Bir çocuğun büyümesi tek başına onu
almaya gitmekle başlamıştır, ilk alış verişi, belki ilk veresiyesidir babasının
adına. Küçük samimi bakkal ile ev arasındaki yolculukta yoldaş olur uç
kısmından fedakârlık ederek, koltuğunun altına girerek karşıdan karşıya geçirir,
ısıtır soğuk kış günlerinde yoldaşını. Ekmek iyi bir yoldaştır dünya gurbetinde,
hayatı boyunca eşlik eder insana; bazen üç öğün, bazen iki öğün, bazen de
soğanla birlikte sadece bir öğün.
Sofranın olmazsa olmazıdır ekmek.
Savurgan villa sofralarında hususi ekmek bıçağıyla dilimlenerek ve arta kalanı
atılarak; kanaatkâr gecekondularda ise baba eliyle bölünerek ve ”somun”
denilerek yerini alır sofranın başköşesinde. Her gün ve her öğün değişse de
yemek çeşitleri, sofrada tek değişmeyen odur. Hatta Fazlı Bayram’a göre bütün
yemekler, ekmek yemek için yapılır. Buna rağmen sofraya getirilmesi genelde
unutulur ve bu görev sofraya oturacak en son kişiye düşer. Belki de ekmek, sokakta
oynayıp geç kalan ya da bilgisayar başından kalkmayan çocuğu sofraya getirmek
için gizler kendini bir yerlere… Çünkü çağırma cümlesinden sonra “gelirken
ekmeği de al gel” denir. Kalabalık
ailelerde çorba hızla kaşıklanırken onun ihmal edildiği hep anne tarafından
hatırlatılır “ekmekle ye de karnın doysun!” Kimine göre o olmadan olmaz, kimine
göre ise kilo aldırır ve diyet yapmak için terkedilir. Kimine göre de o, öğünün
ta kendisidir. Dişleri olmayan nice dedelerin bir gününü savuşturmuştur, sıcak
sütte yumuşamaya tahammül etmiş ve elinde kaşıkla koşarak gelen torunuyla aynı
tasa kaşık çalan dedenin mutluluğuna şahit olmuştur.
Ekmek kandırır tüm varlığı; bazen
bir tuzağın içinde bir serçeyi, bazen de oltanın uçunda bir balığı… Balık,
belki de bilmez kendisi için içi boşaltılan ekmeğin iç kısmını yediğini, ama
onu görür görmez atlar hemen oltaya… Bir müddet sonra pişmiş vaziyette az önce
yediği ekmeğin iç kısmının, yerini almıştır.
Ekmek, insanı tutsak eder karabasanlara,
yatılan yerde yendiği zaman. Kendisinin yenme kurallarını kendisi koyar.
Yatılan, oturulan laubali yerlerde yenmek istemez. Sofrada, hatta yere serilen
ve dizlerin üzerine çekilen sofrada yenmeyi daha çok sever.
Ekmek kutsaldır Anadolu’da. Yere
düşse üç kere öpülüp başa konulur. Yemin edenler önce onun, sonra Kur’an’ın
ismini zikrederler. O bütün yeminlerin şahidi ve masumiyetin sembolüdür.
Dilenciler bu masumiyeti suistimal eder “bir ekmek parası” isterken.
Dostlukların şahididir ekmek,
otuz kırk yıllık dostluklara kıyılmasın diye “o kadar tuz ekmeğimiz var” der
vicdan sahibi. O dakikadan itibaren kırk yıllık hatrı olan bir fincan kahvenin
esâmesi bile okunmaz, çünkü artık ekmek devreye girmiştir.
Şükre vesiledir ekmek. Buğdayı
eken de buğdayı sırtında taşıyıp hamallık eden de buğdayı öğütüp un eden de
hamuru pişirip ekmek eden de buğday tarlasına apartman diken de halini sorana
“bir ekmek yiyoruz işte” der ve şükreder Rabbine kendince. Karneyle verildiği
dönemler hatırlatıldığında ilk önce kıymeti bilindiği için karneyle
veriliyormuş zannedilir, daha sonra kıtlık hatırlanır ve yine varlığına
şükrettirir ekmek.
“Ekmek sahibi olmak” bir gencin
askerliğini yaptıktan sonra evlenebileceği anlamına gelir. O artık “ekmeğini
eline almıştır” ancak bu hiç de kolay olmamıştır onun için çünkü insanlık
tarihi boyunca “ekmek aslanın ağzındadır.” “Ekmek elden su gölden” geçinen ve “ekmek
derdine” düşmeyen bilmez ama bu böyledir.
Hayatımızın merkezindedir ekmek,
en önemli şeylerin gerekliliğinden bahsederken “ekmek gibi, su gibi” denir. Su
kadar önemlidir yaradılmışlar için. Bir de “ekmeği yenmek” tabiri vardır. Bazen
kadirşinas bir çırak, ustasından ya da işinden bahsederken kullanır bu tabiri.
Ama esasen helalinden kazanıp, helalinden yiyen insanın ekmeği yenir. Ekmeği yenebilen
bir insana can, mal, namus, şüphe duyulmadan emanet edilir. Söz söylese sözüne
itibar edilir. “Ekmeği kesildikten sonra” yani ölümünden sonra hayırla yâd
edilir. Çünkü o, ekmeğin değil, ekmeği paylaşmanın tadına varmıştır.
Senin de ekmeğin yenir kardeşim, çok güzel yazı.
YanıtlaSilHayatımızın bu kadar temel bir besini olan 'ekmekle' taşlamalı ve muzip bir yazı ancak böyle yazılabilirdi. Tebrikler.
YanıtlaSil