“Ben tellâlım pazarbaşım Ali’dir” / Ahmet Doğan İlbey


Fakîre sorarlar: Bu dükkânda ne alıp satarsın, ne iş işlersin, kimi beklersin yıllardır? Fikir ve gönül tâlimi yapılan ve eşikliğinde yıllardır beklediğim bu dükkânda tellâlım ben, pazarbaşım Ali’dir… Bütün işim Ali isminde bir âlimin, bir irfân sahibinin, bir yârenin gönül ve dimağımıza ektiklerini, yapıp ettiklerini hakiki müşterisine satmak…

Bu abd-i âcizin ilmi ve behresi yok, pazarbaşı’ndan öğrendiklerini alıp satar. Türküde söylendiği gibi eksik alsam artık satsam yine kâr fakîr için… Hesap yapmam, sayı bilmem, çünkü pazarbaşım (bazarbaşım) Ali’dir Ali…

“Bir ulu şehirde tellâllığım var
Ben tellâlım pazarbaşım Ali’dir
Eksik alsam artık satsam gene kâr.
Ben tellâlım pazarbaşım Ali’dir”

Muradım fikir ve gönül alınıp satılan bu dükkânda iyi bir tellâl olmak. Ehli bilir ki pazarbaşı kâmil mertebede ahî, yâni fütüvvet ehlidir. Çarşı pazarın başıdır, müfettişidir. Uyulan, sorulan, danışılan kişisidir. Fikir ve gönül alınıp satılan, dolayısıyla irfân tâlimi yapılan dükkânın başı da o kâmil dosttur. 

Herkes gönlüne sorsun: “Pazarbaşım kim? Eğer aklınıza kâmil bir kişi gelmiyorsa, gönlünüze böyle bir adam (İslâm tasavvufunda adamın târifi bir sayfadır) düşmemişse vay hâlinize!

Pazarbaşı bildiğimiz Ali irfânımızda, edebiyatımızda nasıl anlatılır? Ali kimdir?
Ali’den haberi turna kuşu getirir                                                                     

Turna kuşu tasavvuf şiirinde haberci, fedakâr ve iyiliğe karşılık veren mânasına gelir. “Yeşil başlı turnam şimdi buradan uçtu gitti”, “Turnalar sevdiğim ol”, “Allı turnam bizim ele varırsan / Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle” gibi birçok tekke şiirinden olma türkümüzde sıkça kullanılan bir motif olarak turna, gurbet ve sıla arasında gönüllere bâzan müjde, kimiz zaman hüzünlü haberler getirip götüren sadakatli, zarif yürekli, akıllı, her hareketi doğru, mübarek bir kuştur. 

Bu sebeple ki uçuşları dervişler gibi bir istikâmet ve nizam içinde olur. İnsanların yeryüzünde yaptıkları fena hareketlerden üzüntü duyarak, zaman zaman yollarını şaşırırlar.

Anadolu’da bâzı beldelerinde inanılan bir anlayışa göre yere bıçakla bir dâire çizildiğinde ve üç İhlâs, bir Fâtiha okununca yolları açılır ve yeniden “katar bağlarlarmış.” Bir rivayete göre eşi öldürülen turna yere iner, eşinin ölüsünün başından ayrılmaz ve vurulana kadar beklermiş. Sadakat ve aşkın hakikisi böyle olur.

“Ali’nin âvazı turna derler bir kuştadır”

Tasavvuf kültüründe önemli bir sembol olan Turna kuşu Hz. Ali Efendimiz’le aynileştirilir ve sesinin güzelliğini, yardıma koşması gibi faziletlerini ondan aldığına inanılır. Pîr Sultan Abdal’ın mısraları böyle söylüyor: “Hazreti Şah’ın âvazı / Turna derler bir kuştadır / Âsası Nil deryasında / Hırkası bir derviştedir.”

Bu özelliğindendir ki  “Turna Semâhı”nın ilham kaynağıdır. Erbabının ifadesiyle, “Turna, Anadolu insanının, âşıkların, ozanların dert ortağı, gönül nağmesidir.  Sual ona sorulur, haber ondan alınır. Semah dönülürken yapılan figürler turnaların gökyüzündeki devranına benzetilir.” 

“Yemen ellerinden beri gelirim turnalar Ali’mi görmediniz mi?

Tasavvuftaki dostluk şiarını bilmeyenler, aklını ve yüreğini modernizmin dişlilerine kaptıranlar bu mısraları okuyunca kendilerinden geçemezler. Gönlünü tasavvufun aynasına tutanlar, kalbini ehl-i dilin dostluğuyla cilalayanlar, “Yemen ellerinden beri gelirim / turnalar Ali’mi görmediniz mi?” mısraları karısında vecde geçer ve cezbeye kapılırlar.

Yürek dilinizle birkaç kez  “Turnalar Ali’mi görmediniz mi?” diye nâra atın bakalım, gönlünüzde neler olacak? Sonra da kalbinizi kavî tutarak yüreğiniz koparcasına “Turnalar Ali’mi görmediniz mi?” diye bir de turnaya bir seslenin bakalım size ne söyleyecek? Yürek rabıtanızla ne göreceksiniz? Turna mı Ali, Ali mi turna olarak görünecek?

Hiç fark etmez. İkisi de dosttur; ikisi de birdir. Resûller Resûlü Efendimiz’in istikâmetinde Müslümanca gönlünüz “çağdaşlıkla” kirlenmemişse bütün vecdinizle şu mısraları kalbinize çekin: 

“Yemen ellerinden beri gelirim / Turnalar Ali’mi görmediniz mi / Hava üzerinde sema ederken / Turnalar Ali’mi görmediniz mi / Şah’ım Hayber Kalesi’ni yıkarken / (…) Muhammed Mustafa Hacca çıkarken / Turnalar Ali’mi görmediniz mi.”

Mersiye ve firakiyelerde turna mazmunu Hz. Ali Efendimiz’le birlikte kullanılır, mânevî sevgi ve yüceltmenin en cezbeli ve âhenklisi mısralara dökülür. Bunu şöyle de anlayabiliriz:

Gönüllere taht kurmuş âlim ve fâzıl bir gönül dostunun gurbeti iç evinize düşüp yakıp kavurursa vecd hâlinde dilinize gelen kelimeler neler olabilir? Nasıl bir nâra ile dostunuzu ararsınız? Kaç derecelik ateş içinde bir sevgiyle onu gökte uçan ve yerden gezen her yaratılmışa sorarsınız? Sonra da yüreğiniz dost sevdasından titreye titreye en cezbeli türküleri söylemez misiniz? Bu dost Hz. Ali Efendimiz veya bu ahlâk ve güzel ismi taşıyan bir kâmil dosttur, bir yârandır.

“Aman turnam aman, Ali’misin sen”

“Ali sevilmez mi” deyişini kalp kulağıyla dinlediğimizde Turna ve Ali benzetmesi gönlümüzü mâna âleminde dolaştırır:

“Gitme turnam gitme / Dağlar sağımda dağlar solumda / Hakkın selâmını hey dost kesme dilinden / Sevdiceğim kalmış Kenan elinde / Turnalar o şahı görmediniz mi / Aman turnam aman, aman Ali’misin sen.”

Turna evliyalara kılavuzluk yapan bir kuştur. Turna ve Ali benzetmesini Pîr Sultan’dan dinleyelim:  “Seyredelim Horasan'ın ilini / Gördüm iki turna güzel turnalar / Tavaf ettim imamların yerini / Gördüm iki turna güzel turnalar / Muhammet bizimdir Ali bizimdir / Pir Sultan Abdal'ım kendi hâlinde / Kalmadılar evliyanın yolunda / Kalkıştı da gitti Ali gölünde / Gördüm iki turna güzel turnalar.” (Unutulmaz Türküler Antolojisi / Safinaz Yalçın. Bu Kaynağa göre Âşık Bosnavî 19. yüzyılda yaşamış Bektaşî bir ozandır. Asıl adı bilinmiyor)

“Muhabbet kapısını açan da açtıran Ali’dir”

 Muhabbet kapısına nasıl varılır? Kimden sorulur muhabbet kapısının adresi? Hazret-i Ali Efendimizin turna sembolüyle dostluk timsali oluşuna inanıyorsak, muhabbet, yâni dostun kapısı olan Ali kapısına bizi bir turna kuşu götürebilir ancak. Ol vakit kalp kulağınızı Âşık Bosnavî’nin deyişlerine verelim:

“Muhabbet kapısın açayım dersen / Açan da açtıran da Ali’dir Ali / Hakk’ın cemâlini göreyim dersen / Gören de gösteren de Ali’dir Ali / Muhammed Mustafa cihan serveri / Miraçta açıldı bu yolun sırrı / Kimse bilmez idi Ali’den gayrı / Bilen de bildiren Ali’dir Ali / Derviş ol hey kardeş düşme inada / Safi kıl gönlünü olasın sade / Benliği terk edip eriş murada / Eren de erdiren Ali’dir Ali.” (Unutulmaz Türküler Antolojisi)

“Seversen Ali’yi değme yarama”

Turnalar kimi zaman coşkunun ve hüznün, bâzan da mutluluğun habercisidir. Birçok tekke şiirinde ve tekke türkülerinde duyguların ifade vasıtası olarak turnayı görürüz. Turnanın türkülerde bu kadar geniş yer alması, Türklerin gönül dünyasının İslâm tasavvufuyla hemhâl olmasındandır. Turnayı Ali sembolüyle seviyor ve gönüllerin muştucusu olarak kabul ediyorsak, kalp kulağımızı bir daha Pîr Sultan Abdal’a vermemiz gerek: 

“Çeke çeke ben bu dertten ölürüm / Seversen Ali’yi değme yarama / Ali’nin yoluna serim (başım) veririm / Seversen Ali’yi değme yarama / Ali’nin yarası yâr yarasıdır / Buna merhem olmaz dil yarasıdır / Ali’yi sevmeyen Hakk’ın nesidir / Seversen Ali’yi değme yarama…”

İrfânı olmayan kalpsiz modern hayatın zulmü altında gönülleri kuruyan nesiller derya-dil olan tasavvuf edebiyatını okusalar ve gönüllere şifa bu edebiyattan mülhem türkülerimizi dinleseler, turna ve Ali sembolleriyle gönülleri âbâd olur, dostluğun kıymetini öğrenirler. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder