MİMAR ALİ BEY'İN NAMAZI / Bilge Doğan

Hikâye

Sabah, iş vakti…  Ali Bey hızla işe hazırlanmakta. Açma, simit vs ile karnını doyurmamak için, bir yumurta, ceviz, az peynir, az ekmek yiyor. Günlük vitaminini de içiyor. Mazallah, bu ara işler çok yoğun, bir hastalanır güçten düşer, performans kaybederse felaket olur. Çantası hazır. Her gün düşündüğü gibi, aslında yarım saat önce kalksa sabah namazını kılabileceğini düşünüp az içi sızlasa da yoğun trafiğe aceleyle karışınca uçup gidiyor bu fikir yine ve yeniden.

Önemli bir toplantısı var. Üstü başı, sunumu, elemanları hepsi hazır. Bunun rahatlığı ile unutulmayan Fransızca şarkılar albümünü yerleştiriyor CD çalara, yavaş yavaş ilerliyor. Öyle bir huzura dalıp, trafiğin yoğunluğuna bile kızmayacakken, sağındaki solundaki asık suratlı sürücüler yüzünden keyfi hızla kaçıyor. Müziği kapatıyor, radyodan bir haber frekansı buluyor.

İlerlemeye devam.

Çalıştığı şirket ve tüm çalışanları dün bıraktığı yerden koşturmacaya devam ediyor.

Hızla odasına çıkıyor. Bir çay söyleyip, sunum metinlerini kontrol etmeye koyuluyor. Yanına giren çıkan, sorular soran elemanları hızla başından gönderiyor. Toplantıya hazır artık; on bir de başlayıp bir kaç saat sürecek. Bu sunumların mutlaka kabul edilmesi gerek…

Tam da öğle namazı saatlerine denk geliyor.

İçi sızlıyor, onca kişiye, büyüklere ne deyip çıkar tam toplantısının ortasında. Üstelik bu projenin baş mimarı olacak o. Çıkınca toplantıdan ikindiyle kılarım inşallah diye düşünüyor ve toparlanıyor.

Toplantı üç saat sürüyor…

Proje kabul edildi. Ali Bey projenin baş mimarı olarak iki yıl boyunca bu işin başında olacak; çok çalışmak lazım çook!

Çıkar çıkmaz proje ekibine şahane bir sofra hazırlatıyor müdürleri. Müdürün al yanaklarına daha bir can gelmiş, tüm dişlerini gösteren bir gülümsemeyle yersiz espriler yapıyor. Sempatik ve elamanlarına yakın bir müdür olacak güya. Peh!

Ali Bey göz ucuyla saatine bakıyor. İkindi de kaçmış. Oysa... İçi sızlıyor. Neden namazlarını bir türlü düzenli kılmayı beceremiyor. Neden. Üzülüyor; demek ki bir şey eksik. Küçüklükten alışmalıydı. Yüzü düşüyor. Tâ ki, işe yeni giren genç mimarlardan Aysel gelip, onun sayesinde bu projeyi aldıklarını söyleyene kadar. Evet, övgüyü gerçekten hak ediyor ama bundan ziyade güzel gözlerini düşünmeye başlıyor Aysel'in.

Ziyafet faslından sonra odasına koşup, yığılıyor sandalyesine.

Saat beş olsa da eve gitse…

Ne yoruldu, ama mutlu.

Saat beş oluyor…

Yine trafik, yine kalabalık… Ama bu sefer şükür ki eve gidip yatma hedefi, ona bütün yorgunluğunu unutturuyor. İnsanların suratları yine asık; kendine de sirayet eden bu halden çok rahatsız. İlerliyor. İlerliyor. O da ne! Kavşakta, kendinin gidiş istikametine doğru koşan bir teyze var. Mantosu ve başörtüsüyle birlikte kendi de poyrazdan uçacak nerdeyse. Güçlü rüzgâra inat koşuyor; kesin bir sıkıntısı var. Ali Bey'in annesi yaşlarında… Ne özledi annesini, Allah rahmet eylesin, içi sızlıyor. Kırmızı ışığı fırsat bilip hemen camı açıyor. Bir sıkıntı olup olmadığı soruyor aceleyle, olmadığını söyleyen teyze, eve yetişmek istiyormuş meğer. Ali Bey: "Buyurun! O tarafa gidiyorum, bırakayım." diyor. Minnetle gülümseyen teyze hemen kuruluyor arka koltuğa. Ali Bey samimiyetine inansa da bu teyzenin, hırlı mıdır hırsız mıdır diye de içinden geçirmeden edemiyor. Malum büyük şehir, belki de Hızır’dır, nasip...

Teyze oldukça samimi ve konuşkan, kısa bir tanışma faslından sonra:

"Evladım, akşam namazı geçmek üzere, ona yetişmeye çalışıyordum. Sen beni namaza yetiştiriyorsun ya, Allah da sana kat kat hac sevabı yazsın inşallah..." diyor. Ve duasını birkaç kez tekrarlıyor. İçi sızlıyor Ali Bey'in. "Hayırlı akşamlar" dileyip vedalaşıyorlar.

Evet, bir şey eksik. Bu teyzenin gönlünde olan bir şey eksik Ali Bey'in gönlünde. Ondan namazlarını hep geçiriyor. Ama bir sürü şey fazla, hem de çok fazla. Hayat telaşesi! Bize emrolunan tefekkürden kaçışın yolu olmuş. Telaş… Telaş… Telaş. Düşünmeye vakit yok. Düşünürsek muhasebe ederiz, muhasebe edersek ne kadar yanılmakta olduğumuzu görürüz. O yüzden bile isteye hayat telaşesi içine atıyoruz kendimizi, düşünmeye vakit hiç kalmasın, her anımız dolu, çünkü yanılmakta olduğumuzu görmeyelim... Ne zaman öncelikleri değişirse, o zaman Ali Bey'ler namazlarını hiç kaçırmayacaklar...


1 yorum:

  1. Bilgeciğim bir derdin var liseden beri yazdığını biliyorum. sanki ozamanlar yazdığın daha birgüzeldi. yanılıyor muyum bilmiyorum. Birde hikayenin sonunda ders vemek yerine dersi okuyucuya bıraksak...

    YanıtlaSil