Esâtir Korkular / Mehmet MORTAŞ

Korkularımı korkularıma denkleştiri- yorum ve oturuyorum hüznümün alacakaranlığına. Hangi mevsimin korkularını sürükledim gönül haneme, aklımın en ücra köşesine hangi kâbuslarım şehirler kurdu, sanal zamanlarda korku tünellerini içinde barındıran şehirler hangi duyguların çığlığı? Korkularımı korkularıma denkleştiriyorum, fakat tanıyamıyorum hangi renkte şekilden şekle girdiğini. Bu nedenle hangi korkularım benim, hangisi bana empoze edilmiş anlayamıyorum, tanıyamıyorum. Haritalar çiziyor ruhum korkunun en çok nerelerde sinyal verdiğini, hayatın içinden yaşam tarzlarına nokta atışı yaptığını anlamak için. Fakat hiç biri cevap vermiyor ya da veremiyor yeryüzünde korkulması gereken önümüze konulmuş zandan öteye gitmeyen hayatlar. Masallarla çizilmiş, menkıbelerle, kültür, gelenek göreneklerimizin içinde yuva kurmuş bir türlü görmediğimiz göremediğimiz korkular... 

Haritalar çiziyor ruhum korkularıma yaslanarak tek tek fethediliyor akıl ülkemin kültür kırıntıları. Gelenek görenek alışkanlıkları kentler kuruyor fakat korkularım kendini ele vermiyor. Hangi mevsimde korku biriktireceğim, hangi sabahlar güne korkarak başlayacağım, yeryüzünün hüzün dolu semtlerinde hangi korkularımı heybemde taşıyacağım. Kartopu gibi büyüyen, dolunay gibi büyüyen fakat ışığını güneşten alamayan yaşamlar biriktirmişiz, az anlayan çok inanan korkular biriktirmişiz, akledemeyen içi boş fakat bir balon gibi şişmiş korkular biriktirmişiz yıllarca. Biz kendimizi tanıyamamışız ki, anlayamamışız yıllarca ruhumuzun atlasında hangi yollardan gidilir, hangi ırmak serinliğinde nefes alınır bilmemişiz bildirmemişler. Korkuyoruz kendine dahi faydası olmayan düşüncelerden, ideolojilerden. Hayat tarzı haline getirilmiş ve önümüze yeryüzünün korkudan tapınakları şeklinde yaşamlar konulmuş. Korkularımızdan bir kelimeden diğer kelimeye hicret etmeye dahi gücümüz yetmemekte, cümlelerimizin önüne anlaşılmaz şehrin hengamesinden biriktirilmiş korkular konmakta yada kendimiz koymaktayız. Bu nedenle bir şehir kadar yalnız kalabalıklar, bir yalnızlık kadar şehirler kuruldu. Eski çağların esrarengiz mitlerinden çıkarılan doğa olaylarından korkularak çıkarılan korku tanrıları. Elle tutulmayan gözle görülmeyen kendisine dahi yararı olmayan düşünce tanrıları. Kendini koruma amacıyla sığınılan hurafelerle biriktirilmiş hayat tarzı korkuları ve bu yol üzere dünya ya bakışını sınırlayan koruyucu tanrılar. Korkumu korkuma denkleştiremiyorum, her adımım, bakış açım, düşüncelerim hatta hayatım korkular üzerine bina edilmiş. Bu nedenle hangi korkumu korkuma denkleştirsem sağlaması yanlış çıkıyor ve yeryüzünün geri bırakılmış düşünemeyen kalabalıkların arasına karışıyorum. Korkularım beni kalabalıkların içine sürüklüyor, sürünün bir parçası olmak, sürünün düşüncelerine sahiplenmek ruh haritamın cevap bekleyen stratejik yerlerini rahatlatıyor fakat çare olmuyor içimizde kopan fırtınalara. Sessizliğin karanlık dünyasında bir yıldız gibi göz kırpıyorum kendime fakat suskun gökyüzünün kaypak taraflarında kaybolup gidiyorum. Sabahın seher vaktinde güneş gibi doğmak korkularımızı gözden geçirmek gibidir ikindin gölgesinin uzayıp giden gölgesinin üzerinde. Korkulacak olanı bilmek küllerinden yeniden korkusuzca doğmak karanlığı delen yıldız gibi olmak. Bir medeniyet korkulacak olanı bilmekle kurulur ve tarih sahnesinde yerini alır. Küçük kainat olan insan korkulacak olanı bilirse bütün alemle dost olur aynı istikamete doğru yolculuğuna başlar. Korkulacak olanı bilmek gönüllerdeki taşlaşmış taçlandırılmış sahtelikleri bertaraf etmek demek, korkulacak olan bize en yakın olandır şahdamarımızdan daha yakın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder