BAKKAL MUZAFFER(1951-2017) / Teyfik KARADAŞ

Bakkal Muzaffer kıvırcık saçlı, uzun boylu, siyah gözlüklü bir adamdı. Çocukluk yıllarımdan beri onu hep üzerindeki çizgili gömleği, kareli ceketi ve petrol mavisi pantolonuyla hatırlarım. Köyümüzde başka Muzaffer isimli insan olmadığı halde, köy halkı ona yaptığı işten dolayı Bakkal Muzaffer derdi. Bizim köyde bakkal dense Muzaffer, Muzaffer dense bakkal akla gelirdi. Muzaffer abi hiçbir şeyi kendine dert etmez, en sıkıntılı günlerinde bile yüzü gülerdi. Radyo, televizyon ve gazete haberleri günlük olarak takip eden kültürlü bir insandı. Siyaset başta olmak üzere pek çok konuda söyleyecek sözü olan, bölgemizdeki entelektüel kişilerden biriydi. Köyümüzde yaşayan büyüğünden küçüğüne bütün insanlar onu severdi. O da köy halkının tamamına saygı duyardı. Kısacası Bakkal Muzaffer; giyimiyle, kuşamıyla, fiziki yapısıyla ve sosyal yaşamıyla adam gibi adamdı. Bakkal Muzaffer köyümüzde benzeri olmayan otantik bir insandı.

Muzaffer abi dayısı Kara Hamza’nın evinin alt katındaki dükkânda bakkallık yapardı.  Muzaffer abinin bakkalının sağ tarafında okul, ön tarafında köy meydanı ve sol tarafında cami vardı. Anlayacağınız Muzaffer abinin bakkalı köyün tam merkeziydi. Bakkalın eni üç, boyu on metre kadar vardı. Bakkalın kapısı ve tahtadan yapılmış tarabası açık mavi renge boyanmıştı. Bakkalın rafları da tahtaydı. Bakkaldaki nohutlu, pijamalı, çikolatalı şekerler cam kavanozların içinde saklanırdı. Köyümüzdeki başka yerlerde cam kavanoz olmadığı için dört-beş yaşlarında bakkalın önünden geçerken içi şeker dolu cam kavanozlar dikkatimi çekmişti. Hele tahta kasaların içindeki lokumlar ve şeker sucukları çocukluğumuzda her gün rüyalarımızı süslerdi. Karton kutuların içindeki gofretleri ve kaymaklı bisküvileri gördükçe ağzımız sulanırdı. Elimize yirmi beş kuruş para geçtiği zaman hemen Muzaffer abinin bakkalına koşardık. Muzaffer abi yirmi beş kuruşu alır, bize iki bisküvi arasında bir tane lokum verirdi. Köyümüzün bütün çocukları alış-veriş yapmayı Muzaffer abinin bakkalında öğrenirdi. Muzaffer abinin bakkalından cıncık gülle alarak sokakta gülle oynamak en büyük eğlencemizdi.

O zaman çay sigara gibi tekel ürünleri piyasada pek bulunmaz, kara borsa satılırdı. Muzaffer abi Tekelden aldığı az miktardaki çayı ve sigarayı köyün hepsine eşit miktarda dağıtmaya çalışırdı. Fakir insanların ihtiyaçlarını karşılar, veresiye defterine yazar, hiç kimseyi eli boş çevirmezdi. Borçlu insanların hiçbir zaman onurunu rencide etmezdi. Verenden alır, vermeyenin borcunu belli bir süre sonra silerdi. Köyümüzde kahve, çay ocağı gibi mekanlar olmadığı için köy halkının hepsi Muzaffer’in bakkalında toplanırdı. Köyün su, arazi, telefon gibi bütün sorunları orada tartışılırdı. Köy ile ilgili haberler oradan yayılırdı. Konu komşu arasındaki husumet orda çözülür, barış orda sağlanırdı. Muzaffer abinin bakkalı bazen meclis, bazen mahkeme salonu, bazen haber merkezi olurdu. Şakalaşmalar, iddialaşmalar bile Muzaffer abinin bakkalında vukuu bulurdu. Bir iddialaşma sonunda Avşar Bekir’in iki kilo lokumu tek başına yediğine tanık olmuşluğum vardır. Bu cepheden baktığımızda da Muzaffer abinin bakkalı köyün tiyatro sahnesiydi. Muzaffer abi bakkalına gelen her insanın hatırını sayar, hiçbir surette kimsenin gönlünü kırmazdı.

Köyümüzün gelenek ve görenekleri de güzeldi. Düğünlerde gündüz güreş yapılır, gece sinsin ateşi yakılırdı. Bayramlarda topluca mezarlığa gidilir, yaşlılar ve hastalar ziyaret edilirdi. Büyükler küçükleri sever, küçükler büyüklere saygı gösterirdi. Ufak tefek hukuki sorunlar karakola, mahkemeye gitmeden köyde çözülürdü. Köyümüzdeki bütün insanlar birbirine güven duyardı. Bizlerde böyle güzel, böyle kaliteli sosyal bir iklim içerinde büyüdük. Köyümüzün bütün kültürel ve sosyal zenginliklerini hücrelerimizin içinde hissettik, içinde yaşadık. Ben on beş yaşına geldiğimde lise eğitimi için köyümden ayrıldım. Üniversite tahsili, iş hayatı derken uzun süre köyümden ayrı kaldım. Yaz tatili veya yıllık izin için köyüme her geldiğimde bir sosyal veya beşerî eksiklik olduğunu görmeye başladım. Örneğin bir geldiğimde Döngel Mağaralarındaki şelalenin suyunun kesilerek hidroelektrik santraline verildiğine, bir geldiğimde düğünlerde sin sin ateşinin yakılmadığına tanıklık ettim. Gördüğüm her eksiklik beni derinden derine üzüyordu. Van’da öğretmen olarak çalıştığım yılarda yaz tatiline geldiğimde Muzaffer abinin bakkalı kapatıp, çocuklarını okutmak için şehre göçtüğünü öğrendim. Artık uğruna destanlar yazdığım, suyunu içtiğim, havasını teneffüs ettiğim, içine doğduğum, içinde yaşadığım Döngel Köyü benim için yaşanmaz bir hal almıştı. Belki de annem, babam ve akrabalarım orda yaşamış olmasalardı bir daha Döngel’e ayak basmazdım. Ailemin köyde yaşaması nedeniyle yine de gelip gitmeye devam ettim. Bakkal Muzaffer’in köyden göçmesinden duyduğum üzüntüyü kelimelerle ifade etme imkânım yoktur. Muzaffer’in köyden göçmesi, Biz Ali’nin vefat etmesi gibi bir çok hadiseyle ilgili duyduğum üzüntüleri dile getirmek için “Köyümün Tadı Kalmamış “ isimli bir şiir yazdım. Yazdığım bu şiiri de yıllar sonra Gölbaşında yayınlanan Gölkent Gazetesindeki köşemde yayınlandım. Şiirin ilk dörtlüğü;


                                                                     

‘’Duydum ki ölmüş Hürüce

Biz Ali vardı ki nice                                                

Muzaffer şehre göçünce

Köyümün tadı kalmamış” şeklindeydi.

Cumali dayım Gölbaşı’na ziyaretime gelmişti. Gölbaşından dönerken Köyümün Tadı Kalmamış şiirinin yayınlandığı gazeteden birkaç nüsha alıp köye götürdü. Dayım Gölbaşından Kahramanmaraş’a giderken yolda şiirin ilk dörtlüğünü ezberlemiş. Maraş’a gelir gelmez Muzaffer abinin manav dükkanına giderek benim yazdığım şiirin ilk dörtlüğünü ezbere, diğer dörtlüklerinde gazeteden okumuş. Muzaffer abi şiiri duyunca çok duygulanmış, gözlerinden yaş gelmiş. Dayım köye vardığımda Muzaffer abiyi ziyaret ettiği anda yaşadığı duygusal hikâyeyi bana anlattı. Ben de dayımı dinleyince çok hüzünlendim. Aynı yılın ilkbahar mevsimiydi. Yine köye ailemi ziyarete gitmiştim. Günlerden Cuma, vakit akşam üzeriydi. Muzaffer abi köydeki evinin bahçesinde çalışıyormuş. Benim arabamı görünce birdenbire bahçe duvarından atlayarak yola indi. El kaldırarak benim arabamı durdurdu. Bana hoş geldin hocam dedi.

Ben-“Sağ ol, Allah razı olsun Muzaffer Abi” dedim.

Muzaffer Abi-“Hocam bana beste yapmışsın “ dedi. (Bizim köyde yaşlılar şiire beste derlerdi)

Ben-“ Evet şiir yazdım Muzaffer Abi” dedim.

Muzaffer Abi-“ Ne yazdın hocam” dedi.

Ben de Köyümün Tadı Kalmamış şiirinin ilk dörtlüğünü ezbere okudum. Şiiri okurken “Muzaffer şehre göçünce” dediğim anda Muzaffer Abi göz yaşlarını tutamadı. Bana sıkıca sarılarak “şehre de göçmesem çocukların adını televizyonda okutamazdım hocam” dedi. Bende Muzaffer abinin bu sözü üzerine ağlamaya başladım. Çünkü Muzaffer abinin oğullarından biri özel bir televizyonda çalışıyor, o televizyonun bazı Programlarının sonunda arşiv Eşref Küçük yazıyordu. Muzaffer abinin bu durumdan gurur duyduğunu ifade etmesi beni fevkalade etkiledi. Muzaffer abi beni akşam yemeğine davet etti fakat anamın bana akşam yemeği hazırlamasından dolayı davetini kabul edemedim. Yoluma devam ederek babamın evine gittim. O gün Muzaffer abinin haleti ruhiyesin den nasıl etkilendiğimi anlatamam. Muzaffer abinin diğer çocukları da yükseköğretim görmüş, belediyeci, öğretmen, polis ve avukat olarak vazife yapıyorlardı. Muzaffer abinin çocuklarının başarısından değil Muzaffer abi, köy halkının kahir ekseriyeti gurur duyuyordu.

Büyük çocuklar göreve başlayınca Muzaffer abi tekrar şehirden köye göçtü. On beş yıl kadar bağ ve bahçe işleriyle uğraştı. Köyün sosyal ve kültürel işlerine öncülük etti. Bundan üç yıl önce yakalanmış olduğu amansız bir hastalık nedeniyle fani dünyadan ahirete göç etti. Muzaffer abinin cenaze törenine binlerce seveni katıldı. Cenaze töreninde göz yaşları sel oldu. Arkasından dualar edildi, Fatihalar okundu…

Hayatı ansiklopedi yazacak kadar renkli olan Muzaffer abi atmış altı yıl süren kısa ömründe imkânlar ölçüsünde büyük işler başardı. Arkasında altı hayırlı evlat, kendisini saygıyla yad eden, ruhuna Fatiha okuyan binlerce dost bırakarak bizlere veda etti.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Muzaffer abinin yaşamı sizlere örnek olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder