĞDADİ (KS) KADAR YÜREKLİ 
ŞEYH EBÜ’L VEFA


Şeyh Ebü’l-Vefa,  Konya da doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1490 tarihinde İstanbul’da ismi verilen Vefa semtinde kendi adıyla anılan caminin avlusunda metfun.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un manevi büyüklerinden birisi olan Ebü’l- Vefa hazretlerini ziyarete gitmek ister. Yanına arkadaşlarını alır ve Ebü’l-Vefa'nın ev ve dergâhının bulunduğu semte gelir. Ebü’l-Vefa'nın evinin önüne gelen Fatih, içeri girmek için kapıların açılmasını bekler. Fakat hiç beklenmeyen bir şey olur. Ebü’l-Vefa'nın evinin kapıları kapanır. Fatih ve etrafındakiler hayret içindedirler. Avludaki talebeler de hayretler içindedirler. Bir şey anlayamazlar. Sultan Fatih'e kapılar kapanır mı? Cihanı titreten koca Fatih, Ebü’l- Vefa'nın kapısında sessizce beklemektedir. Lakin bir anlam da verememektedir. Fatih kapıda, gözlerini göğe doğru çevirir. Gözlerinden akan yaşlar atının yelesini okşar. Dışarıda Fatih, içeride ise Ebü’l- Vefa ağlamaktadırlar

Fatih'in dudaklarından şu cümleler dökülür. "Katillere, canilere, hırsızlara kapanmayan bu kapı bize niye kapanır ki! Zağanos Paşa, bizim suçumuz nedir? Biz canilerden daha mı günahkârız. Vefa sultan niçin bizi kabullenmez?" Fatih bu tavrın sebebini merak etmektedir, Zağanos Paşa bir an hamle yapar. "İçeri girip bunu öğreneceğim" der. Lakin Fatih büyük bir edep içinde; "Hayır, Zaganos" der. "Ebü’l Vefa hazretleri bizi kabul etmiyorsa elbet bir bildiği vardır. Demek ki huzura kabul edilecek duruma gelmedik henüz" der ve atının yularını çekip sarayına döner.

Fatih’in döndüğünü öğrenen Ebü'l-Vefa hazretleri, akan gözyaşlarını eliyle silerek; Merakla bekleyen talebelerine,“inanıyorum ki, benim ona olan sevgim ve onun bana olan ihtiyacı, bize asıl vazifemizi unutturacak kadar fazladır. Sonunda dayanamayıp padişahlığı bırakmak isteyecek, Şimdi anladınız mı? Niçin kabul etmediğimi, eğer o tahttan inerse İslam ümmeti çok şey kaybeder. Hâlbuki biz isteriz ki Fatih bütün ümmetin Fatih'i olsun, sadece bu dergâhın değil. İşte onun için biz Sultan Fatih’e dergâhımızın kapısını bunun için açmadık " der.

Yarım asra yakındır biz bir derde tutulmuşuz. Öyle bir nefsanî, maddi hastalığa yakalanmışız ki, doğudan batıya bütün İslam âlemi olarak, fedakârlığı, birbirimize sevgimizi, affediciliğimizi, velhasıl güzel olan bütün alışkanlıklarımızı hoyratça harcamışız. Özü unutmuşuz, unutturmuşlar, temel sarsıntı geçirmekte, zemin kaymaktadır.

 Reçete bizim dine bakışımızda düğümleniyor. Biz, Kur’an’ın ve Hz. Peygamberimizin  (s.a.v.) anlattığı dini değil, diz çöktüğümüz yerde bize anlatılan dini esas kabul etmişiz.

Onun için; geniş yürekli, her kelime-i tevhidi getireni kucaklayan, tasavvufun mahfiyet damarına yaslanmış, Fatih gibi duranlar,   Ebü’l- Vefa gibi yüreklileri bulamamaktan mahzundurlar.

Biz de, şu cümleyi hiç unutmamalıyız. Hazreti Peygamberimizin  (sav) çok sevdiği kızı Hazreti Fatıma 'ya şöyle fısıldıyordu: "Kızım Fatıma! Muhammed'in kızıyım diye rahat olma. Namazına dikkat et. Vallahi baban Muhammed mahşer gününde senin için hiçbir şey yapamayabilir."

Ne dersiniz, bundan öte bir söz olabilir mi?  Rabbim bize merhamet etsin ve yüreklerimizi Hazreti Peygamberimizin yüreğine benzetsin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder