HÜSEYİN BURAK US VE KAPIYI TEKRAR ÇAL / Hasan KEKLİKCİ

        

Hüseyin Burak Us’un; Bir Çocuk Tutar Ellerimden, Seçkin Şairler Antolojisi ve Kim Geldi Penceresi’nden sonra, kapıyı tekrar çal ismini verdiği şiir kitabı ARK Kitaplarından çıktı. Şair, hikâyeci, romancı Hasan Ejderha dostla, Dostlar Çayevi’nde ziyaret ettik Hüseyin Burak Us’u. Kitabı ilk elden imzalı olarak almak da vardı işin içinde, Hüseyin’in “Tek şeker atsan da şafağın ziyasına/İnce belli muhabbete rağbet yok bu çağda” diye yakındığı, ince belli çay bardaklarının şahitliğinde muhabbet etmek de.

“Kitabı basılan şair, yükünden şimdilik kurtulmuştur.” diyor, Şükrü Erbaş. Fakat Hüseyin’i o kadar dolu gördüm ki, “şimdilik” bir anda gelip geçmiş sanki. Sonra kitabı okuyup bitirince “Basbayağı çocuktum adamlığına bahse girdim” diyen birinin yükü asla eksilmez, dedim kendi kendime. İmkân olsa bile insan çocukluğunda yüklendiği hiçbir yükü bırakamaz çünkü.

Dört bölüm, birbirinden güzel otuz dokuz şiir ve seksen sekiz sayfadan oluşan kapıyı tekrar çal, uzun zamandır özlediğimiz bir şiir kitabı olmuş. Mesela zamane şairlerinin dilinden düşürmediği, okuyucuyu usandıran, her şiirde değilse de iki şiirin birinde karşınıza çıkan, doğru-yanlış kullanıla kullanıla yamalık tutmaz olmuş kelimeler yok kitapta. “Sarı siyah garbi yeliydim Karadere’den evrene ileri” diye başlıyor şiirin yolculuğu; “Gönül saatimize bir şey olur mu/İnce giyinsek Edirne havasında”, “Hesaba katılmazsa İstanbul ağzı/farkı yok müstakil ev kapılarından”, “Bursa’da zaman dursun nal kokularıyla karışık”, “Gurbet gezdik çok tren getirdik Ankara’dan”, “Saydığım günler Niksar yolunda/toparlanıp girmişti koluma” ve “Uzattım Side göğüne aynı yerden ismimi/kararmasın diye babadan kalan baht” diyerek Anadolu’yu geziyor. Sonra “Çocuk kefenleri kurutuyor yerli güneşler Kudüs’ün gadasında”, “Uzaktan seviyoruz Mescid-i Aksa’yı kimse kimseye benzemiyor kucaklaşınca”, “Bak tepeler azalıyor Uhud’da Tur’da Nem aldı ümmet boy vermiyor artık” diyerek Mescid-i Aksa ve Uhud’a, Tur Dağı’na götürüyor okuyucuyu. Ve “Soluyor mu acep gömleğindeki çiçekler/yağmur geç kalınca” diye soruyor.

Ali Haydar Tuğ; ticaret lisesinden sınıf arkadaşımız, kıymetli dost; bile, isteye dünyanın bütün yükünün altına girmiş. Ve tam manasıyla bu yükün altında ezilmiş bir kazazede. Dünyadan erken ayrıldı. Mekânı cennet olsun. Hüseyin Burak Us, Dereboğazı köyünden Ali Haydar’ı unutmamış; “Akşama doğru uyanıp sevilmeye başlayınca/Ne uzun oluyor tuğlu geceler Âli Haydar/Kâğıt kokusuna yatsı ezanına dereler boğazına”

“Güzel eserleri okumak, dinlemek, görmek için hazırlanmak lazım.” diyor, Nurullah Ataç. Kitabın dördüncü bölümünü okumaya üç İhlas bir Fatiha ile başladım. Bu bölümün adı, “berduş çavuş”. Berduş Çavuş elinde bir mendil halayın başında olurdu hep. Halayına dizilen köylü delikanlıları, onun attığı yere adımını atar, kaldırdığı yere kolunu kaldırırdı. Aynı anda dizlerini kırar, yere çökerdi. Ve hep bir ağızdan “atalım, atalım…” Sakal tıraşını ihmal etmezdi. Siyah saçlarını arkaya tarardı, Berduş Çavuş. “Okunaksız yağmur yağıyordu halay çekerken/sınanıp geleceksin sandım yağmur sonrasına/Dolaşmasın diye ayakların eve dönerken/çalılar kaldırdım kapılar açtım sana”. “oy ne ağır kelime/Battı eteğindeki çiçekler alnımdaki harflere“ Gerçekten de şu “oy” ne ağır bir kelime. Öyle ağır ki, onun ağırlığı ancak babası ölenler anlar.

Bu yazı bir kitap tanıtım yazısı veya tenkit yazısından ziyade, çocukluğumuzda aynı köyün havasını solumuş olduğumuz bir kardeşimizin emeğini dillendirme çabasıdır. Çok güzel, olur olmaz noktalamalardan uzak, hatta hiç noktalama kullanılmadan yazılmış güzel bir eser olmuş, kapıyı tekrar çal. Zaten bir kitap, bir insanın kafasına yatıyorsa öyle dilbilgisine, gramerine de çok aldırış etmemek lazım. Desiderus Erasmus, “Sadece gramer bile (buluş olarak) insanoğluna ömür boyunca işkence etmeye yeter.” diyor ve “Gramerci kadar gramer vardır, hatta gramercilerin sayısı gramer sayısını biraz aşar.” diye ekliyor.

Hüseyin Burak Us; tiyatroculuk, senaristlik, hikâyeciliğin yanı sıra kitapları zevkle okunacak bir şairdir. “Bakalım şiirim tüyünü düzüp alasını, sürmesini çekebilecek mi?” demiş, şair A.Kadir Bulut. Hüseyin’in şiirleri o aşamayı çoktan geçmiş, kanatlanmış, kollanmış. Dostlar Çayevi’nde yıllardır şiir tamir eden şaire “şiir ustası” demek lazım aslında. Belki de o bilinen ilk ve tek şiir tamircisidir.

J.D. Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar romanının kahramanı Holden Caulfield, “Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.” Ne mutlu bize, kapıyı tekrar çal şiir kitabının yazarı her istediğimizde telefonla arayıp konuşabileceğimiz bir dosttur.


1 yorum: