İSTİKBALDEN DUYGULAR / Hidayet BAĞCI


Zaman, insanın olgunlaşması için geçen süreden ibaret olsa da zaman da insan gibidir aslında. Onun gibi değişken, onun gibi istikrarlı ve onun gibi sabırsızdır. Ama hata yapma konusunda insan gibi aceleci değildir. Zaman insanın avuçlarında tek tek toplanırken, geçmiş denen bu kelimeyi her nedense insan elinin tersiyle itip kabul etmese de, “İnsan kendinden bir parçayı elinin tersiyle yine geçmişe iter mi?” diye kendince söyleniyor. Sonrasında geçmiş kelimesini geçmiş denen o kuyuya atmaya kıyamıyor, sımsıkı sarılıyor ona; –“Çünkü o benim geleceğim. O olmasaydı şimdiki zaman olur muydu?” diyor... 

Oysa geçmiş denen zaman insana diyor ki; “Bin bir duyguyu her bir çizgisinde taşıyan, bir bahar şarkısı gibi yüzün. Kalbini göremiyorum ama her haline yansıttığını düşünüyorum. “-Ellerin öyle narin ki hiç yaşını belli etmiyor, beni elinin tersiyle itse de” diyorum içimden. Sonrasında göz bebeğine değiyor bakışlarım onlarsa o kadar bulutlu ki, bense diz çökmüş oturuyorum dizinin dibine binbir inatla. Bulutlar yağdı yağacak! Sahi yağarsa yine toprak coşar mı?

Zamanı yani beni bir bina gibi hayal et! Asansörü olan bir inşaat gibi olduğumu düşün. Hayal ettiğin o kata ulaşmak için asansöre her binişinde hissediyorsun nötr bir hal yaşadığını, “-İyi ki eksi de değilim!” diyorsun çoğu kez. Bir zaman çizelgesi gibi tüm yaşanılanlar geçmişte/şimdide/gelecekte geçip gidiyor bugünün peşinden. Asansörde sıfırıncı kattasın ve üst kata çıkmak için ellerin asansörün kat numaralarına heyecanla gidiyor. Yaşını belli etmeyen o parmakların kat  numaralarının  her hangi birini tıklasa da, bir anda yükselsen diyorum içimden.

Birinci kat, beni unutmak’tan geçiyor ve unutarak ilerliyorsun ama yine geçmiş kelimesinden geçiyor her şey senin için. Unutmak ama neyi?

İkinci kat, Güven’den geçiyor ve sen hala kendinden emin bir şekilde geçmiş kelimesini yavaş yavaş unutuyorsun ve onun adına dün diyorsun, kendine güvenerek…

Üçüncü kat, Mutluluk’tan geçiyor ve gülümseyerek bakıyorsun hayata. Elbette seni mutluluğa davet eden dostların hala yanında, geçmişte de olduğu gibi…

Dördüncü kat, Amaç’tan geçiyor ve diyorsun ki kendince “- Aslında asansöre adım atmadan önce amacımı o anda belirlemiştim.”  Sonrasında bu kata da uğramıyorsun, bende bir merak, sende bir heyecan bekliyorum hangi kata doğru gittiğini.

Beşinci kat, Çalışmak’tan geçiyor ve çabalıyorsun dün kelimesini unutmak için. “-Sahi dün neyden ibaretti?”diyorsun. Farkında mısın dün kelimesini unutmuşsun? Yani beni.

Altıncı kat, İnanç’tan geçiyor ve inanıyorsun “Yaparım dediğin her güzel şeyi yapacağına” Yanındayım biliyor musun?

Yedinci kat, Bugün’ü yaşamaktan geçiyor ve doludizgin geçen zamanı kendince yaşıyorsun. Yine beni unutarak.

İşte Bugün denen yerdesin, kapıyı bin bir ümitle tıkladın ve sana tüm bu güzellikleri sunmak için hazırlık yapan “İstikbal!” denen kelime… Duydun mu sana “Hoş Geldin!” dedi ve bu, bendim. Sadece zaman…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder