KARDAN BİR TEVBE/Hidayet BAĞCI

"Zennur!"
Ne deli poyrazın dudakları çatlatan soğukluğu ne de yağmurun serinliği karın yağışı kadar içten değildir. Çünkü kışın en sıcak hali kar mevsimidir. Sıcaklığını ancak gönlü yıpranmış duygular yaşar. Anlayana bu hal, duyguları ölüm kadar yakıp geçer.

Zennur, her bir secdede Ah! Diye eğdi başını. Dualarını üfledi şifa niyetine kalbim dediği kalbine. Avuçlarına topladı tüm dua ayetlerini kabulü için, hak katına sundu.

Keşke dedi yutkundu ; “Onun rızası için dönseydik kendimize.”

Bin bir tevbe eşliğinde secdeye vardı tüm duyguları ve kirpiklerinden önce gözyaşları değdi seccadeye..

Birkaç ayet eşliğinde dudakları büklüm büklüm büzüldü. 

“Yemîn olsun bürûc (burçlar) sâhibi göğe!” (Bürûc, 1) 

“Ne yücedir O (Allah) ki, gökte burçlar yaptı ve içlerinde bir lâmba (olan güneş), bir de aydınlatıcı bir ay kıldı.” (Furkan, 61) 

Zennur’u yöneten AY hükmünde duygularıydı. Özündeki en sade element SU’yun gücüydü. En sevdiği taş tüm taşlar olsa da en uğurlu taşı İNCİ’ydi. Gümüş renginde madensel sözleri olsa da o, kalbinde onun varlığıyla altın oluyordu…

Seccadeyi binbir tefekkürle katlayıp, eline aldı. Çıplak ayakları bahçeye açılan kapıya yöneltti ruhunu. Kapı aralığından ıslak kirpikleriyle süzdü dışarıyı. Kar tüm coşkusuyla semadan arza uçarak düşüyordu ve bu coşkulu hal içinde tüm kar taneleri bir diğerine eşlik ediyordu. Gökyüzüne çevirdi bakışlarını ay yoktu ki hükmetsin duygularına. O yoktu ki baksın kendi âleminden Zennur’un gözlerine. Hükmetmesi için ay/dınlığıyla sımsıkı sarılmalıydı karanlıkta kalmış gecesine…

Zennur, kışın varlığıyla üşümüş çıplak ayaklarıyla bir adımla bastı kardan ısınmış karlara. Elindeki seccadeyi serdi kardan üşümüş duygularının ayaklarına. Diz çöktü kardan gecenin aydınlığına. Düşündü kalp nasıl bir topraktı ki taşıyordu tüm madenleri içinde. Kimi kalplerde sevgi, hoşgörü, sadakat, incelik, nezaket, hüsnü zan varken kimilerinde kıskançlık, nefret, kin, öfke, kurnazlık vardı. Bu duygular tek bir bölgede hâkim değildi. Her şey zıddıyla kaimdi ve önemli olan onları ne zaman kullanacağımızdı.

Toprağın anlık sarsıntıları, insanları anlık can derdine düşüren depremleri, sadece toprağa has bir hal miydi? Demekki toprak üzerinde ne kadar insan varsa yüreklerindeki hallerdi onu bu derece sarsıntıya meylettiren.

Kalp! İnsanı halden hale çeviren kalpti ki maddeden manayı etkileyerek, anlık artçı depremler yaşatıyordu insanın ruhunda. Zennurun gözlerinden süzülen her ah! Sözleri, düğüm düğüm birleşti dudaklarında. Karın sıcağından yanmış elleriyle oturduğu yere kardan bir çukur açtı, gözü yaşlı. Kalbini açtı ,baktı tüm duygularına.

Önce sadakatini aldı ellerine. Öpüp kokladı, ne kadar da yakışırdınız bana, beni görenler ilk sizi görürdü, sizi çok özleyeceğim.” dedi, ağlayarak. 

Zennur, sadakatini tüm sadakatiyle bıraktı kardan açtığı çukura…

Sonra içtenliğini aldı eline. Dudaklarına değdirdi tüm histenliğince, “Siz bana hiç iyi gelmediniz, beni iyi etmediniz” dedi, fısıldayarak. Bunu da bir tene dokunur gibi öptü tüm iç/tenliğince. 

Zennur, iç/tenliğini tüm içtenliğiyle bıraktı kardan açtığı çukura…

Sonra samimi gülücüğünü aldı dudaklarından, ellerine. Son bir kez gülümsedi samimi çehresine, “ Seni öyle çok sevdim ki sen bana aynamı verdin, sana bakınca ben hep kalbimi gördüm gülücükler saçtım dört bir yanıma” dedi, gülücüğüne.

Zennur, samimi gülücüğünü tüm gülücükleriyle bıraktı kardan açtığı çukura.

Sonra samimiyetini aldı avuçlarına ve mırıldandı onun kulağına. “Sizinle o kadar konuştuğum duygularım vardı ki, her birine samimi niyetlerinizle eşlik ettiniz maalesef bu duyguların bu zamanda değerine paha biçilmiyor ve siz de bana diğerleri gibi hiç ama hiç yakışmadınız.” Dedi samimice…

Zennur, samimiyetini tüm samimiyetiyle bıraktı kardan açtığı çukura.

Kıyıda köşede kalmış meleke duyguları var mı diye içten duygularla açtığı kalbine tekrar baktı. Göremedi, varsa da nerelerde saklandıklarını bilemedi.

Kardan çukura bıraktıklarını son bir kez seyretti. Üzerine kar serpmedi, serpemedi. Çünkü gece boyunca yağan kar onların boyun bükmüş omuzlarına usulca konacaktı, bir kelebek edasıyla. Ya onları kardan duygularla yıkamak için ya da kardan duygularla örtüp saklamak için. Bakalım duygular mı karı eritecek yoksa kar mı duyguları tozla buz edecek.

Mevsim kış, güneş her daim gökyüzünde saklı ve her daim karı buz yapacak rüzgarın olduğu gibi.

Sonra gökyüzündeki bakışlarını çıkarıp atmak istedi yüreğinden, ama olmadı. Çünkü o bakış içindeki bir sesten ibaretti. Yankısı tüm dünyasını altüst edecek dereceydi ki içindeki ses cümle cümle yankılanıyordu kulaklarında…

Keşke dedi yutkudu, Zennur…

Kalbine döndü ve "Sadece içimdeki üç harften ibaret bir kelime olarak kalsaydın hiç görmeseydim, fark etmeseydim. Keşke gözü yaşlı değil de sözü yaşlı yaşasaydım.” Dedi bu haline.

Secdeye düşmüş gümüşten duyguların, hak katına varan altın hükmünde dualar olması ümidiyle…

“Yâ Settere’l uyûb, Yâ gaffare’z-zünûb! 

Bu ana gelinceye kadar benim kalbimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve elimden bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim, pişman oldum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder