"NAR AĞACI"/M. Memduh GÖKTÜRK


Kitabı K.S.Ü kütüphanesinde görev yapan
Hasan Ejderha amcamın tavsiyesiyle okudum.
Buradan bu güzel eseri okumama vesile olduğu için teşekkür etmek isterim.

Bu kitapta çok şey anlatılmış. İnsanların aşk ihaneti mi, hayatlarını yaşamadan gönüllü olarak savaşa gitmesi mi, yerinden yurdundan koparılması mı daha neler, neler…
Bu kitabı okuduğumda, hayatın zorluklarını, herkesin bir sınav içinde olduğunu fark ettim. İnsanlar bu zorluklara karşı pes etmemeli mücadele etmelidir. Kitap Balkan savaşlarından Büyük harbe uzanan seferberlik yılları ve muhaceret zamanlarında; Batum, Bakü,  Tiflis, Tebriz, Trabzon, İstanbul gibi şehirlerde geçiyor. Bolşevik İhtilalinden Osmanlının yıkılışına büyük sosyal olayların yaşandığı zamanlar ve o dönemde yaşanan mücadele hayatın değişik veçhelerinde günümüzde de devam ediyor.
Savaşın getirdiği ölümler, hastalıklar, çileler birçok hayatlara konu oluyor. Genç yaşta er olmak, vatan için canını feda etmek, düşman askerine bir mermi bile sıkamadan ölmek, işe yaramama hissi...
Kitabın içine girdiğimizde sanki sen olanları yaşıyorsun izliyorsun gibi. Bu kitap bende çok derin izler bıraktı. Çeşit anılar, ilginç hayatlar, farklı farklı insanlar, renk renk ülkeler, şehirler… Hayatın zorluklarına karşı mücadele etmeyi öğrendim.
Kitapta çok güzel anılar, sözler mevcut.
“Elimi bastırdım kalbime yerinden çıkmasın diye. Görüyor ama görünmüyordum, vardım ama yoktum. Gölgeydim sadece.” 
Bu anlamda yazarla beraber eski zamanlara yolculuk yapıyoruz.  Seferberlik yıllarına gidiyoruz, Trabzon sultanisinin son sınıf öğrencileri gönüllü olarak vatanı için savaşa gidiyorlar. Bu sırada İran Ruslar tarafından işgal altında, balkan savaşına doğru yol alıyoruz. Osmanlı devleti yavaş yavaş sona eriyor.
Bolşevik ihtilali Batum’da patlak veriyor, şehir yangınlar altında kalıyor. İhtilalden kaçan Settarhan deniz üzerinden motora binip Trabzon’a kaçıyor. Trabzon’da yeni bir hayat kuruyor. İlk önce bir kahvehanede çalışmaya başlıyor, sonra İran konsolosu ona yeni bir kimlik hazırlıyor.
Bu sırada Zehra ve ailesi muhacirlikten dönüyorlar. Settarhan burada İran konsolosunun annesi vesilesi ile Zehra ile tanışıyor ve evleniyorlar.  “Sen Öyle Çağırmasan Ben Böyle Gelmezdim… ‘’

Kitabı yeni bitirmiştim ki yazar Maraş’a çıka geldi. Kültür sitesinde imza etkinliğinde, kitap yazmanın emek vererek olacağını söyledi.  En önemlisi de kitabı yazarken romanda geçen coğrafyalara ziyaret ettiğini, yazma serüveninin dört senelik bir zaman sürdüğünü, incelemeler yaptığını binlerce siyah beyaz fotoğrafa tekrar tekrar baktığını, romanın gerçekçi bir serüvene oturması için çaba sarf ettiğini söylemesi oldu.
Yazar kitaba başladığında üniversitedeki derslerini azaltıp kitaba daha çok zaman ayırmış. Bu kadar emek verdikten sonra kitap yayınevine teslim edildiğinde yazarın olmaktan çıktığından bahsetti.  Bu kitabı yazarken ve yazınca daha önceki kitaplarında hissetmediği bir duygu yaşadığını anlattı. Bu his hem emek yönünden daha fazla yoğunlaşmasını, hem gerçekçi bir kurguya dayanması sebebiyle romandaki kahramanların acılarını, hayatlarını, aşklarını paylaşmaktan kaynaklandığını ifade etti. Ben bile kitabı okurken kahramanların gerçekte yaşamış olduğu hissine kapıldım.  Romanı okuyarak nihayet ben de yazarla beraber onların acılarını, hayatlarını paylaştım. Anladım ki yazarlık emek vererek, çaba harcayarak oluyor.

***

ÜSTAD’A MEKTUP/M. Memduh GÖKTÜRK


Sevgili Üstadım,
Seni rahmetle yâd ediyor, ellerinizden öpüyorum.
Henüz küçük bir çocukken “Bizim Yunus” şiirini okumuş, büyük bir heyecan duyarak babama koşmuştum. İlgimi çeken mısralarını bir çırpıda babama okumuştum.
“Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş
Bütün sayıları silmiş, bir’e yönelmiş”
O zaman henüz bir ilkokul öğrencisiydim ve sizi tanımamıştım. Babam, mısralarınızın bende uyandırdığı heyecanı görünce bunu değerlendirmek istemiş olmalı ki, önce mısrada geçen “Bir”i anlattı bana. Sonra da sizi anlattı. O günden sonra her ezan sesi duyduğumda “Bir” beni çağırıyor diye düşündüm.
 Sonraları evimizin kitaplığında bulunan “Çile” kitabınızdaki şiirleri, özellikle babamın istediği şiirlerinizi mutluluk ve heyecan duyarak sürekli okudum. En çok “Bizim Yunus, Şarkımız, Utansın, Sakarya Türküsü ve Zindandan Mehmet’e Mektup” gibi şiirlerinizi sevdim.
Bir gün babam bana “Çöle İnen Nur” kitabınızı hediye etti. Efendimiz ve sahabelerinin hayatını sizin dilinizden okudum.
Babamla sohbetlerimizde, senin çileli hayatını ve mücadeleni konuştuk. Zor zamanlarda “Kim var denildiğinde, sağına ve soluna bakmadan ben varım diyebilen bir gençlik” dediğin gibi tek başına yaptığın mücadeleyi öğrendim. Senin Maraşlı olduğunu öğrenmem ayrı bir heyecan verdi. Şehrimizde adına yapılan Kültür Merkezinde “Maraşlılığımla İftihar Ederim” cümleni okuduğumda, ben de seninle iftihar ettim.
Üstadım kitaplarınızı okumaya devam ediyorum. Son günlerde hikâyelerinizi okudum. Sırada “Peygamber Halkası” kitabınız var. Sizden feyiz almaya, hayatımızı öğrettiğin yolda yürümeye devam ediyoruz. İyi ki gelmişsin üstadım. İyi ki bütün sayıları silmiş, Bir’e yönelmişsin. Her zaman dualarımızdasın.   
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder