MADDEYE RAM OLMAK/Bekir BÜYÜKKURT

   Hayatta birtakım kolaylıklar sağlayacağını düşünerekten hayatımıza dahil ettiğimiz ve daha sonrasında bizden bir parçaymışçasına muamelede bulunduğumuz metaların etra- fımızı çepeçevre kuşatmış- lığıyla karşı karşıyayız.


            KOLAYLIK AMA ESİR OLMADAN
           Makineler insanların zamandan tasarruf edebilmesi ve bazı ağır işlerden kurtulabilmesi için icad edilmiş ve devamında ise çok ciddi oranda gelişme kaydetmiş önemli bir ürün niteliğinde hayatımızda bulunmaktadır. Lakin makineleri hayatımıza sağladığı kolaylıklar olan yerinden alıp, hayatımızın ana gayesi haline getirecek olursak bu hem makine için, hem de insanlık için zulüm olur. Çevremizde(belki de kendimiz böyleyiz) bazı insanlar araçlara binerken, bazı araçlar da insanlara binmektedir. Araç burada sadece sembolik bir mana ifade etmektedir. Araç yerine mobilya, elbise, telefon, bilgisayar, televizyon vs. konulabilir.  Buradan bu gibi makine veya maddelere karşı olduğumuz manası da çıkarılmamalıdır. Karşı olduğumuz ve hatta düşmanlık beslediğimiz asıl şey mana cephesi de olan insan için var olan yada üretilen herhangi birşeyin insanı esir almasıdır. Ne yazık ki insan bu esarete kendi isteğiyle boyun eğmektedir.
            MADDENİN HAYATIMIZDAKİ ASIL FONKSİYONU
         Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere makineler zaman kazandırmak, işi kolaylaştırmak ve insan gücüne daha az ihtiyaç duymak için insan hayatında bulunmaktadır.  Zamandan tasarruf ederek ilim, ibadet ve hayra daha fazla zaman ayırabilmek bir Müslümanın hayatında çok önemlidir. Lakin insan bu kalan zamanı Efendimiz(sav)'in 'İnsana bir vadi dolusu altın verseniz, bir vadi dolusu daha ister' Hadis-i Şerif'i mucibince gözlerini bürüyen mal-meta hırsıyla daha fazla kazanmaya ve daha fazla biriktirmeye ayırmaktadır. Eski zamanlarda Alimlerin zamanın yetmezliği ile ilgili serzenişleri kitaplarda geçmektedir. Zamanın az ama Alimin çok olduğu o günlerden, zamanın çok ama Alimin neredeyse yok denecek hale geldiği bu günleri yaşıyoruz. Sırtında yük taşımaktan omzu nasır tutan Halife Efendimiz bugün arabası olan ama hayrını yanlız kendi gören müslümanları görse acaba ne derdi. Yada biz onların yüzüne yarın mahşer meydanında nasıl bakacağız.
            ALLAH İÇİN VERİLEN MAL
        Geleceğimizi rahat bir şekilde yaşamak için biriktirmeye başladığımız ve önünü alamadığımız mal biriktirme müptelası sinsi bir hastalık gibi neredeyse tüm müslümanları pençesi altına almıştır. Bu mal-mülk biriktirme müptelası, milletimizin genetiği olan medeniyetimizde olduğu gibi infak etmek ve Allah için dağıtmak için değil; aksine, daha çok biriktirip, kurulan zenginlik hayallerini yaşamak içindir. Halbuki Efendimiz(sav) 'Allah için verilen mal eksilmez' buyurmaktadır.  Burada 'Tüm dünyalıkları bırakıp sadece ahiret ile ilgilenelim ve dünyalık işleri de gayr-i müslimler yapsın. Biz de onlara muhtaç mı olalım?' sorusu akıllara gelebilir. Efendimiz(sav) din ve dünyanın ayakta tutulabilmesi için insanlara para-pul gerektiğini söylemiştir. Bizim için zararlı olan şey mal ve paraya olan esarettir.
            FANİ DÜNYADA BAKİ HAYAT OLUR MU?
         İnanç ve irade sahibi Müslümanların mal ve parayı gelecek kaygısı güderekten biriktirmeleri, ebedi dünya gerçekliğinden haberdar olmadıklarının vesikası niteliğindedir. Eğer bir müslüman sırf kendi için, insanlığa ve Ümmeti Muhammede fayda sağlamayacak herhangi birşeyin peşinde ömür tüketmiş, yaşamak için değil de yemek için yaşamışsa fani dünyada bırakılan mal ve mülk hiçbir önem arz etmemektedir.
            İNSAN ÇUKURU
   Seküler ve maddeci bir zihniyet elinde bulunan çağ, insanın değerini bilmemekte ve insanı çukurlara yuvarlamaktadır. Gözün mana alemine perdeli olduğu bilinmektedir. Buna rağmen gözleri akıllara kilitleyip, herşeyi salt akıl ile maddiyatta çözmeye çalışanlar hakikat  menbaından bir katre nasiplenemezler. Yaşadığımız çağ bize gösteriyor ki; her modern birey bir yaşam koçuna muhtaçtır. Bu yaşam koçlarının sözleri neredeyse Hadis-i Şerif ve Ayet-i Kerime'lerin önünde-üzerinde tutulmaktadır. İşte bu çukurlara yuvarlanmış modern bireylerin Millet-i İslam'ın birer ferdi olma yolundaki ilk adımı Muhammedi(asm) terbiyeyi kendine rehber edinmekle olacaktır.
            TOPRAK; OLDUĞUMUZ VE OLACAĞIMIZ ŞEY
        Topraktan yaratılmış olan insan sonunda tekrar toprak olacak ve kıyamet koptuğunda herşey harap olacaktır. Tüm bunların olacağını bile bile dünyaya bel bağlamak akl-ı selim bir insanın, inanç ve irade sahibi bir Müslümanın yapabileceği birşey değidir. İnsanları asıl hayattan koparan ve salt, seküler akıl ile yönlendirmeye çalışan bir projenin İlahi Derrgah'tan habersiz olduğu gün gibi aşikardır. Herkesin hesap yaptığı bu günlerde bütün hesaplarında üstünde bir hesap yapıcıdan haberdar olması elzem bir durumdur.  Bu hakikatlere gözlerini kapatanlar yanlızca kendilerine karanlık yaparlar.
            EBEDİ HAYAT İÇİN
            Öncelikle bilinmesi gereken şey; hayatın uzunluğu-kısalığı değil, nasıl yaşandığıdır. İnsan dünyaya zevk-ü sefa içerisinde yaşamak ve dünyalıklara köle olmak için gönderilmemiştir. İnsan dünyaya cümle varlığı tanımak ve temelde bu kusursuz kainatın Sahibine layık bir kullukta bulunmak için gönderilmiştir. Tüm bunlara rağmen insan nasıl olur da sorumsuzca davranabilir?
      Misafir olarak gidilen bir evdeki eşyaları benimseyip kendimizin zannetmek ne kadar ahmaklık ise; yine misafir olarak geldiğimiz bu dünyaya ve onun türlü oyuncaklarına bağlanmakta bir o kadar ahmaklıktır. Fani dünyada baki hayatı yaşama arzusunun doruklarında olan insanların, asıl hayatın hayat-ı fanide değil, hayat-ı ebediyede olduğunu idrak etmeleri, asıl yöne doğru azim, gayret ve sabırla ilerlemeleri gerekmektedir. Aslında fani dünyada ebediyet isteyenler, rahat olmaktan rahatsız olmalıdırlar ki o zaman ebediyetin kapısını aralayabilsin. Bu rahatsızlığın meyveleri zamanı aşan hizmetleri yapabilmekle, Cenab-ı Muhabbete ulaşmakla alınacaktır.
            Kurtuluşa erecek olanlar, Allah'ın kendilerine yetecek kadar verdiği rızka kanaat edenlerdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder