EFSANE HOCALARIMIZDAN RIFKI YAZICI (RIFKI BABA) / Teyfik KARADAŞ

Üniversite birinci sınıfa başladığımız yılın ilk günlerinde acemi askerlerden hiçbir farkımız yoktu. Kantinden çay almasını bile beceremiyorduk. Belediye otobüsüyle sağa sola giderken eski öğrencilerin yardımına muhtaçtık. Sınıfımızda ülkemizin değişik bölgelerinden, değişik şehirlerinden gelmiş atmış altı öğrenci vardı. Bir tesadüf eserimi yoksa; okul idaresi mi öyle ayarlamış bilemiyorum ama sınıfımızdaki öğrencilerin yarısı kız, yarısı erkekti. Okulun açıldığı ilk acemilik günlerimizde bir taraftan sınıfımızdaki arkadaşlarımızla ve dersimize giren hocalarımızla tanışırken bir taraftan da üst sınıftaki abilerimiz den, ablalarımızdan okulumuzun kural ve kaidelerini öğrenmeye çalışıyorduk. Yeni bir yaşam ortamına adapte olmanın getirdiği psikolojik etkiyle hepimizde çok heyecanlıydık. Biz bu heyecanlı atmosfer içinde hayatımızı idame ettirmeye çalışırken üst sınıflardaki arkadaşlar da bizimle tanışarak, bizleri kendi mensup oldukları vakıf dernek cemaat ve benzeri sivil toplum kuruluşlarına yönlendirmeye gayret ediyorlardı. Bu günlerdeki sohbetlerde dersimize girecek hocalar hakkında da kulis çalışması yapıyorduk. Okulumuzun hocaları hakkında muhabbet ederken Rıfkı Yazıcı, Fatma Yazgan, Hüseyin Öztürk gibi duayen hocaların isimleri gündeme gelse de Rıfkı Yazıcı" nın (Rıfkı Baba) adı diğerlerinden bir tık öne çıkıyordu. Arkadaşların muhabbetlerini dinlerken, Rıfkı Baba namıyla tanınan Rıfkı Yazıcı hocanın nasıl bir insan olduğunu bende merak etmeye başladım. Okulun açıldığı İlk bir iki gün içinde Rıfkı Yazıcı hocayı şahsen tanıma şansım olmadı. Gördüysem de tanımadığım için nazarı dikkatimi çekmedi.

Okulun açılışının dördüncü günüydü. Sınıfımızın kapısından içeriye elli yaşlarında, saçları kırlaşmış, gözlüklü, kılık ve kıyafeti düzgün, güler yüzlü, pehlivan görünümlü bir adam girdi. Biz hep birlikte ayağa kalktık. Adam elindeki siyah renkli meşin çantasını masanın üzerine bırakıp, kürsüye geçip oturdu. Adamın kürsüye oturmasıyla bizlerde yerimize oturduk. Adamın lisanı halinden dersimize girecek hocalardan biri olduğunu anladık. Hoca gözlüklerinin altından sınıftaki öğrencileri iyice süzüp sükuneti sağladıktan sonra "Adım Rıfkı Yazıcı, bu yıl Türk Dili ve Edebiyatı dersini birlikte işleyeceğiz" diyerek, başladı konuşmaya.

Ben iki üç günden beri, nasıl bir insan diye merak ettiğim Rıfkı Babayı karşımda görünce, birdenbire şok oldum. Şokun etkisini birkaç dakika içinde atlattıktan sonra ne kadar mutlu, ne kadar bahtiyar olduğumu kelimelerle anlatamam sizlere. Rıfkı Babayı can kulağı ile dinlemeye başladım. Rıfkı Baba önce bize Adriyatik’ten Çin Seddine kadar olan dünya coğrafyasında yaşayan Türk Milletinin içinde bulunduğu sorunları maddeler halinde anlattı. Bu sorunları çözmek için çok çalışmamız gerektiğini dile getirdi. Dersin sonunda da sınavlarda ders notlarından sorumlu olacağımızı ancak derslerde Erol Güngör' ün Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ziya Gökalp' in Türkçülüğün Esasları ve Mümtaz Turhan Kültür Değişmeleri kitaplarını okuyup tahlil edeceğimizi söyledi. Herkesin bu kitaplardan birer tane alıp baştan sona okumasını istedi. İsteği abartılı bulan öğrenciler oldu ise de hocanın yüzüne karşı itiraz eden hiç kimse olmadı. Belki de itiraz etmeye cesaret edemediler. Bir konferans havası içinde geçen iki saatlik ders bir solukta bitti. Sürenin nasıl geçtiğini anlayamadım. Benim açımdan ders yüzde yüzün üzerinde verimli ve başarılı geçmişti.

Rıfkı Babanın gelecek hafta işleyeceği dersi iple çekmeye başladım. Rıfkı Baba her hafta milli ve manevi konulardan birini gündeme alarak, enine boyuna anlatıyordu. Sınıftaki öğrencilerin tamamına yakını derse katkı sağlıyorduk. Rıfkı Babayı dinlerken tüylerim diken diken oluyor, iki gözümden yaş akıyordu. Sadece ben değil sınıfın yarısı ağlıyordu. Günler, haftalar, aylar geçtikçe benim Rıfkı Babayla münasebetimde artıyordu.

Rıfkı Baba Türk Dili ve Edebiyatı dersinin birinci vize sınavında "İstiklal Marşı'mız neden korkma diye başlamıştır" diye bir soru sordu. Ben bu soruya üç sayfa bir cevap yazarak sınıftaki en yüksek puanı aldım. Bu sınavdan sora Rıfkı Baba ile ikili münasebetimiz daha da arttı. Bir gün çay içmek için odasına

gittim. Kendisi Erzurumlu ben Kahramanmaraşlı olunca kromozom uyuşmazlığı yaşamadan hemen kaynaştık. Kırk yıllık arkadaşız gibi başladık sohbete.

Rıfkı Baba seksen ihtilalinden önce Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü ve Erzurum Kazım Eğitim Enstitüsünde müdürlük yaptığı için onlarca Kahramanmaraşlı öğrenci okutmuş. Rıfkı Babanın öğrencilerinin bazıları benim ortaokul ve liseden hocamdı. Durum böyle olunca sohbet iyice koyulaştı.

Rıfkı Hocamın öğrencilik, pehlivanlık, eğitim enstitüsü müdürlüğü, senatör adaylığı ve sürgün yıllarına ait bazı hatıraları bir zat kendi ağzından dinledim. Üniversiteye merhum Erol Güngör Hoca Selçuk Üniversitesi rektörü iken intisap ettiğini öğrendim.

Kendi ağzından Eğitim Enstitüsü Müdürü iken verdiği mücadeleleri, sürgün yıllarında çektiği sıkıntıları dinleyince Rıfkı Baba gözümde bir daha büyüdü, bir daha devleşti.

Rıfkı Babanın bazen evine gidip çayını, çorbasını içmeye başladık. Evinde kullandığı siyah renkli daktilo ile boğazına taktiği ateş kırmızısı kravat halen hafızamdaki tazeliğini korumaktadır. Ev ortamında bize anlattığı bazı hadisler kırk yıl sonra tarihi bir gerçek olarak bugün ortaya çıkmıştır. Musul, Kerkük ve Halep’te yaşayan Türklerin bugün yaşadıkları soruları Rıfkı Hoca bize yıllar öncesinden anlatıyordu.

Rıfkı Babanın Niğde Bizim Ocak Teşkilatında verdiği seminerlere iki yıl boyu eksiksiz olarak katıldım. Yine Rıfkı Baba önderliğinde Niğde Bizim Ocak Teşkilatı tarafından organize edilen Ahmet Kabaklı, Mustafa Kafalı, Yavuz Bülent Bakiler gibi onlarca akademisyen ve entelektüel kişinin konferansını dinledim. Katıldığım seminer, konferans ve panel gibi etkinliklerden en üst seviyede yararlandım. Şahsım adına büyük kazanımlar sağladım. Allah Rıfkı Babadan razı olsun. Ne zaman okulla ilgili bir sorunum, bir sıkıntım olsa onun manevi gücünü her zaman karlı bir dağ arkamda hissettim. Hangi zaman ayağım kayıp yere düşsem elimden tutup kaldıran insanlardan biri oldu. Sadece benim değil, vatanını milletini seven bütün öğrencilerin yardımına koşardı. Rıfkı Yazıcı okulumuzdaki bütün öğrencilerin Rıfkı Babası, Niğde’de yaşayan bütün ülkücülerin Rıfkı abisiydi.

Serde pehlivanlık var. Memlekette Kahramanmaraş olunca bazen boyumu aşan işlere de karıştığım oldu, öğrencilik yıllarımda. Bir gün okula niçin mescit açmıyorsunuz diye okul idarecileriyle tartışmaya girdim. Tartışma büyüdü. Vuruşmaya doğru gidiyordu. Kul sıkışınca Hızır yetişir derler ya. Rıfkı Baba birdenbire Hızır gibi okul idaresinde hasıl oldu. Beni kolumdan tutup dışarı attı. Ortamdan uzaklaştırdı. Mescidi de açtırdı. Eğer Rıfkı Baba oraya gelmeseydi okuldan uzaklaştırma cezası alabilirdim. Hatta cezaevine girebilirdim. Rıfkı Babanın yaptığı kıvrak bir manevrayla hem mescit açılmış oldu hem de ben ceza almaktan kurtulmuş oldum. Yaşadığım bu hadiseden Rıfkı Babadan başka kimsenin haberinin olma masası da ayrı bir güzellik.

Rıfkı Baba branşı olmadığı halde bir dönem Türkçe Öğretimi dersimizi de okuttu. Bu derste de ufkumuzu genişletecek, meslek hayatımızda bize yardımcı olacak ders materyali ve kitap sahibi olmamıza önemli katkılar sağladı. Rıfkı Baba öğretim görevlisi olduğu halde, birçok öğretim üyesinden daha çok akademik bilgiye sahip, ileri görüşlü ve entelektüel bir insandı. Bu konuyu öğretmenlik görevine başladıktan sonra yaşadığım bir anıyı anlatarak açıklamak istiyorum.

Rıfkı Baba Türkçe Öğretimi dersimizi okuturken bir gün bizlere “Türkçe Konuşmasını Bilmeyen Yelerde Türkçe öğretimi” başlıklı teksir makinasıyla çoğaltılmış on sayfa kalınlığında bir ders notu dağıttı. “Bu ders notunu valizinizin dibine koyup saklayın. Meslek hayatınızda sizlere lazım olabilir” diye tembihte bulundu. Bende bu ders notunu Rıfkı Babanın tembihine uyarak mavi renkli, battal boy emektar valizimin içindeki büyük cebe sakladım.

Okuldan mezun olduktan bir yıl sonra serhat şehri Van ilimizin, Emrah ile Selvi’nin diyarı Yeşil Erciş ilçesine öğretmen olarak tayin oldum. Erciş’te öğretmen iken bir gün öğretmenevine gittim.

Öğretmenevinin lobisinde otururken tanımadığım iki öğretmenin sohbetine istemeden kapıyı aç diyorum. Çocukta bana Ali kapıyı aç diyor. Psikolojim bozuldu. Kafayı oynatacağım. Ne yapacağımı bilmiyorum” diye dert yanıyordu. Kıdemdi öğretmeninde genç öğretmene yardımcı olabilecek bilgi birikimine sahip olmadığını bazı konuşmalarından fark ettim. Genç öğretmene” Müsaadeniz olursa, ben size yardımcı olabilirim” dedim. Benden bu sözü duyan genç öğretmenin gözü fal taşı gibi açıldı. Mal bulmuş defineci gibi yüzü güldü.

Öğretmen arkadaşla benim kaldığım eve gittik. Rıfkı Babanın bize dağıttığı ders notunu valizin cebinden çıkartıp öğretmen Ali Bey’e verdim. Öğretmene “Hocam bu notu oku. Bu not mutlaka size yardımcı olacaktır” dedim. Öğretmenle konuyu okuyup değerlendirme yapma için vakit yoktu. Öğretmen köy minibüsünün kalkma saati geldiği için benim evden ayrılıp, acele olarak durağa gitti.

Ali Bey bir ay sonra teşekkür etmek için yanıma geldi. Ders notunda öğretmenin söylediği şeyi önce kendisinin uygulaması isteniyormuş. Öğretmen “Ali kapıyı aç” dediğinde önce kendi kapıyı açınca öğrencilerde açmaya başlamış. Öğretmen Türkçe öğretmeyi başardığı için çok mutluydu. Bu mutluluğun yaşanmasına katkı sağladığım için bende mutlu oldum.

Rıfkı hocama da bir mektup yazarak durumu detaylı şekilde anlattım. Rıfkı Hocam eğitim fakültesi öğrencilerine faydası olsun diye benim yazdığım mektubu derse girdiği bütün sınıflarda okumuş. Buradan pehlivan bir Teyfik geçti diye beni herkese anlatmış. Bende ardan yarım asra yakın zaman geçtiği halde Rıfkı Babayı hiç unutmadım. Niğde’ye her yolumun düşmesinde ziyaret ederek elini öptüm.

Rıfkı Hocam biz mezun olduktan sonra Aksaray Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü gibi çeşitli idari görevler ifa ederek emekli oldu. Niğde’ye yerleşti. 2014 yılında yapılan mahalli idareler genel seçimlerinde Kahramanmaraş’tan büyükşehir belediye başkanı adayı olan okulumuzun emektar hocalarından Prof. Dr. Tahir Akgemci’ye hayırlı olsun ziyareti için geldiğinde bir gün misafirim olup, beni onurlandırdılar. Misafirim olduğu gün, Kahramanmaraş’ta yaşayan diğer dostlarının katımıyla şiir tadında güzel bir sohbet etme imkânımız oldu. O günde Rıfkı Hocamın tarihçeyi hayatından yeni şeyler öğrendim. Rıfkı Hocamla irtibatımı hiç kopartmadım. Rıfkı Hocamı sürekli olarak telefonla arar, parlak fikirlerinden yararlanırım.

Rıfkı Hocam alanına hâkim değerli bir akademisyen olmasının yanında, bu memlekete sevdalı örnek bir gönül ve dava adamıdır. Dersine girdiği bütün öğrencilerin ufkunun genişlemesine pozitif olarak katkı sağlamıştır. Gençlik yıllarında verdiği mücadeleler Milli Eğitimde Haçlı Seferleri isimli kitapta uzun uzadıya anlatılmaktadır. İyi ki onun öğrencisi olmuşum diyorum. Rıfkı Yazıcı’nın öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum.

Benim gibi binlerce Anadolu çocuğuna babalık yapan Rıfkı Yazıcı Hocama sağlıklı ömürler diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder