TEFEÜL SAATLERİ-4/Hidayet BAĞCI

“Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler hep aynı güldendir.

Şikâyet bilmeyen kalbim kanar, hep aynı eldendir.

Bu dertten kurtulan yok mu, dualar hangi dildendir.

Şikâyet bilmeyen kalbim kanar, hep aynı eldendir.”

Nureddin üzerindeki ıslak giysileri değiştirip odaya girdi. Radyodan sıradaki Türk sanat musikisi şarkı sözlerinin ahengini dinlemek için divana oturdu. Göz ucuyla Şiir Nazı süzerken birden Amine Şuara’nın bakışlarıyla karşılaştı. Amine Şuara Nureddin’e Şiir Naz’ın nefesinin şefkat dolu olduğunu ve hiç üşümediğini bakışlarıyla anlatırken odaya dolan şarkıya itiraz eder gibi bir hal takındığı aşikardı.

Şiir Naz, pencerenin kenarında öğle vakti ezanının okunmasını beklerken Nureddin Şiir Naz’a seslendi:

-Öğle vakti girmek üzere ben camiye gidiyorum.

Odanın ısınan duvarları bu seslenişe sobanın içinde yanan odun sesleriyle tepki verdi. Nureddin, Şiir Naz ile bir an göz göze gelmeyi istedi. Şiir Naz’ın bakışlarını odanın sıcak boşluğunda aradı. O bakışlar pencerenin manzarasında uzaklara dalmış Sır barajındaki bir balığın karnında Yunus olmuştu.

Nureddin caminin yolunu adımlarken bir an gaflete gelerek Şiir Naz’ı nasıl üzdüğünü düşündü. Ağzından çıkan o cümle nasıl da yıkmıştı Şiir Naz’ın dünyasını. Camiye vardığında şadırvanda birkaç genç ve ihtiyardan başka kimse yoktu. Köy yeriydi burası kalabalık bir cemaatin olması beklenmezdi. Nureddin üzerindeki kabanı çıkarıp onu uygun bir yere bıraktı ve gömleğinin kollarını sıvazlayarak abdestini aldı. Kabanının cebinden çıkardığı mendille yüzünü silerken Ezan-ı Muhammedî’nin okunmasını bekleyen ihtiyar delikanlılardan birinin ona seslendiğini duydu ve o sesin geldiği tarafa yöneldi. İhtiyar delikanlı:

-Evladım, bu yağmurda camiye gelmişsin. Sanırım buraların yabancısısın yağmurun hafifliğine bakarak yanına şemsiye de almamışsın. Bilirsin ki ağacın çok olduğu yerler yağmurla birlikte kol kola gezer.

Nureddin:

-Haklısınız amca. Ben rahmetli oymacı İhsan Usta’nın oğlu Nureddin. Köyümüze gelmeyeli uzun zaman oldu. Unutmuşum buraların halini ve yağan yağmurların tavrını.

İhtiyar delikanlı:

-Rahmet olsun babana, odunlar onun elinde birer sanat eserine dönüşürdü. Senin mesleğin nedir?

Nureddin tam mesleğini söyleyecekken birden Ezan-ı Muhammediye okunmaya başladı ve her ikisi de huşu içinde okunan ezanı dinlediler. Caminin mescidine girdiklerinde duvardaki çini desenleri ve halıdaki sadelik insana huzur verir nitelikteydi. Cemaat iki sıralı saf tuttuğunda imamın tam arkasındaki sıraya denk gelen Nureddin idi. Namaz bitip duasını topladığında ailesindeki hâl-i pürmelâl durumun cennet-i hâl üzre olmasını temenni ettiğinde omzuna dokunan el ona “Âmin” dedi. Bu el az önce şadırvanda kendisiyle konuşan ihtiyar delikanlıya aitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder