Bir Hocam ve Dükkânnâme,
Peygamber Efendimiz’in “Sevdiklerinize sevginizi izhar ediniz” hadisinden
ilhamla, mâsivadan arınmış bir yüreğin hüzün dolu nidâlarını, Bir Hocam’ın
yârenlik ve hasbihallerine doymak bilmez bir muhabbeti, ârif ve âlim
vasıflarıyla bânisi oldukları Fikir ve Gönül Dükkânı’nı anlatır.
Dahası, âhir ömrümde yazmak
istediğim “Bir Hüzünkârın Ömür Defteri” nin dibâcesi ve dağları eritecek,
suları yakacak bir samimiyetin kelimelere dökülmüş dostnâmesidir.
İkinci hayatım Bir Hocam’la
başladı. Gençliğini “kırık ayak adamı” olarak yaşamış bir fânî iken, Bir
Hocam’ın fikirli ve mânevî sohbetleriyle eski, yâni câhiliye hayatımı terk
etmiş, kafası ilme ve irfana susamış iki tarafı kesen bıçak gibi olmuştum.
Büyük kalp dostluğumun
kahramanları Bir Hocam’la, gönlümde ve zihniyetimde inkılâp yapan hayırlı
sohbetlerinde tanışmamış olsaydım kalp âfetlerine uğrar, kötü yollara düşer,
bedbaht olurdum. Beyâzid-i Bistâmi Hz.lerinin “Kimin üstadı yoksa şeytan ona
üstad olur” sözünü şiar edinerek, Bir Hocam’la ünsiyetimi cezbe ve azimle devam
ettirdim.
Amansız kış gecelerinin cam
kırığı soğuklarında gönül adamlığı üstüne sohbetlerini dinledim. Nice seher
vakitlerine kadar derûnî sohbetlerinden cezbe hâlinde geldim evime. “İçeri”
sohbeti ederlerdi de “İçeri” den uzun müddet çıkamazdım. Fikirli ve bedîi
yârenliklerinin neşvesinden mânevî sıkıntılarım yok olur, dünya kirlerinden
arınırdım. Meramımı sözle anlatamaz, “Dilâgâh Hocam” diye mektuplar yazardım.
Yürek dostluğumuzun ilk
sohbetinde bin yıllık sızı ve fikirler taşıyan sözlerle cezbetmişlerdi.
Yüreklerinden sâdır olan sızılar mukaddes bir dâvanın ateşi gibi sarıyordu her
yanımı. “Dünyayı duvara asmak” ve mâsivaya eyvallah etmemek tâlimine ulvî sızı
ile başlıyorlardı. Hayatı sızı ve saf fikirle değerlendiriyor, bir ömrün
başlangıç ve bitişini bu iki mefhuma bağlıyorlardı.
Fikir ve gönül tâliminin
esaslarından olan Dükkân bir sızı, fikir bir sızı, yürek bir sızı, türküler bir
sızı, dost bir sızı, bu ülke ve millet bir sızı diyorduk her sohbetin başında.
Fikirli sızılarıyla dostlarına tâlim ettirdikleri sızılar birleşince Fikir ve
Gönül Dükkânı meydana geldi. Fikir, gönül ve meşrep birliğinin terkib olduğu
bir dostluktu bu.
Dükkân müdavimleri bu güzel
insanlara “Bir Hocam” diye hitap eder. Bu hitapta bid’at sayılabilecek bir
yüceltme düşüncesi yok. Onlara duyulan ziyadesiyle bir sevgi ve hürmetin
sembolleştirilmesidir. Âlim ve ârif şahsiyetleriyle, sabır ve hasbîlikleriyle
bu sıfata lâyıktırlar.
“Bir Hocam” makamı aynı mâna ve
hususiyetlere sahip iki hocama aittir. Yâni Bir Hocam hem bir, hem iki kişidir.
Sîretleriyle birbirine benzeyen iki hocamın mânevî unvanıdır. Bir mevzuda “Bir
Hocam” birincisidir, bir başka mevzuda “Bir Hocam” ikincisidir. Dükkân
haricinde “Bir Hocam” bir kişi olarak bilinir. Dükkân müdâvimleri bu makamı
hiyerarşik bir düzene oturtmazlar. Edep ve tevazularından dolayı bu makamı
kabullenmeseler de şâkirdleri onları böyle yâd edeceklerdir.
Müslüman Türk irfanını hazmetmiş
olanlar bilirler ki “Bir Hocam” makamı millet târihimizin her kademesinde var
olmuş, cemiyetin bütününe şâmil bir şahsiyet ve bugün de herkese lâzım olan
mânevî bir önderdir.
Milletimizin irfanî ve kalbî
terbiyesinde daima bu hususiyetteki zatların gayretleri var. Günümüzde de ilmî,
fikrî ve edebî faaliyetlerin başında bir bilge kişi yahut yaygın ifade ile bir
“hocanın” bulunması elzemdir. O muhterem insanlar ki fakirin ve diğer
şâkirdlerinin şahsiyetlerinde emekleri ziyadedir.
Bir Hocam’ın birincisi ehl-i
maarif, âlim ve de tam mânasıyla ediptir. Cümle Müslümanlar için kalbe ve ilme
faydalı kitaplar telif etmiştir. Bir Hocam’ın ikincisi dünyalık kitap okumayan
ve hurufatla meşgul olmayan ârif bir kişidir. Şâkirdlerinin seyr u sülûklarını
balık tutturarak tabiatla da sulh ve muhabbetli kılar. Dükkân ehli şair ve
edipler üstünde tasarruf sahibidir ve üstad şairlerin şiirlerini okutturur.
İdarecileri ve aydınları hicvetmek için alaylı, nükteli şiirler kaleme alır ki,
Defter-i Dükkân’a kaydedilir ve sohbet üstü olarak Dükkân hatibince ara sıra
okunur. Bu sâyede gönüller coşa gelir, sohbetlerin her ânı cezbe ile geçer.
Bir Hocam makam, mansıb dâvası
olmayan ilim irfan sahibi ve mütedeyyindirler. Vecd ü hâl sahibi ve kalb-i
selim zâtlardır. Nefislerini terbiye etmiş ve evvelinden nefs-i mutmainne
makamına ulaşmışlardır. Kalabalığı ve gösterişi sevmez, tenhayı, yâni halvet ve
hasbıhâlı severler. Kendi aralarındaki yârenlikleri kalbe ve gönüllere şifa
olup, hikmeti içinde gizli bedîi nüktelerine doyulmaz.
En temel gayeleri gönüller yapmak
ve kalbi yanık Dükkâncı yetiştirmek. Lisanları, yâni Türkçeleri vakarlı ve
tefekkürî olduğu kadar, pek nükteli ve şirindir. Cümle Dükkân müdavimlerinin
tek tek hâl-hatırını sorar ve gönüllerini alırlar. Sohbet ve irşadda gönülleri
gani olduğu gibi yedirip içirmekte ve ikramda da cömerttirler.
Dükkânın mânevî tasarrufu Bir
Hocam’a ait. Bundandır ki Dükkân dârül-menfaat değil, dârül-gönül ve dârül-a
man’dır. Dükkâncıların fikir ve amelleri İslâmca olup, meşrebleri melamî ve
lisanîdir. Kirli çağa karşı mütemadiyen dost hâlleşmesiyle sâlih bir insan
olmaya, Müslümanca bir yüreği kuşanmaya, nefsi bedenini yâni “dükkânını” yağma
etmeye çalışan âcizlerdir. Kaygıları “buğday” değil, “himmet” dir. Cuma günleri
Bir Hocam’ı görmek için Kulağı Kutlu Câmii sokağında saf olurlar. Onlar da
şâkirdlerine tebessüm ve yârenlik ederek söz ikramında bulunurlar.
Her Dükkâncının gayesi gönlünü
biraz daha parlatarak Allah aşkının yer bulmasına çalışmak ve Bir Hocam’ın
etrafında dilsaz olmaktır. Onların ilm ü irfanı sâyesinde alınları pak,
gönülleri cilalı, niyetleri hâlis ve işlerinde râzıdırlar. Birbiriyle bağları
siyasî ikbal ve nüfuz edinme maksatlı değil, kalbî ve hasbîdir.
İki nesil için de fikir ve irfan
saçan bir ocak olan Bir Hocam Dükkân ehlini hâlen irşad etmektedirler. İkinci
nesil, Bir Hocam’a yakîn olmaktaki marifet ve muhabbetleriyle, Dükkân dilini ve
âdâbını yaşatmaktaki azimleriyle daha şahbazdırlar.
Bir Hocam’dan neşet eden tarzla
Dükkân müdavimlerinde dil ve üslûp birliği vardır. Fikir ve gönül tâlimi bu dil
üzere yapılır. Modern, akademik ve aydın dili kullanılmaz. İrfan dilimizi ihya
etmek gayesi de taşıyan edebî dil ile sohbet edilir. Gönül ve fikir tâliminden
maksat, müdavimlerin ete kemiğe bürünmesi ve tefekkür gücünün artırılmasıdır.
Sohbet altı ve sohbet üstü olarak
tasavvufî manzumelerden bestelenmiş cezbe verici, vecde geçirici türküler
dinlemek, müdavimlerin baş usullerindendir. Türkülerin vehbî mânada cezbe
vermesi, hüzün, gurbet ve ıstırap unsurları taşıması gönül tâlimi için şarttır.
Bu sebeptendir ki Dükkân
müdavimleri arasında daima bir Türküdar bulunur. Türküleri bazen hafî usul gibi
sessiz, bazen de kıyamî, yâni itidalini kaybedip kendinden geçerek dinleyenler
var.
Hülâsa-i kelâm, Bir Hocam
gönüldür, fikirdir. Dükkân onların gönül ve fikrinden doğan bir bedendir.
Dükkâncılar önce bedene alışma tâlimi yaparlar, sonra gönlüne…
“HOCAMIN KAPISI”
Ey azizan!
Ayasofya, BirNokta ve Yoldaki
Kalemler gibi edebiyat dergilerinde yazan şair ve Türkçe muallimi, fikir ve
gönül dostum Enver Çapar’ın “Hocamın Kapısı” şiiri yukarıda mensur dille
anlattığımızı manzum dille anlatıyor. Siz Dükkân ve hocamı bir de bu şiirden gönlünüze
koymaya çalışın.
“Kimisine sen yaz dedi
Kimisine sen gez dedi
Önce nefsi bir ez dedi
Biz kapıyı çaladurduk
Kimisine etti nazar
Dükkânına kurdu pazar
Ali alır veli satar
Biz kapıda bekler olduk
İnsanlardan kaçıp durdu
Tabiatta huzur buldu
Dünya onu fazla yordu
Biz kapıda eşik olduk
İncitme der Âdem’i
Yoluna serilen âlemi
Bırak gitsin kalemi
Biz kapıda bir yol bulduk
Hakikat ondan gördük
Rüyamızı erken böldük
Dünyamızı sözden ördük
Şol kapıda bir sır olduk”
DOST MÜJDESİ ALMAK
Ey azizan!
Tercümanım, fikir ve gönül dostum
Ferhat Ağca, fakire yazmış:
“İsmail hocam, Hasan abiye
yazdığı bir şiirinde ‘Sana baharın geldiğini söylemeliyim’ diyordu abi. Belki
biliyorsunuzdur ama ben de size Ali hocamın geldiğini söylemeliyim.”
Zevk ve meşrebim uyuşmasa da
(bilirsiniz ki fakir Hazret-i Fuzûlî kolundandır) Dîvân şairi Nedim, “Müjdeler
gülşene kim vakt-i çerâgan geldi” (Gül bahçesine müjdeler olsun, Çırağan sefası
zamanı geldi)”deyip kendinden geçmiş.
Tercümanım Ferhat’ın müjdesi de dostperest
yüreğime can suyu serpip şifa verdi.
Ehli bilir ki, tasavvuf
edebiyatında insanlara müjde veren semânın habercisi olarak görülür. Müjde
vermek gönül yapmaktır, dolayısıyla sevaptır. Gönlümü sıkan, yüreğimi daraltan
ruhsuz ve modern çağa karşı müjde verin dostlar müjde!
Allah rahmet etsin mirim
YanıtlaSil