“NURETTİN TOPÇU” ve VAROLMANIN AYNASI/ Hidayet BAĞCI


“Bütün hareketiyle insan, kendini kendi dışında arıyor. Hareket, araya belli mesafeler koyarak kendinden uzaklaşmak, düşünce, o esnada dönüp dönüp geride bıraktığı kendine bakmaktır. Her hareketin en sonunda yer alan düşünce, bir nefis muhasebesidir.” Nurettin TOPÇU

 

Bu cümlede durdum seyrettim kendi tabiatımı, kalbimdeki aynadan. Toprağın üzerine serpilen toprak dahi kendini sırlarken, tohuma can veriyordu hakikât. Güneşin üzerindeki perde, rüzgârın esintisiyle kendini gizlese de ne de güzel bakıyordu filizlenen yeşil, bu aleme.

“Neyi arıyorum? Neyi istiyorum?” diye sordum defalarca aynadaki yüzüme. Göremedim kalbimdeki yüzümün halini.  Birkaç damla gözyaşı biraz da güzel cümleler var onlar da zamanla yıllanmış demek ki. Tabi ki şimdilik onlar için paslanmış diyemezdim. Güzelliğin paslandığı nerede görülmüş değil mi? Aynalar da yalan söylemezdi, bilirdim. Peki “Ayna” kim?

Defalarca yol aldım yokuş çıkan dağlarıma doğru. Zirveye ulaştığımda yeri geldi yükseklerden engin yamaçlara doğru yuvarlanıp sert düştüm, bir  kaya gibi. Bu düşüşlerim un ufak olmakla nihayete ermişti ve artık zirvedeki o kaya değildim.

Çoğu kez güvercinlere özgürlüğü bahşeden tabiatımdaki gökyüzüme dokundum. Bu ilk temas ile birlikte kuşların kanatlarında yol aldım geleceğe. Acaba dedim kendimce “İnsan mı gökyüzüne umudu aşılıyor yoksa bu mavi özgürlük  doğuştan umutlu mu ki gelecek hep güzel”

Sonrasında gökgözümdeki bulutların bir hamal gibi yük taşıdığını farkettim. Bu yüklerin bir yerden bir yere taşınması gerekiyordu. Ama ne ile? Peki sadece bir gözyaşı yeterli olur muydu bu hamalın hesabını ödemeye? Hamal, taşıdığı yükleri bir anda toprağa bıraktığında yeşerecekti tohumun içindeki filiz ve rengârenk çiçekler açacaktı. İşte bu düşünce, bu varoluş ve bu hareket meyveye doyuracaktı bahçemdeki tohumları.

Bir de seher vaktimi şenlendiren kuş seslerini dinledim. Onların cıvıltıları filize durmuş tohuma ses, kalbe nefes olmalıydı. Cennet muştusu olan bu sesler bir musiki edasıyla ruha dokunmalı ve orada bir kıpırtı bir hareket neşvesi başlatmalıydı.

Sonrasında aynadaki yüzümde gördüm bir hikâyenin tamamlanmış halini. İki dudağımın arasında sakladım cümle olmayan kelimeleri. Bilirdim kalpte sırlanan hangi cümle ses olursa, toprağa saklanan herhangi bir tohum onu duyacak ve orada bir hareket başlayacaktı. Bu yüzden herşey güzellikleri fark etmeli ve fısıldamalıydı birbirine. Çünkü tabiattaki herşeyin kaderi de iki dudak arasındaki cümlelere bağlıydı.

Şimdi cümleleri sıraladım kalbimdeki aynaya ve adını “Güzellik” diye kodlayarak fısıldadım rüzgârların kulaklarına. O da uçurdu diyârdan diyâra. Sonra her nasılsa bu güzellik kulağıma “Hakikât” olup geldi ve ben, gökyüzüne doğru filizlenen küçücük bir tohum olduğumu o anda idrak ettim.

“Eşyanın hayatını elde etmeye itikad diyoruz. İtikad âdeta başka varlıkları kendinde yaşamaktır, benliğin eşyaya sahip olmasıdır.”Nurettin TOPÇU

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder