DUVAR OLMAK / Melih ERDEM


Fakîr:

“Bağrımı rüzgâra açtım abi. Hoş sadâsına, naif dokunuşlarına kapılmak üzereyim. Hâlbuki taş duvardan değil miydik? Duvar da rüzgâra yenilirmiş abi, devrilmese de sarsılırmış. Ben devrilmek de sarsılmak da istemiyorum. Rüzgârın cilvelerine karşı dimdik durmak istiyorum. Duvarım ben, görevim bu benim. Rüzgâr beni devirememeli. Tuğlalarım sebatkâr, harcım ilk kardıkları gibi sağlam olmalı. Bağrımı kapatmalıyım abi. Rüzgârın esintisine bir kez daha kanmamalıyım. Çünkü gelip geçecek. Çünkü kapılmanın vakti değil. Dimdik durmanın, vazifemi yerine getirmenin zamanı. Ben duvarım abi, rüzgârlara karşı dimdik durarım.”

Hazret:

“Fakat devrildim tekrar. Devrilmem dedikçe devrildim. İlk kez devriliyormuş gibi şaşkınım hâlâ. Ben adam olmam abi, ben var ya ben iflah olmam. Yine âsude bir rüzgâr yerle yeksan etti beni. Oysa ben nasıl büyük bir set idim, sett-i zülkarneyn misali.
Dur abi dur bir yanlışlık olacak. Bu böyle olmamalı.
Atam toprak dedem toprak diye öğretmişlerdi küçükken.
Toprağa ruh üflenmişti sonra.
Ben bir duvar olamam...
Üstüme basıp geçerdi insanlar. Kusurları yine toprak olan gizlerdi. Firavun heykelini dikmişti güç benim elimdedir sanmıştı. Toprak olan tebessümle ve tatlı sözle ona karşı çıkmıştı. Firavun devrilmişti, toprak olan Hakk divanına varmıştı.
Fakat devrildim tekrar ben. Dikilmek istedikçe devrildim. Ah toprak olsaydım bütün bunlar olmayacaktı.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder