ÇİÇEK ÜLKENİN ÇİÇEK ŞEHİTLERİ: SREBRENİTSA KATLİAMI/İsmail GÖKTÜRK


Bosna’yı ziyarete gidenlerin dikkatini çeken ilk şey, bütün evlerin pencere
önlerinde, balkonlarında rengârenk çiçeklerdir. Bosnalıların ifadesiyle, ırmakları ve yemyeşil coğrafyasıyla “Hz. Ali Efendimizin cennet bahçesi” olan Bosna, zaten bir çiçek ülkedir. Osmanlı medeniyetinin en üst seviyede nezahetinin yaşanmaya devam ettiği Bosna’da 20 yıl önce, o çiçek ülkeyi kana bulayan insanlığın en büyük vahşetlerinden biri yaşandı. Yaklaşık 3 yıl süren insanlık dışı savaşın son perdesinde, Avrupa barbarlığının tescili mahiyetinde yaşanan Srebrenitsa soykırımının izleri de Bosna’nın nezahetine uygun bir biçimde yine çiçeklerin izinden hareketle ortaya çıkarılıyor.
Ölüm çiçekleri diye adlandırılan yavşan otu / misk otu veya artemis çiçeğinin belli yerlerde çoğalması ve bu çiçekten beslenen; o çiçeğin çoğalmasıyla beraber çoğalan kanat kenarları beyaz bir çizgiyle çember halinde çevrili olan mavi kelebeklerin takip edilmesiyle bulunan şimdilik 300 toplu mezar…
Srebrenitsa’nın hikayesi şöyle başlar.
Srebrenitsa, bizdeki “Gümüşhane” anlamına gelen bir kelime. Gümüş madeni çıkarılan küçük bir kasaba. 1991 yılı nüfus sayımına göre Srebrenitsa Belediyesi’nin nüfusu, 36 666 kişiden oluşuyordu. Bunların yaklaşık değerlerle %75’i Boşnak, %22’si Sırp, %3’ü ise Hırvat ve diğer etnik kökenlerden oluşmaktaydı. Bugün Srebrenitsa Belediyesi’nin 10-11 bin civarında nüfusu var. Bunların yaklaşık 5-6 bini Sırp; 4-5 bini Boşnak. Potoçari Şehitliği’nde yaşayan “dirileri” saymazsak.
Birleşmiş Milletlerin 16 Nisan 1993’te Saraybosna, Tuzla, Jepa, Gorajde ve Bihaç ile birlikte Srebrenitsa’yı Güvenli Bölge ilanı üzerine, Bjerjina, Brutunaç ve Zvornik gibi komşu bölgelerden kaçan on binlerce Müslüman, Srebrenitsa’ya sığınmıştı. 1993’ten itibaren Srebrenitsa’nın nüfusu 60 bine çıkmıştı.
Bosna’nın doğusunda ve Sırp kuşatması altında yer alan Srebrenitsa’ya 2 yıl boyunca tuz, su, tıbbi malzemeler, gıda gibi en temel insani ihtiyaçların girmesine dahi izin verilmedi. Bosna’nın değişik bölgelerinden “güvenli bölge” olduğu için gelen Boşnaklar, adeta büyük bir toplama kampında açlık, soğuk ve sefalete mahkum edildi. Boşnakların silahları, koruma amaçlı olarak, 400 Hollandalı asker tarafından temsil edilen BM güvenlik güçlerince toplandı. Bu süre zarfında Ratko Mladiç komutasındaki Sırp çentiklerin saldırıları devam ediyordu. Bosnalıların silahların geri verilmesi yönündeki başvuruları Hollandalı BM gücü Komutanı Thom Karremans tarafından reddedildi.
Ratko Mladiç komutasındaki VRS (Bosna Sırp Cumhuriyeti Ordusu) Birlikleri Srebrenitsa’ya girerken Sırp kasap Mladiç, kameralara şunları söylüyordu: Bu gün, 11 Temmuz 1995. Sırplar için kutsal bir günün yıl dönümünü kutlamadan önce Sırp Srebrenitsa’dayız. Bu kenti Sırp milletine armağan ediyoruz. Osmanlı’ya karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına, Türklerden öç alma vakti gelmiştir.” Türk diye kastettiği elbette Boşnak Müslümanlardı.
Bilindiği gibi, tarih boyunca birlikte yaşadıkları gibi,  Yugoslavya Devleti zamanında Tito’nun da uyguladığı politikalarla Sırp, Hırvat ve Boşnaklar karışık bir şekilde birlikte yaşıyorlardı.  Bosna ziyaretimiz sırasında anlatılan bir hadisede Boşnak gençler, Sırp komşuları tarafından öldürülmeye başlanınca 90 yaşlarında olan Hafız Hacı Halid Efendi’ye giderek “komşularımız bizi niye öldürüyor?” diye sorarlar. Halid Efendi, şunları söyler: “Herkes biliyor, siz bilmiyor musunuz? Size ateş eden Sırp’a sorun, Nişli’ye sorun. Onlar, Boşnaklara vurun demiyorlar. “Türkleri öldürün” diyorlar. Siz Osmanlısınız diye öldürülüyorsunuz” der.
11 temmuz 1995 gecesi Srebrtenitsa’ya birkaç kilometre mesafedeki, Potoçari’de bulunan büyük akümülatör fabrikasına yerleştirilmiş savunmasız 25 bin mülteci ve Srebrenitsa, Ratko Miladiç komutasındaki Sırp çentiklere, daha sonra ortaya çıkan video görüntülerinde kadeh tokuşturarak Hollandalı komutan Thom Karremans tarafından teslim edilmiştir.
Sırp askerler, 12 Temmuz 1995 günü 12 ile 75 yaş arası erkekleri “savaş suçlusu sanıkları sorguya çekmek” bahanesiyle ayırmaya başladı. Ayrılan binlerce erkek ise 60 civarında kamyon ve otobüslere doldurularak Tuzla’da esir değişimi bahanesiyle ölüme götürüldü. Bunların tamamı şehâdete yürüdü. Kadın ve genç kızlar, sistematik tecavüze uğradı.
Geriye kalan 15 bin civarında çocuk, kadın ve erkek Boşnak Susnjari’de toplanarak Tuzla’ya gitmeleri için Tuzla yolu olan ormanlık bölgeye bırakıldı. Yaklaşık 3 gün sürecek ölüm yolculuğu da böylece başladı. Gece boyu Srebrenitsa’dan dağlar üzerinden kaçmaya çalışırken Sırplar tarafından bombardımana tabi tutuldular. Bize anlatıldığına göre, çoğu, bu ölüm yürüyüşünde Sırp nişancılar ve Avrupalılara yüksek ücretlerle düzenlenen ölüm safarilerinde şehit edildi. Bir kısmı açlık ve susuzluğa yenik düştü. Yola çıkanlardan pek azı, bu ölüm yolculuğunda Tuzla’ya ulaşabildi. 16 Temmuz 1995’te Tuzla’ya ulaşabilen yaklaşık 3 bin kişinin anlattıklarına kimse inanmak istemedi.
Bosna Hersek Kayıpları Araştırma Enstitüsü verilerine göre, 1995 yılından bu yana ülke genelinde 500’den fazla toplu, 5 binin üzerinde müstakil mezar bulundu. Bir kişiye ait vücut parçaları 4 ayrı toplu mezardan çıkabiliyordu. Öldürdüler, gömdüler, sonra buldozerlerle olayı gizlemek üzere kilometrelerce uzaklara bir daha bir daha naklettiler.
Srebrenitsa’nın düştüğü saatlerde BM Genel Sekreteri Butros Gali Atina’da “barışa yaptığı katkılardan dolayı” Onasis Ödülü almakla meşguldü. Avrupa ise, aynı saatlerde, faşizme karşı zaferinin 50. Yılını kutluyordu. Aynı tarihte, Türkiye’de Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı.
Yugoslav ordusunun belkemiğini oluşturan Sırplar, her türlü silah ve teçhizatla hiçbir asker ve silah gücü olmayan masum bir halka karşı yürüttüğü savaşta, Aliya İzzetbegoviç gibi bir bilge liderin örgütlediği Boşnaklara karşı savaş sonunda yenik duruma düşmüştü. Srebrenitsa katliamı, savaş sonunda oturulacak barış masasında Aliye İzzetbegoviç’in galip bir lider olarak oturmasını engellemek; Avrupa’nın ortasında bir Müslüman devlet kurulmasını önlemek maksadıyla Batı’nın izin verdiği hatta yardım ettiği Batı’nın tıynetine yakışan  bir barbarlık ve vahşet örneğidir. Bu soykırım, hedefine ulaştı. Çünkü bugün, Bosna Hersek’in %49’u Sırpların elinde. Srebrenitsa da dahil, o bölgede Sırp olmayan unsur kalmadı. Müslümanların egemen olduğu, Müslüman kimlikli bir devletin kurulması engellendi.
Uluslararası Adalet Divanı, verdiği kararla sadece Sırbistan’ı değil; Batıyı akladı. Müslüman Boşnakların yok oluşunu izleyen Avrupa Birliği aklandı. Haçlı vahşeti, bir kez daha Haçlılar tarafından aklandı.
Srebrenitsa’da 11 Temmuz – 16 Temmuz 1995 arasında en az 8372 Boşnak Müslüman katledildi. Her yıl kimlikleri tespit edilen kurbanlar, katliamın yıl dönümünde Potoçari Şehirliği’ne törenle defnediliyor. Bu yıl defnedilen 136 kurbanın 13’ü çocuk; üçte biri kadın. Kurbanların en yaşlısı öldürüldüğünde 75 yaşında olan Yusuf Smayloviç. Bu yıl oğlu ve torunuyla birlikte defnedildi.
Kimlikleri tespit edilip Potoçari Şehitliği’ne defnedilenlerin sayısı 2015 temmuzu itibariyle 6377. Bulunan toplu mezarlardan çıkarılan diğer şehitler, kimlik tespiti için bekliyor. Öyle ki hayatta hiç yakını kalmadığı için DNA testi ile kimliği tespit edilemeyen şehitlerimiz var. Ruhları şad olsun. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder