RUHUMUN MERKEZİNE YOLCULUK/Mehmet MORTAŞ

Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
İsmet özel.

Kelimeleri bir truva atı gibi kullanıyorum zamanın hüzün dolu boşluğunda. Zamanın boşluğu büyüdükçe beynimde kaynama noktasına gelmiş düşüncelerim çekiliyor bir karadeliğe. Bu nedenle hüznün sararmış mevsimine doğru yola çıkıyorum, dağlanmış acılarımı yanıma alarak. Yaşadığınız ne varsa getirin diyorum, hoşunuza gitmeyen günleri, ayları, yılları bir kenara attığınız düşüncelerinizi getirin diyorum ey ahali! Körpe dünyanın günahkâr taraflarından çıkıp gelsin istiyorum mahur sözcükleriz, karamsarlığın rengine bürünen tüm mahrem adımlarınızı getirin, çünkü ben zamanı olmayan bir boşluğa doğru yol almaktayım, utanarak anlatamadığınız vakitlerinizi bana verin, kışın bağrından kopup gelen sonra vazgeçtiğiniz şiirleri, hayatın kararan yüzünde ıskaladığınız yazılarınızı, yaşam emaresi görülmeyen ve sonbahar suskunluğunda yazdığınız korku öykülerinizi bana verin. Dünyanın omurgasından yeryüzüne doğru iniyorum, mevsimleri olmayan bir çağdan geçiyorum, duygular birbirine silah olmuş korku dolu gözlerle, sırra kadem basan insanların yanından geçiyorum. Ölüm bir paranoyaktır insanlara ne alınır ne satılır, ölümü her akşam yanlarında korkak savaşçılar gibi kahramanlık hikâyeleri anlatan tapınak şövalyeleri modunda suskun yığınlar yanından geçiyorum. Hiç söyleyecek sözleri kalmamış insanların, sabah ölümsüz, akşam hükümsüzdür dillerinden akıttıkları karanlık kelimeleri. Cinayetin resmini çizerler en kronimal batini aletleri ile. Kahkahadan kelime üreten kâhinler gelir rüzgarın haber getiren uğultusunun önüne. Rüzgârda kaygan bir selvi gibi sağa sola yalpalayan, saçlarımın bahçelerinden geçemeyen, gözyaşlarımdan billur ışıklar yapamayan birkaç nefeslik dünyanın uğultusu kalır geriye. Hayat damla damla bitiyor teninin üzerinde, ölüm ıskalıyor zannediyorsun nefesini, zaman yavaş yavaş eritiyor her adımında hayatı, kullandığın sözcükler az az ölüyor bitiriyorsun hesap vereceğin güne ait biriktirdiklerini. Taksit taksit harcıyoruz mevsimlerin kıyamete bırakılmış sararmış yapraklarının üstündeki hayallerimizi, borçluyuz korkularımızdan büyüttüğümüz ve dünyayı cehenneme çeviren zamanlardan kaçan zamanlara. Vakti evirip çeviren bir boşluğa gidiyorum ey insanlar! Var mı hayatınızın herhangi bir anında görmek istemediğiniz zulümler, mazlumların ölümü üzerinden aldığınız ödüller, aşiyan mevsiminde katlettiğiniz ve görmek istemediğiniz kuş yürekler, verin ve rahat edin mantığınızı, düşüncenizi amel canavarına dönüşmeden verin ve kurtulun.


Seni dağladılar değil mi ey ahali. İzmlerin beynimize yuvalanmış putlaştırılmış kelimeler ile dağladılar, sonbahar mevsiminde hüzün şiirleri yazma diye, kalbinin vicdan sözcüğünü kullanacağı yerden dağladılar. Bir boşluğa doğru gidiyorum, susuz çöller gibi olan ruhumla, kıyamet sayfalarından aldığım sahneler ile uzun bir yolculuğa çıkıyorum. Seni hüznünden vuracak hüznün kalmadı değil mi ey ahali. Korkak bir renge bürünüp gidiyorum arzularım hayal olduğu sarnıcı olmayan boşluğa. Bana verecek kayda değer günahlarınızda yok değil mi. Anlamsızlığın kitabı olan postmodernizm, günahlarını da anlamsızlaştırdı, mubah tanrısına çevirdi. Kelimelerimi truva atı gibi kullanıyorum ama beni ele veriyor zamanın boşluğundaki rengi ve kokusu olmayan vakitler. Vakit dedimse bana verdiğiniz anlamsızlaştırılan hayatlar yaşamlar. Bu boşluk nedir bilir misin? Düşüncelerinizde oluşturduğunuz mubah tanrılar ile kol kola gezen cüzi iradeler, kâinatı anlamaya çalışan ama kendi iç kâinatını anlayamayan içimdeki ben. Bana verecek kusurlarınız vesveseden yapılmış bir dua makinesine bağlıdır çare olmayacak yaz mevsimini hatırlasam da yanık türkülerle. Çaresizdir günahlarınızın dişlilerinden yaptığınız mekanik amelleriniz, benim iç kâinatıma yolculuğa çıkmaya hazırlıksızdır, ölüm kış mevsiminin bağrında için için yemektedir baharın özünü. Ey ahali içimdeki boşlukla baş başa bırakın, ne devranlar döner ne kıyametler yaşanır bilmezsiniz, sizleri bilinmezlik tanrısı ile baş başa bırakıyorum, dünya ya kazık çakacağınız dünyanın merkezine yolculuk öneriyorum. Belki ölüm sizi teğet geçer, yanılgılarınızdan kurduğunuz şehirden çıkarılmazsınız. Demirden kelimelerin yoğrulduğu kendi iç benliğimdeki boşluğa doğru yola çıkıyorum. Uzun bir yolculuğa merhaba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder