Evin kapısından çıkıp, otoparkta, arabasının başında durana kadar, havanın nasıl olduğunun farkına varamadı. Hatta düşünmedi, gökyüzüne bile bakmadı. Oysa dışarı çıkar çıkmaz gökyüzüne, çevresine bakardı.
Aklı
kızında kalmıştı.
Kızı
Ceren’i düşündü: “Allah’ım! Parmak kadar kızımı elin kadınına bırakıp
gidiyorum. Yedi aylık bebemi başka birine bırakmayı değer mi çalışmak?” diye
düşündü. Ama İşini, üniversiteyi, öğrencilerini düşününce biraz teselli oldu.
Sonra, Beden Eğitimi hocası olmak için sınavlara nasıl hazırlandığını, ne
emekler verdiğini aklından geçirdi bir an… Arabanın başında düşüncelere
daldığının farkına varıp, arabanın otomatik kilidini açan uzaktan kumandaya
bastı; ancak vazgeçip yeniden kumandaya bastı ve arabayı kilitleyip anahtarı
cebine koydu.
Okula
yürüyerek gitmeye karar verdi. Yıllar var ki evden okula kadar birkaç kere,
Ayet-il kürsü, ihlâs ve Fatiha okumayı alışkanlık haline getirmişti.
“Arabayla
çabucak okula varıyorum; doya doya, sindire sindire okuyamıyorum, en iyisi
yürümek” dedi kendi kendine.
Okumasını
bitirdikten sonra sağına soluna, önüne arkasına, yukarı ve yere üfleme
alışkanlığını hatırlayınca gülümsedi.
Kendi içinden geçen “böyle olur mu? Üflemeye gerek var mı?” gibi
düşüncelerine tekrar kendisi cevap verdi. “Olsun! Ben üflerim. O taraflardan
gelecek kazalara, tehlikelere karşı korunurum inşallah” dedi.
Ev
ile okul arasındaki iki kilometreye yakın yolu yarılamak üzereydi ve birkaç
keredir Ayet-il kürsü’den Fatiha’ya gelmiş, bütün yönlere üfledikten sonra
yeniden okumaya başlamıştı. Okudukça hafiflediğini, hafifledikçe yüreği pır pır
etmeye başlamıştı.
“Bugün
hava ne güzel” dedi gökyüzüne bakıp; prıl pırıldı gökyüzü ve yolun sağında
solunda çiçeklerin açmış olduğunu yeni fark etti. “İyi ki arabayla gelmedim; bu
çiçeklerin, havanın farkına bile varamayacaktım belki de” dedi. Fatiha’yı
okurken temiz havayı da ciğerlerine çekti. Yeniden evde bakıcı kadına bıraktığı
kızı aklına geldi ve bir kere daha keyfi kaçtı. “Kızımın mimiklerinin, tavırlarının,
tepkilerinin değiştiği anları göremiyorum. Kim bilir belki de bakıcı teyzenin
tepkilerini alıyordur.” Bir an bunaldı. “Aman Allah’ım! Benim gibi değil de
bakıcı teyzenin tepkilerine göre mi tepkiler kazanacak kızım?” dedi. İki ay
sonra okulun tatil olacağını ve bütün yazı kızı ile geçireceğini hatırlayınca
da kuş gibi hafiflediğini hissetti.
Oğlu
Eren’de de öyle olmamış mıydı? Kendisi şimdiki okulunda çalışırken eşi başka
şehirde çalışmıyor muydu? Oğlu, o zamanlarda birçok farklı duygular yaşamıştı
babasına dair. Ama babası tayinini alıp geldiğinde çocuk çabucak kendisini
toparlamıştı.
“Evet
evet” dedi. “Yazın kızımla beraberiz bu açığı kapatacağız Allah’ın izni ile.
Hiçbir sıkıntı kalmayacak” dedi sevinç içinde. Küçük bir kız çocuğu gibi
zıplayarak, seksek oynayarak yürümek geçti içinden ve etrafına bakıp kendi
kendine gülümsedi. “Acaba seksek oynayarak yürüsem ne düşünür etraftaki
insanlar” dedi içinden. Sonra devam etti: “Eh! Yapmaz deli de değilim ama iki
çocuk annesi bir kadına, üstelik üniversitede hocalık yapan bir kadına yakışmaz
elbet” dedi.
Okulun
olduğu caddeye girmişti. Ayetleri içinden hızlı hızlı okumaya başladı. Bir kere
daha okuyup üfledikten sonra okula girmeyi planlıyordu. Okulun giriş kapısının
bulunduğu sokağa girerken Fatiha’yı bilmem kaçıncı kere bitirdi. Önce sağına,
Sonra soluna; yürümeye devam ettiği halde sağ omuz başından arkasına, önüne ve
yukarıya üfledi. Yere üflemeyi aklından geçirdiği anda aklına; “yerden ne
tehlikesi gelebilir ki?” Diye bir fikir geldi geçti. Aslında, yıllardır
alışkanlığı olduğu, yere üflemekten vazgeçmemiş olduğu halde, bir an böyle bir
fikir geliverip geçti kafasından işte. Tam o anda başını kaldırıp karşıya
baktı. Bakmasıyla da gözleri fal taşı gibi açıldı. Siyah, kocaman bir köpek
kendisine doğru geliyordu. Hayvanlardan çok korkan birisi değildi aslında. Ama
nedense köpeklerden çok korkardı. Hem de minicik bir yavru köpek olsa dahi ödü
kopardı. Bu korkusundan dolayı hep kınamıştı kendini. Ama bir türlü de bu
korkusunu yenememişti.
Köpek
gittikçe yaklaşıyordu. Üstelik de kocaman, kapkara bir köpekti. Bir an köpeğin
dişlerini de fark edince korkusu zirveye çıktı. Her şey saniyeler içinde olup
bitmişti. Köpek ile arasında iki üç metre kalmıştı ki, her yöne üflemiş, yere
üflemek üzereyken aklına gelenlerden dolayı hâlâ yere üflememişti.
Siyah
köpek tam da kendisine doğru yaklaşmaktaydı. Hem yaklaşan köpekten dolayı
kendisini saran korkunun sarmalında, hem de köpeğin görünen korkunç dişlerinin
tehdidi ile aklı sıçrayıp gökte asılı kalmıştı sanki. Köpek tam önüne geldiği
anda yere üfledi ve böylece bütün yönlere üflemeyi tamamlamıştı. Kendisi daha
henüz yere üflerken, köpek de yanından, dar sokakta kendisine değer değmez
geçip gitti. Isırılmayı beklerken köpeğin yanından geçip gitmesi bir daha
aklını almıştı. Korkuya çığlıklara hazırlanırken bu da nenin nesiydi şimdi.
Adımları yavaşladı. Sağ tarafından yavaşça dönüp baktı köpeğin arkasından.
Siyah Köpek; sanki insanoğlunun siyah köpeklere benzer nefsi gibi, duvarın
dibinden yan sokakta kayboldu.
Okulun
bahçe kapısından girip odasına varıncaya kadar bir daha okuma turunu tamamladı
ve yıllardır âdeti olduğu üzere sağa, sola, arkaya, öne, yukarı ve yere
üfledikten sonra bir de üzerine üfledi ilk defa ve“Allah’ım beni kendi öz
nefsimden de koru” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder