
Söylediğin her türkü yeniden bestelenmiş gibi olur sanki yüreklerimize vururken en ince notadan. Anlattığın her menkıbe sanki o an bir daha yaşanıyormuş gibi dinlenilir. Sen gel diye seslen yeter ki, tüm eskilerin sadakatiyle zamanın tüm hızıyla gelinir sana doğru. Hele birde sen geliyorum de yeter ki beklemekle eskimez gönlümüzün saati. Tasavvuf bahçelerinden birinde tüm enstrümanların bir araya gelip en derin musikiyi en samimi hamlesiyle indirirken yüreklerimize seninle omuz omuza, diz dize verip dolaşmak cümle semayı. Seninle dolaşmak hiçbir yolculuğa benzemez; belki kanadı yaralı bir kuş görmüşsündür dağların ötesinde, koşup merheminden yetiştirirsin sana dair işleri öteleyip. Belki çay parası bitmiştir bir dostun, hemen masasına yetişip yalnız sesine muhabbet, çayına dem katarsın.
Her saniye anlam kazanır seninleyken; her vakit sana koşmak ister; her gün seninle doğup seninle batmak ister bir daha doğmak ve bir daha batıp bir daha doğmak için. Demlikte ki çay en güzel rengine bürünür bardağına dolacakken, çay kaşığı tüm tevazusuyla bırakır kendini parmaklarının arasına ve bardak en çok senin elindeyken ince belindeki zarafeti hisseder.
En eski olanı yaşanır seninle tüm yenileri reddercesine. Tüm yeniler yanar kavrulur, eğilip bükülür, en eski olup sana gelmek istercesine.
Cümle eskileri alıp vermeyelim, en yeni olanları gönderelim bitpazarına, daha şimdi piyasaya düşmüş olanları koyalım hemen eskicilerin üç tekerlekli arabalarına. Yaşadığımız ânın farkındayız seninle; geçmişin pişmanlıklarını, geleceğin hayallerini değil yaşadığımız ânı kıymetlendiririz seninle.
Tüm cümleler ilk kez söyleniyormuş gibi sanki sen söylerken, tüm şiirlerin tüm dizeleri sıraya giriyor sen kalemle kâğıdı buluşturacakken sanki yeni baştan yazılacakmışçasına.
Sen söylediğinde anlamını bir kere daha hatırlıyor tüm kelimeler. Bütün söylenmişleri ilk kez duymak gibi; söylenecek her şeyi senden işitecekmiş gibi. Senin her baba deyişin ölmek gibi, evladına her seslenişin yeniden doğmak gibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder