“Şiirine benzeyen çok az adam vardır, şiir güzel, insan çirkindir.” Şiirine benzeyen adamlardan biri de hiç şüphesiz Enver Çapar’dır. Bu güzellik “Atların rüyası nasıldır bilmem,/Şiir nedir deseler, nal sesleridir derim.” derken açığa çıkıyor. Abdurrahim Karakoç şiir için “Toprak kokusudur” diyor. Enver Çapar, o kokunun kaynağını gösteriyor. Toprağın kokusunu, bir yağmur ve bir de at nalları açığa çıkartır. Atlar, annelerin kızlarının saçlarını taradıkları gibi ön ayaklarıyla özenle tarar toprağı, kokusunu burunlardan ziyade gönüllere ulaştırmak için. Ömer Lekesiz “Şiir edebiyat değildir ilimdir.” derken sanırım Enver Çapar’ın tespitini de doğrulanmış oluyor.
Enver Çapar, Uçurumlar Çağı adlı şiir kitabını mayıs ayında imzalayıp vermişti. O gün okuyup bitirmiştik. Sonra bir kere daha okumuştuk. Notlar almıştık aklımızca. “Karafenk’te dut yetti, Fatmalı’da armut yetti, Andırın’da murt yetti, hangisine yetişsin bir abdal” derler bizim köylerde. Lakin yaz gelmişti. Şehirle köy arasında dokunması gereken mekik vardı. Market kuyruğu gibi işler birbirinin peşine düşmüştü. Meyveyi topladık sebzeyi ektik, derken gözümüzü açtık ki güz gelmiş. Hâlbuki biz Uçurumlar Çağı’ndan bahsedecektik. Mutlaka okunması gereken bir şiir kitabı, diyecektik. Bu kitap, son zamanlarda iki, üç yüz kelimeyle çıkan kitaplarına benzemez, diyecektik. Cahit Sıtkı Tarancı “Şiiri ciddiye almayanların şiirleri birbirine benzer.” demiş, bu kitaptaki şiirler o şiirlerden değil, diyecektik. Diyecektik ki “Boyayı da iyi ov. Renkler sevinsin.” demiş Adalet Ağaoğlu. Enver hoca kelimeleri o kadar güzel kelimelerle yan yana getirmiş ki, her bir kelime bulunduğu yerden ziyadesiyle memnun olmuş, diyecektik. “Sevincini paylaşacağın biri yoksa mutluluğun eksik kalmış olmaz mı?” dememiş miydi, Cicero? Dostlarımızla sevincimizi paylaşacaktık. Olmadı…
Güz geldi... Biz daha Enver Çapar Hoca’nın Birnokta Kitaplığı’ndan çıkan, birbirinden güzel otuz sekiz şiirin yer aldığı, altmışaltı sayfalık Uçurumlar Çağı kitabından bahsedemedik. “Bakalım şiirim tüyünü düzüp alasını, sürmesini çekebilecek mi göğsüne?” demiş Abdulkadir Bulut. Eğer zamanında kımıldayıp, kaleme uzanıp yazabilseydik, Uçurumlar Çağı’ndaki her şiirin, en güzel renklerle gözlerimize ve en güzel seslerle kulaklarımıza bayram ettireceğini söyleyecektik. Mısralara yansıyan sevinçleri, hüzünleri aktaracaktık dostlarımıza. Bakın, diyecektik, Filistinli İbrahim Nasrallah “Denize giden yolu bilen bir kuş kalmadı ufukta” derken, Enver Çapar “Şiir taşıyamaz artık bu acıyı./Önümüzde bir sınav kâğıdı değil Filistin” diyor, diyecektik. Dünyanın acısını kalbinde duyuyor, yıl on iki ay “yok” mevsiminin hüküm sürdüğü Filistin’e yanıyor, “Yazmak rahatlatır sanmıştım,/Meğer dert kapısını açmışım.” diyor şair, diye ekleyecektik.
Kitaptaki bütün şiirleri buraya nakletmeyecektik elbette. Fakat son zamanlarda çıkan, kelimelere eziyetten başka bir şey ifade etmeyen, “yeni serbest” şiiri teselli edecek şiirler de yazılabileceğini anlatmaya çalışmış şair, diyecektik. Ve Allah’tan başarı ve huzur dileyecektik, Enver Çapar ve cümle dostlar için.
Eğer zamanında yazabilseydik bu yazıyı, belki de son cümlemiz, Şehir Yorgunu şiirinden “Dalgınlık ve unutkanlıkla/Numara çekiyorum hayata/Bozuluyor düzeni” mısraları olacaktı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder