MARAŞ’IN CEZBELI GÜLLERI / Casım ÇOBAN

   05/09/2018 günü Yedi Güzel adamın huruç ettiği şehirde bulunuşumun 9. yılıydı. Kitaplığıma yeni bir çehre vermeye karar vermiştim. Kitaplığımda yeniden çıktığım gezintide Hasan EJDERHA ağabeyin “Maraş’ın Cezbeli Gülleri” adlı kitabının naz ve cezbe ile bana nazar ettiğini gördüm. Bazı kitaplar vardır ki; hep hayatın içindedir ve canlıdır, raflarda durması onlara haksızlıktır. Bu eserlerin başında Abdulkadir Geylani hazretlerinin Fethur-Rabbani adlı eseri gelir. İşte Cezbeli Güller de bu eserlerden biridir. Kitabın kapağındaki cezbeli güller “bizi bu raflardaki esaretten kurtar, Maraşlı hemşerilerimizle buluştur” dercesine tebessüm ediyorlardı. O mütebessim çehreleri görende kalbim merhametle doldu ve karar verdim: Cezbeli Gülleri raflara mahkûm etmeyecek kendi insanları ile buluşturacak, onları hiç duymamış Maraşlılarla tanıştıracak, tanıyıp da unutanlara hatırlatacaktım.

Hayra vesile olan HAYRI işleyen gibidir.

Ertesi sabah Cezbeli Gülleri hem avucumda hem yüreğimde çalışma odama götürdüm. Kitabı muhataplarımın görebileceği, cezbelilerin boynunun bükük kalmayacağı müstesna bir köşeye yerleştirdim. Öğleye doğru teşrik-i mesaiden yaşça benden büyük Maraşlı bir meslektaşım kitabı fark etti. Kitabın kapağını içeriğini iyice inceledikten sonra duygu yüklü bir sesle “bu güller var ya bu güller! Maraş’ın esas sahibi bu Cezbeli Güllermiş. Babamdan çok dinledim bu gülleri, çok büyük insanlarmış” dedi. Öyleyse ruhlarına bir fatiha okuyalım dedim. Gülleri sevenleriyle buluşturduğum için şükrettim. Fatiha’yı okurken Hasan EJDERHA ağabey geldi aklıma “Ahh Hasan ağabey! sen nasıl bir şairsin!” Telefonumun çalmasıyla tam ortamdaki maneviyat yok oluyor diye kaygılanmıştım ki arayan güzel yüzlü güzel ruhlu Cezbeli Güllerin mana yoldaşı Hasan EJDERHA ağabeydi. Aramasına cevap verdiğimde bu tevafuka binaen ben ne kadar huzur doluysam o da o derece rahatsız etmiş olmanın kaygısı (kendi ahlakının güzelliğinden) içerisinde “müsait misin?” diye sordu. Sevincimi kendisine en mümtaz kelimeler ve kalbi duygularla ifade ettikten sonra kendilerine hizmette bulunmak için amade olduğumu belirtim. Başka bir kurumla alakalı bir mevzudan dolayı bizim kurumdan bir belgeye ihtiyaç duyduklarını belirtti. Belgeyi verecek olan makam bizim kurumun Binevler’deki şubesiydi. Eğer Hasan ağabey oraya yalnız giderse onu yorabilirlerdi. Tam bu endişe beni üzecekti ki her zaman ki gibi Allah’ın yardımı yetişti.

Sen bir müminin sıkıntısını giderirsen Allah da senin sıkıntılarını giderir.

Hasan Ağabey’e kendisini hemen arayacağımı söyleyip müsaadesiyle telefonu kapattım. Kadîm dostum, içimde küllenen edebiyat aşkını yeniden yakan güzel insan, Hasan ağabeyle tanışmamıza vesile olan, gönül dünyamda Maraş’ı tamamlayan DOST! Rıdvan’ın adını aradım telefon rehberimde. Sahi ben Hasan ağabeyle tanışmamızı anlatmış mıydım?  Tabi ki anlatmadım. Müsaadenizle hikâyeyi başa saracağım.

Sil baştan başlamak gerek bazen

Rıdvan, KSÜ Edebiyat Fakültesinde talebe olduğu yıllarda edebiyat buluşmaları vesilesiyle Hasan EJDERHA ağabeyle tanışmış bir bahtiyar. Rıdvan’ı tanıdığımdan beri ne zaman efkâra gelse dilinden şu mısralar dökülürdü;

sen, sızılı bir ağıt
derinden okunan bir yasin
olmamalıydın ama oldun/ mahcubum
yokluğundadır senin gücün
innâ lillahi ve innâ ileyhi raciun!



Rıdvan bu mısraları okuduktan sonra “vay be Hasan ağabey! sen nasıl bir şairsin” deyip, kaçak tütününden derin bir nefes alır, takriben on yıldır görüşemediği belki de kendisini hiç hatırlamayan bir insan için hayıflanırdı.  Zannımca bu hasretlik Rıdvan’a yeter artık dedirtmişti ki bir gün Hasan ağabeyin üniversitedeki dahili telefon numarasını öğrendiğini büyük bir müjde olarak haber etti.  Lakin kendisini tanıyıp tanıyamayacağı kaygısı onu biraz rahatsız ediyordu. Rıdvan’a bir tavsiyede bulundum; Sen Hasan ağabeyi telefonla ara. Hasan ağabey telefonu ilk açtığında sen kendini Hasan ağabeye tanıtmadan “Hasan ağabey çayın var mı?” diye, sor! Eğer sana herhangi bir sual yöneltmeksizin “buyurun çayımız var” derse, bil ki “bizim Yunus mu?” makamında cevap vermiştir, gidip çayını içeriz, lakin sana kim olduğunu nerden tanıştığınızı sorarsa bil ki Yunus! bu kapıdan seni kovmuşlardır oraya uğramayalım.  Rıdvan bu tavsiyeyi makul karşıladı Hasan ağabeyin üniversitedeki dahili numarasını aradı. Rıdvan tam olarak kendisine tavsiye ettiğim gibi cümleye giriş yaptı. Cevap mı?  ………

Abdullah b.Amr’ der ki: Biz vaktiyle öyle bir topluluk (sahabe) içerisindeydik ki, bir kişi diğer bir kişiyle karşılaştığında sanki aynı ana babadan doğmuş bir kardeşiyle karşılaşmış gibi olurdu.

Ertesi gün Hasan ağabeyin odasında aynı ana babadan doğmuş gibi hissettiğimiz Hasan Ağabey, Üstat M. Raşit KÜÇÜKKÜRTÜL ve kıymetli kardeşim Mehmet YAŞAR (Çok sonra fahri hemşerim olduğunu öğrendim) ile kalplerimizi mutmain kıldık.

Bu tanışmadan takriben 2 yıl sonra Rıdvan’ın tayini Istanbul’a çıkmış Maraş’tan ayrılmıştı.(Ölüm kadar güzel bir ayrılıktı.)Hasan ağabeyin ihtiyaç duyduğu belge tam da Rıdvan’ın yıllar önce çalıştığı şubedeydi. Ya Rıdvan! Rıdvan da o anda Maraş’a ziyarete gelmiş ve belgenin verileceği şubede çay içmekteydi. Ahhh Hasan ağabey! Sen nasıl bir şairsin?! Ahh Cezbeli Güller! Siz ne güzel insanlarsınız.

Hasan ağabeyin gerekli işlemleri için vazifeyi Rıdvan’a tevdi ettim. Birkaç saat sonra Hasan ağabeyi aradığımda telefonu açar açmaz “asayiş berkemal azizim! Vazifeyi tevdi ettiğiniz memur arkadaş bizimle alakadar oluyor, evrakı alıyoruz” diyerek latifede bulundu ve ekledi: “Rıdvan diyor ki; vazifesini ben ifa ettim yarın sabah kahvaltısı da Casım’dan”.  07/09/2018 günü sabah:08:00’de Hasan ağabeyin odasında kahvaltı yapmamıza vesile olan Cezbeli Güller’e selam ve dua olsun…

Ahh Hasan ağabey! sen nasıl bir şairsin!

Ahh Cezbeli Güller! ne hikmetlisiniz!
                                                                          
07/09/2018


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder