BİR GÜREŞ ANTRENÖRLÜĞÜ ANISI/Teyfik KARADAŞ


Benim çocukluk yıllarımda köyümüzde, yöremizde hatta şehrimizin tamamında doğan büyüyen her erkek çocuğunun mutlaka güreşle alakası olurdu. Çocuklar dört-beş yaşına geldiği zaman babası, amcası veya dedesi tarafından kendi akranı başka bir çocukla evin avlusunda, tarlanın çayırında, ırmağın kumsalında güreştirilir, galip gelen çocuk küçük bir parayla ödüllendirilirdi. Köy düğünlerinin tamamında ödüllü güreşler yapılır, geceleri sinsin ateşi yakılırdı. Bayramlarda halk kendi arasında para toplayarak, bayram güreşi organize ederdi. Köy halkının tamamı komşu köylerde düzenlenen güreşlere kendi köyünün pehlivanları desteklemek için giderdi. Kasaba ve şehirlerde karakucak güreş festivalleri düzenlenirdi. Pehlivanlar rakipleriyle güreş tutarken, davulcular Köroğlu veya Mağaralı Ökkeş havalarını çalardı. Güreş bizim hayatımızda önemli bir yer tutar, sosyal etkinliklerimizin başında gelirdi. Uzun kış gecelerinde halk bir eve toplanır, yaşlılar bu toplantıda asırlar önce yapılmış güreşleri anlatırdı. Kuz Ali ile Tatar Pehlivanın yaptığı güreşin hikayesini dinlerken hem gururlanır hem de sevincimden gözlerimden yaş gelirdi. Anlayacağınız güreş bizim köyde spor ve kültür olarak  bir yaşam biçimiydi.

Bende beş yaşıma geldiğimde akranlarımla güreşmeye başladım. İri yarı beledi bir çocuk olduğum için kendi yaşımdaki çocukları genel olarak yıkardım. Güreşten sonra bana verilen bir lira, iki buçuk lira gibi parayla Bakkal Muzaffer’in dükkânına koşar lokum ile bisküvi alırdım. Aldığım lokum ve bisküviyi yıktığım çocukla birlikte yerdik. On bir, on iki yaşlarında düğünlerde güreşmeye başladım. On beş yaşına geldiğimde lise okumak için şehre gittim. Lise birinci sınıfta okuduğum Kahramanmaraş Endüstri Meslek Lisesinin güreş takımı seçmelerine katılarak, seçme müsabakalarını kazanıp okul takımına girdim. Ağır sıklet güreşçi olarak lise birinci sınıfta il ikincisi, lise iki ve üçüncü sınıfta il birincisi oldum. Memleketimi temsilen Kayseri ve Elâzığ’da bölge şampiyonalarında güreştim. Bu nedenle lise yıllarımda arkadaşlarım bana “Pehlivan” lakabını taktılar. Boyum uzun, kilom ağır olunca Pehlivan lakabı benim ile özdeşleşti. Bu lakap benimde hoşuma gidince hiç kimseye itiraz etmedim. Aradan uzun yıllar geçtiği halde okul arkadaşlarım ve hocalarımla karşılaştığım zaman bana Pehlivan diye hitap ederler. Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda güreş festivallerinde şiir okumaya, sunuculuk yapmaya başladım. Merhum Hayati Vasfi Taşyürek’in “Yeni Şampiyonlar Neredesiniz” şiirine nazire olarak yazdığım “Üzülme” şiiri halen er meydanlarında pehlivanları coşturmaktadır. Beş yaşından yirmi yaşına kadar güreş sporuyla değişik statülerde ilişkim oldu ama hiçbir zaman iyi bir pehlivan olamadım. Yirmi yaşından sonrada spor sever bir vatandaş olarak güreşle alakam hala devam etmektedir.

Üniversiteyi bitirdikten bir yıl sonra tayinim öğretmen olarak serhat şehri Van ilimizin, Emrah’la Selvi’nin diyarı yeşil Erciş ilçesine çıktı. Erciş; zengin kültürü, eşsiz doğal güzellikleri ve stratejik özellikleri bakımından ülkemizin saklı cennetlerinden bir köşedir. Erciş’e göreve başlamaya giderken Jandarma Binbaşı Nazmi Akıncı abimin telefonla verdiği bilgi üzerine Erciş Merkez Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Mehmet Karaosmanoğlu seyahat ettiğim otobüsü durdurarak beni ilçe girişinde sürpriz bir şekilde karşılamış ve jandarmada iki gün misafir etmişti. Bende göreve başladıktan sonra her fırsatta İlçe Jandarma Komutanlığına giderek Mehmet abiyi ziyaret etmeye başladım. Mehmet abi Kahramanmaraş’ın Yenicekale Köyündendi. Bende Döngel Köyünden olduğum için yakın hemşeriydik. Aynı dili konuşur, aynı kedere ağlar, aynı şeye gülerdik. Mehmet abi dostuna güven, düşmanına korku veren iyilik sever bir insandı. Göreve başladığım günlerde Mehmet abiyle Erciş Öğretmenevine birlikte gitmiştik. Öğretmenevine vardığımızda okul arkadaşlarım Mustafa Gönen ile Seval Altunel beni “hoş geldin Pehlivan” diye karşıladılar. Mehmet abide o günden sonra bana “Pehlivan” diye hitap etmeye başladı. Mehmet abinin yanına geldiğim günlerde bazen milli meseleleri konuşur, bazen de memleket üzerine muhabbet ederek hasret giderirdik. Mehmet abiyle muhabbet ederken İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ali Bey dâhil bütün rütbeliler yanımıza gelir, sohbetimiz can kulağıyla dinlerlerdi. Mehmet abiyle olan dostluğumuza hayran kalırlardı.

Erciş’te İlçe Jandarma Komutanlığının haricinde bir Piyade Tugayı vardı. Piyade Tugayı çok geniş bir alana konuşlanmıştı. Tuğ General Tuncer Kılıç Tugay Komutanıydı. Tugay Komutanı lüks makam otomobiliyle lojmandan çıkıp makamıma giderken Erciş’in ana caddesinden geçerdi. Ana caddeden geçerken Jonvays lakaplı bir deli Tugay Komutanını asker selamıyla selamlar, Tugay Komutanı da ona günlük olarak harçlık verirdi. İlçe halkı meczup bir insan olan Jonvays’a yardım etmesinden dolayı Tugay Komutanını hem tanır hem de severdi. Bende ilçe halkı gibi Tugay Komutanını bu vesileyle tanıdım ama muhabbetim yoktu.

Bir gün Tugayda, Kolordu Güreş Şampiyonasına gidecek güreş takımını çalıştırmak üzere bir güreş antrenörüne ihtiyaç duyulmuş. Tugay personeli arasında antrenörlük yapacak vasıfta kimse bulunamamış. Tugay Komutanı Tuncer Bey güreş antrenörü için İlçe Jandarma Komutanını aramış. “Bizim güreş antrenörlüğü yapacak bir kişiye ihtiyacımız var. Sizin rütbelilerden güreşten anlayan biri var mı” diye sormuş. İlçe Jandarma Komutanı Ali Bey’de “Komutanım bizim personellerden yok ama Mehmet Başçavuşun yanına bir öğretmen gelip gidiyor. Öğretmene Pehlivan diyorlar. Kendimi pehlivan, adımı Pehlivan bilemiyorum. Mehmet Başçavuşa sorup, size döneyim” demiş. İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ali Bey Mehmet Başçavuşa “Astsubayım senin yanına gelen öğretmenin adımı Pehlivan, yoksa kendimi pehlivan” diye sormuş. Mehmet Başçavuş ise “Komutanım adı Teyfik, kendi pehlivan” diye cevap vermiş. İlçe Jandarma Komutanı Tugay Komutanı Tuncer Beye benim pehlivan olduğumu söylemiş. Tugay Komutanı haberim olmadan benim 10. Piyade Tugay Komutanlığı emrinde görevlendirildiğime dair Kaymakamlıktan onay çıkartmış. Tabi o zaman askerin kılıcı her taraflı kesiyordu. Çükü Erciş olağanüstü hal bölgesinde yer alıyordu.

 Yarıyıl tatili bitmiş, memlekette depoladığımız moralin verdiği heyecanla ikici dönem derslerimize başlamıştık. İkinci dönemin ilk haftası cuma günü diye hatırlıyorum. Erciş Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mehmet Karaosmanoğlu abimle 10. Piyade Tugay Komutanlığı Destek Kıtaları Komutanı şu anda ismini hatırlayamadığım bir Yarbay benim görevlendirme yazımı görevli olduğum okula getirdiler. Müdür odasında yazıyı tebellüğ etmek için okuyunca heyecandan dizlerimin bağı çözüldü. Daha önce hiçbir antrenörlük tecrübem yoktu. Daha kötüsü beş-altı yaşlarımda anam beni jandarma geliyor diye korkuttuğu için bilinç altımda asker korkusu da vardı. Rütbesiz askerden korkan bir insan olarak generalle muhatap olacağım, şapkasını gördüğümde korkup kaçtığım askerlere amirlik, antrenörlük yapacaktım. O andaki haleti ruhiye mi sizlere anlatmak için sözlükteki bütün kelimelerin kifayetsiz kaldığını bilmenizi isterim. Heyecanımı müdür odasında bulunan insanlara fark ettirmemek için profesyonel bir tiyatro oyuncusu edasıyla biraz ileriye, biraz geriye doğru yürümeye başladım. Mehmet abi benimde kendileriyle gelmem gerektiği söyledi. Mehmet abilerin geldiği askeri araca binerek Erciş Orduevine geldik. Bizim okuldan orduevine gelinceye kadar o serin havada sırtım terledi. Destek Kıtaları Komutanıyla orduevinde çay içerken yanımıza Kemal Vapur isminde bir astsubay geldi. Komutan bana “Hocam Kemal Astsubay ile bir aracı emrinde görevlendirdik. Eğer çözemediğin bir sorun olursa benim odam senin çalışacağın yerde. Yanıma gelirsin” dedi. Beni Kemal astsubayla tanıştırarak kendisi Mehmet abiyle birlikte gitti. Bende bu arada heyecanımı yenerek biraz rahatladım.

Kemal astsubayla ilk iş olarak benim eve giderek pijama, eşofman gibi orduevinde kullanacağım malzemeleri getirdik. Beni orduevinde bir süit odaya yerleştirdiler. Sabahleyin yapacağımız işleri planladık. Gece saat on gibi Kemal astsubay evine gitti. Bende odama geçip yattım. Sabah kahvaltıdan sonra güreş takımıyla ilgili faaliyetleri yürüteceğimiz Destek Kıtaları Komutanlığındaki alana gittik. Önceden duyuru yapıldığı için güreş takımına girmek isteyen askerler gelmeye başladı. Antrenmanları yapacağımız yaklaşık iki yüz metrekarelik bize tahsis edilen salonda güreş minderi yoktu. Yaklaşık elli civarındaki yatağı birbirlerine diktirip üzerine yumuşak bir branda çektirerek güreş minderi hazırlattım. Seçmelere gelen askerlerin tartı işlemlerini yaptırdım. Yaptırmış olduğumuz seçme müsabakaları neticesinde kendi sıkletinde birinci ve ikinci olan askerleri takıma aldım. Seçmemelerde dereceye giren pehlivanların dünya birincisi olmuşçasına sevinmeleri görülmeye değerdi. Elenen bazı askerlerin döktüğü göz yaşları aklıma geldikçe hala üzülürüm. Şampiyonaya gitmeden bir gün önce yeniden bir seçme güreşi yapılacağını, yenen pehlivanın kolordu şampiyonasına gideceğini peşinen söyledim. Antrenörlükteki ilk günüm zahmetli ve yoğun geçti ama çalışmalarımızı uzaktan takip eden Destek Kıtaları Komutanından tam puan aldık. Bir sıkıntımız vardı. Seçmelere ağır sıklette güreşecek hiçbir asker gelmemişti. Durumu komutana söyledim. Komutan “çaresine bakarız, bir şekilde hallederiz, sen canını sıkma hocam” dedi. Bundan sonra ben istirahat etmek üzere orduevine gittim. Beni orduevine götüren cip şoförünün kapıyı açarken ve kapatırken selam vermesine bir anlam veremedim ama bir yanlışlık yaparım tereddüdüyle müdahalede edemedim. Orduevinde yemek yerken daha önce namını duyduğum Çukurca dağlarını vatan hainlerine dar eden komutan Yolcu Zop yüzbaşı ile tanıştım. Afşinli hemşerim Yolcu Zop ile memleket üzerine muhabbet edip, hasret giderirken biraz sonra Tugayda bölük komutanı olarak görev yapan Üsteğmen Yunus Hopur yanımıza geldi. Yunus Hopur’la da tanışınca muhabbet iyice koyulaştı. Gündeme güreş şampiyonları, Maraşlı ünlü pehlivanlar geldi. Tugayda astsubay olarak görev yapan hemşerilerimizde masamıza gelince halka iyice genişleyerek sohbet daha da derinleşmeye başladı. Türkiye’nin İran sınırında Maraşlı bir öğretmenin 10. Piyade Tugayına antrenör olarak görevlendirilmesinden hemşerilerimin kıvanç duyduğu, mutlu olduğu her hallerinden anlaşıldığı gibi gözlerinin içinin güldüğü de aleni şekilde fark ediliyordu. Bende Yolcu Zop başta olmak üzere tanıştığım bütün hemşerilerimle iftihar etmedim desem yalan olur. Onlarla tanışmak Tugayda yürüttüğüm güreş antrenörlüğü görevi konusundaki başarılı olma ümidimi artırdığı gibi öğretmenlik vazifemi yürüttüğüm zamanlarda yaşadığım bilinçaltındaki terör korkusunu hafızamdan tamamen silerek cesaretimi artırdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir sonraki akşam buluşmak üzere hemşerilerimizden ayrıldık.

Sabahleyin erkenden Kemal astsubayla Destek Kıtaları Komutanlığındaki çalışma alanımıza gittik. Güreş takımına seçtiğimiz askerlerin yanı sıra ağır sıklette güreşecek bir asker daha gelmiş. Ağır sıklette güreşecek askerin boyu bir doksan, kilosu yüz yirmi ama daha önce hiç güreş yapmamış bir insan. Sivil hayatta bir fabrikada hamallık yapıyormuş. Antrenman çalışmalarına koşu ile başlayıp, ısınma çalışmalarıyla devam ettik. Tek dalma ve çift dalma güreş oyunları çalıştık. O gün yine gün akşam oldu. Geceyi geçirmek için orduevinin yolunu tuttum. Güreş takımıyla iki hafta antrenman çalışmalarına devam ettik. Ağır sıklet pehlivanın partneri olmadığı için onunla bazen Kemal astsubay, bazen ben çalıştım. İki haftalık süre içerisinde takımdaki askerlere tek dalma, çift dalma, kle, boyunduruk, künde, salto, çengel gibi yirmiye yakın teknik öğrettim. Askerlerden bazıları her tekniği uygulayabilirken, bazıları tekniklerin bir kısmını öğrenemedi. İkinci haftanın sonunda Kolordu Şampiyonasına gidecek takımı belirlemek için seçme müsabakalarını yaptık. Sekiz kişilik serbest güreş takımını belirledik. Böylelikle benim antrenörlük görevim tamamlanmış oldu.

Yol güvenliğinin tehlikeli olmasından dolayı benim takım ile Bingöl’e gidip, gitmemem konusunda tereddütte düştüler. Ben gitmek istemediğimi söyledim. Böylece takımı Bingöl’e Kemal astsubay ile Destek Kıtaları Komutan Yardımcısı Cengiz binbaşı götürdü. Bizim takım Bingöl’de yapılan müsabakalar sonunda Kolordu ikincisi olmuş. Ben takımı Bingöl’e yolladıktan sonra okuldaki görevime dönmüştüm. Haberi duyunca çok sevindim. Bu başarıdaki en büyük pay bana aitti çükü. Başarının duyulmasıyla bizim okuldaki ve öğretmen camiasındaki heyecanı mutluluğu anlatmanın görmeden mümkün olmadığını söylemek istiyorum.

Takım Bingöl’den dönünce Kemal astsubay askeri bir araçla gelerek beni okuldan tugaya getirdi. Takımla birlikte Tugay Komutanı Tuğ General Tuncer Kılıç’ın ziyaretine gittik. Tuncer Kılıç dereceye giren ve girmeyen bütün pehlivanları ödüllendirdi. Bana çok özel bir alaka göstererek görev yaptığım okulun onarımının yapılması ve ihtiyaçlarının karşılanması talimatını verdi. Vermiş olduğu talimatlar fazlasıyla yerine getirildi. Benim de güreş antrenörlüğü maceram böylelikle sona ermiş oldu.

Güreş antrenörlüğü yaptığım dönemde bana verilen orduevi giriş belgesi sayesinde Erciş’te çalıştığım dört yıl boyunca orduevinin imkânlarından faydalandım. Tugayda görev yapan hemşerilerimle tanışarak hemhal oldum.

Allah ordumuza ve milletimize zeval vermesin.

           

2 yorum:

  1. Takımın başında Bingöl'e gitseydin, büyük ihtimalle birinci olurdunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olamazdık. Çünkü dereceye girecek başka güreşçi yoktu.

      Sil