SÜRGÜN YAZILAR / Mehmet MORTAŞ


“Uzun yola çıkmaya hüküm giydim”
İsmet Özel  

Yolculuk
  

Kendi iç dünyamdan imgelenmiş dış dünyaya doğru, sözcüklerin çoğaltıldığı fakat anlamın anlaşılmaz hale getirildiği bir dünyaya yolculuk. Hayatın sıfır noktasından gölgeler dünyasına sürülmeye hüküm giydim. Az mısranın çok şey anlatmasından, çok mısranın az şeyler anlatmasına sürülmeye hüküm giydim. Bir yanımda dolunay hüzün şeklinde kıvrılmış gecenin karanlığına, bir yanımda güneş gün lekelerinin esareti altında sessizliğin ülkesinden gülen yüzlerin arkasında saklanan hançerlerin olduğu beldeye sürgün olmaya hüküm giydim. Merhamet çapulculuğunun arkasına saklanan, karanlıktan oluk oluk akıtılmış siyah renklerden insan görünümlü deriye dönüştürülmüş maskeler. Yüzlerinin derisi ile koltuklarının rengi aynı, masumiyetlerinin arkasında ateşten mızraklar saklayan insanlar. Hayatın hain noktasında devasa binaların içine saklanan, etiketlerin tanrısına boyun eğen secdeye kapanan insanlar. Yolculuk bir uçurumun kenarından sırtında masmavi gökyüzünün bütün ağırlığı, sağ cebinde rüzgâr sol cebinde nehirler hain ve dumura uğramış ruhlar arasında ağır aksak yolculuk. Geldiler karanlıktan yapılmış mızraklarla etiket tanrılarının üzerine binmiş karanlığın içinde döllenmiş insan yüzü suretli maskeler. Geldiler ve beni kendi karanlık dünyalarının bulutlarında ağırladılar. Günlerse birbirini yiyor hayatın aşina olan sözcükleri arasında. Suskunluk koyu sese dönüşüyor, etrafımızı koyu simsiyah bir ateş sarıyor. İnsan cesetlerinin üzerinde binalar bulutları esir almış yükseklikte. Sokaklar benliğin pazarlandığı camekânların arkasında devasa alış veriş merkezi arenalar. Sözün sıfır noktasından, kelimenin dondurucu ayazından, vaktin alacakaranlığına hayatın keşmekeş kaosunun çeyreğine doğru yolculuk.

İçi dışı bir olmayan İçinde yaşadığım soyut çemberin kırılgan yüzünden çıktım, sürüklendim güneyden kuzeye esen rüzgâr gibi hayatın hain taraflarına. Deriden maskeleri takmış birçok yüz arkasına karanlığı almış koltuklarında, evlerinde, koca koca binalarda oturuyorlardı. Acının ilk çeyreğinde, soyut zamanın ilk sessiz gölgesinde, kendi benimin uçsuz bucaksız dalgalı sahilinden, etrafımı çeviren soyut çemberin kırılgan yüzünden, gökyüzünün acı çekmiş renklerine doğru, kuş seslerinin makinelerin seslerine yenik düştüğü yerdeydim. Sürüye uyanların cennet garanti ahlaksal tavırlarını takındığı, kuzey poyrazının sert ve yüzümüzü çalan esintilerinin olduğu yerdeydim. Orada binbir surat hayatın içinde iyiliğin, güzelliğin, merhametin arkasına saklanmış hain yüzler, kendi medeniyetlerinde insan derisinden maske yapılan fabrikalar. Kibir maskesi fabrikası, iki yüzlülük maskesi fabrikası, kapitalizmin obur yüzlü maske fabrikası ve yeryüzünün çehresine giydirilmiş ilk defa duyduğum yeni yüzler için maske fabrikaları. Maskesiz çıkmak tavır almak demek değilmi, eleştirmek, kral çıplak demek ruhları viraneler ülkesi olmuş yürüyen cesetlerin içinde. Pramidin üst katmanlarından aşağı doğru maddeciliğin inanç haline gelmiş duygularının aktığı yerdeydim. Kendi iradeleri dumura uğramış, kelimeleri kalmamış içleri boşaltılmaktan, kıyamet kelimelerinden haberi olmayanların yığınların olduğu yerdeydim. Kendi soyut çemberimin dışına sürüklendiğimde kendi yüzümle çıktığımda hayatın ilk çeyreğine gördüm camekânlar önünde secdeye yatan kavimler, yüzleri alışveriş merkezleri ile cilalanmış sahte kişilikler. Gördüm; hayatın sıfır noktasından çıktığımda şehrin ve binaların tanrısının önünde kelimelerinin içleri boşaltılmış, demir ülkesinin gürültüsünden kalplerinin sesini duymayan insanlar gördüm. Gördüm koltuklarının yanına kabilin gözlerinden ateş gibi fışkıran kelimelerinden alınmış muskalar asıldığını. İç dünyalarının alafranga sahillerinde birbirine inanç pazarlayan insanlar gördüm, dinin suskun ve heybetli mevsimlerini parselleyen gruplar meşrepler topluluklar gördüm. Ne maskeler gördüm içi vesvese karanlığı ile doldurulmuş, dini jargonların arasına sinsice gizlenmiş. Ne maskeler gördüm aydınlık titrek bir mum gibi sallanırken karanlığın ucunda, çocukların yüreği akıl erdiremiyordu insan şeklinde olan kibir tahtında oturanlara .  Hangi maske alacakaranlık kuşağında renk değiştirir ne kadar da teknolojik.


Ey kalbim yolculuk nereye. Geride bıraktığın kendi dünyamın dışında bir çeliği delecek gibi duran hain yüzler arasından, yeryüzünü bozguna uğratan moderizm hastalığının yanından sessizce ruhum talan edilerek geçtim bir nefeslik bir yıldızın göz kırpmasına bakarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder