Ey azizan!
Daha önce anlattım, fakir bir şehir münzevisi
olduğu içindir ki çok hâtırası omaz. Nasip oldu, bu hafta gözlerime iyi gelen
güneşsiz ve gri bir havada KSÜ Kütüphâne Müdürü, üniversite talabelerinin
“Hasan abisi” şair ve hikâyeci Hasan Ejderha’nın yayınevine benzeyen bürosunda
kitapseverlerin ziyareti için misafir edilen seksen santim uzunluğunda, kırk
santim eninde ve 18 kg. ağırlığında “Osmanlı Fotoğraflarıyla Haremeyn” adlı
muhteşem kitabı bohçasını çözerek yavaş yavaş açtılar. Önümde Osmanlı
cesametinde bir kitap duruyordu, cezbeye kapıldım. Kitabın asaleti karşısında
Cumhuriyetin mahvettiği nesle mensup biri olarak mahcup oldum. Hasan
Ejderha’nın rehberliğinde kabartma ciltlerine dokunarak ilk kapağı açıldı,
sonra ikinci farklı cilt kaplamalı kapağı açıldı, daha sonra üçüncü farklı cilt
ve tezhipteki kapağı açıldı. Her kapağın açılışında soluk alıp veriyor,
ciltlere dokunuyor, sûertinden sîretini görmeye çalışıyordum. Ne kadar zaman
geçti, bilmiyorum, bir rüyadan bir rüyaya geçe geçe nihayet dördüncü kapağından
kitabın mündericatına vâsıl olduk. İçinde neler var neler… Anlatmaya ilmim
yok, vecd ve müptelâlığın saikiyle
seviyorum kitabı.
İslâm Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi
(Ircıca) tarafından bastırılan bu muhterem kitap Sultan İkinci Abdülhamid
Han’ın albümleriyle Hicaz müdafiî ve kahramanı Fahrettin Paşa (Türkkan)’nın
koleksiyonundan seçilmiş fotoğraf albümü ve Haremeyn’le ilgili tanıtım
yazılarından müteşekkil olduğunu gördüm. En sonunda bu muhterem ve muhteşem
kitabı, ahdettiğim üzere kucaklamaya hamlettim, fakat masadan ancak on santim
kadar kaldırabildim. Ah, o bel disklerim ve fıtıklarım! Vakarlı bir Osmanlı
âlimine benzeyen kitabı kucaklamama mâni oldu. Fotoğraf çektirmeye düşkünlüğüm
yok ama hürmete şayân bu kitapla fotoğraf çektirmeyi unutmuşum.
Bu anlamlı hâtırama ortak olan güzel dost Mehmet
Yaşar ile doktor adayı ve şair dost İsmail Sağır’la nükteli ve edebî kısa suhbetler
ettik. Şairden doktor, doktordan şair olması ne güzel. Türkiye’nin şair
yüreğiyle insanına hizmet edecek doktorlara ihtiyacı var. Geleceği ve her şeyi
Allah bilir ki, istikbâlin pırıltılı bir edebiyatçısı olarak gördüğüm genç şair
Şeyhşamil Ejderha’yı da görünce sevindim. Hasbıhalimize bir talebe gelip dahil
oldu. Sordum ona “Nerede talebesin?”
“Kamu Yönetim’inde okuduğunu” söyledi. “İsmail Göktürk hocanız dersine
giriyor mu?” “Evet” deyince, “Senin işin tamam” dedim.
Kütüphânenin âşina olduğum fakat şu an ismini
unuttuğum müeddep çaycısının çay sunuşuna ve duruşuna hayranım. Onun çay
sunuşuna meftun olduğum için ayağa kalkarak aldım çayımı ve dedim ki: İrfan
meclisinde çay yapan ve çay sâkisi olan insan, türküdarlar, şairler ve âlimler
mesabesindedir…
Hâsılı, bu hafta fikirli ve bedii bir hâtıra
sahibi olarak döndüm mağarama…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder