BANA SORMADILAR / Bilge DOĞAN

Suriye’nin Aubeyn köyünde doğdum. Adım Ayşe. Babamla anamın dördüncü evladı, kız diye sevmedikleri bir garibanım. 

Yıllar, anama mutfak işlerinde, tarla işlerinde, vakit olduğunda kızlarla eski çaputlardan yaptığımız iple toz toprak içinde atlamakla geçti. 

Aldılar bir gün sokaktan. Komşumuz Fatma teyzenin yeni gelinin benden birkaç kat büyük elbisesini geçirdiler üzerime, verdiler çay tepsisini elime, saldılar yabancı adamlarla dolu sofaya. Babam el sıkışıyordu yüzü bakkalın uğursuz köpeğine benzeyen bir adamla. Pazarlığını ediyorlardı ama neyin? Pis adam bana bakıp sırıttı çayını verirken. Bana sormadılar, meğer beni vermişler on üçümde on beş koyun karşılığında… 

İşler on katına çıktı koca evinde, sokak yüzü göremez oldum. Anamlara salmadılar. “Allah” lafzı olmasa ölecektim kimsesizlikten. Uğursuz kaynata, sürekli şikayet eden kaynana, dibek gibi başımda. Askerden yeni gelmiş, babasının karşısında titreyen, sesini bile tam bilemediğim koca dedikleri kırk kat yabancım, bana sormadılar… 

Karnım belirmeye başladı on dördüme yeni girerken. Anlamadım. Kaynana olacak bir karı çağırdı bir gün. “Gebe” dediler. Küçük aklım erdi, yüreğime bir sevinç düştü. Onca eziyete, karnımdaki sabiden güç aldım da dayandım. 

Ağrılar başladı bir gece. “Yandım anam, yetiş” dedim, anam duymadı. Ağrılar içinde kıvrandım. Ebe karıyı çağırdılar. Nur topu oğlanımı verdiler kucağıma. Bana sormadılar, “Adı Ali.” dediler. Sevindim sarıldım evladıma.  

Büyük gürültülerle yer yerinden oynadı bir gün. Ali’m emekliyor sofada, ben çamaşır çitiliyordum. Kocam girdi kapıdan telaşla: “Bombalar yağıyor üzerimize!”. “Kim, neden atar” dedim, “Hükümet vuruyor!” dedi, şaşırdım anlamadım. 

Kaçmak lazımmış, hükümetin tankları yine gelecekmiş. Anlamadım hükümette kaçıp nereye gidilir ki… Bana sormadılar, toplanıldı, hazırlanıldı. Yuvamızı, yurdumuzu terkedecekmişiz… 

Düştük yollara yüklerle perperişan. Uzaklardan hep bomba sesleri geliyordu kulaklarımıza. Yavruma sımsıkı sarıldım. Başka sermayem yoktu ki benim hayatta… 

Kışın karında fırtınasında telef olacakken, hükümetin tankları belirdi önümüzde. Anlamadım, bizim köylülerin üzerine bombalar yağdırmaya başladılar. Akrabalarım, tanıdıklarım feryatlarla kana bulandılar. Nenemin “Kıyamet…” dediğiydi bu, bildim. Bildim, son seferdi, hayatta tek sebebim yavrumu kokladım… Kulağımda şiddetli bir ses yakılandı, tozu dumana kattı, dünya başıma yıkıldı. Bana sormadılar, yavrumu kucağımda koymadılar. Bize sormadılar, yavrumun, benim, köylümün başına bombalar yağdırdılar… Anlamadım.   


2013-Ağustos 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder