Kül, güzelliğini saklayan
prenses kül
Kimin umurunda takvim
yaprağı
Bişr-i Hafi ayak izleri
belli belirsiz
Bülbülü vuran el uçurtma
mı uçuracak
Hüzün çarşısında çekiç
sesleri
Her gün toprağımda kök
salan fidan
Yeni açan çiçeklerin hakkı
için
Bir daha kül
Meyvesini dalında kurutan
prenses
Yanmadan yâre varılmaz
dediğin
Ateşlerine düşeyim
Değirmenlerinde
Kuyularında
Zindanlarında
Sürgünlerinde
İlk aklına gelen
Kıyas kabul etmeyen benim
Tespihim de ateş kehribarı
Şiir yazar tespih çekerim!
-Bugün günlerden ne?-
Kendi savaşımda
Kendi ölümümle ölmek
isterim
-Bir çay içer gibi-
Hiç kimsenin bilmediği
Aşkın söndüğünde
sevgilinin gelişi
Kül olmuyorsam ateş
dediğimde
Köle gibi satılmıyorsam
Yusuf sınavında
Seni sonsuz bir sesle
Ve alevden kelimelerle
çağırmıyorsam
Erguvan açmıyorsa
gözlerinde
Kül bir daha kül
Hiçbir pazarda müşterisi
çıkmayan
Senden başka alıcı
beklemeyen
Uslanmaz köleye bak da geç
Rüyamı sen gör
Şiirimi sen yaz
Ünüm senin olsun
Adımı defterine yaz
Üstü silinse de
Hiçbir şey bırakmayacak
kadar yoksulum
Dinleniyorum ölümün
gölgesinde
-Aşk ölüm değilse ne?-
Gömleğimi Kerem gibi
tutuşturamadım
Bir son fasıl çağrısı
kaygılı ürkek
Turna gözlerinde karanfil
sıra sıra
Yarım bir kalple gidilir
mi Mısır’a
Ah külüm göğe savrulası
Ey Kenan illeri
Ey hüzün kulübesi
Eşiğinde nöbetteyim
Yüzümde ölüm gölgesi
İçe işleyen ateş insana
Keşke toprak olaydım
Sevmeyen bir kalptense
Yunus’ta hece
Bende kül bu bilmece
Ey korkudan savrulan kül
Ey ateşin beyazı
Bir daha kül
Kalbimi kalbinle
buluşturamadım
İçimdeki Musa bir sussa
Onaracak bu yıkık binayı
Hızır
Sonlu koşuda
Kalbimde dünya yükü
Sessiz ve korkulu
çıkıyorum sahneden
Keşke toprak olaydım
Keşke toprak olaydım
Keşke toprak olaydım
-Şiir keşke değil de ne?-
Hüzün yoldaşımız kulubecikler mekanımız olmuş, Musalar da yarenimiz be Usta...
YanıtlaSilYüreğine saglik....