Akşam olurken bir yanımız hep
buruk, kalıyoruz bir başımıza bütün imkansızlıklarımızla. Bir taraftan doğar,
bir taraftan batar güneş. Bu ikisi arasında geçirdiğimiz her gün bazen
mutlulukla bazense hüzün ile geri döner bize.
Bilmediğimiz bir nedametle kıvranırken
kendimizi yalnız hissederiz. Uzaklara, hülyalara dalarız. Oralarda koştururuz.
Yoruluruz. Gülümsemeye çalışırız. Stres denen müphem tuzağa düşeriz. Ve derin
bir nefes alıp dünyamızı değiştiririz. Olmayacak gibi görünen ne varsa hepsini
bir ukde olarak esrarlı bir sandığa kapatırız. Sandığın anahtarı gidilmeyecek
uzaklıktadır. Bizim ise adım atacak mecâlimiz yoktur. Duyduğumuz pişmanlıkla
hiçbir şey yapmadan kalakalırız olduğumuz yerde. Akşamın karanlığına kalmaktan
korkarız. Yalnız bir başımıza kalmaktan tedirgin oluruz. Hiçbir şey yapmamak
bizi içten içe yer bitirir ama yine de elimizden bir şey gelmez, gelemez. Bize
biçilen, uygun görülen rol budur çünkü. Hiçbir şey yapmamak. Uzaklara dalıp
gitmekten gözlerimizi uzaklara dikmekten başka bir şey yapamayız. Tek özgür
olduğumuz yer hayal dünyamızdır. Orada istediğimiz gibi hür'üzdür. Yapmak
istediklerimizi herhangi bir engelle karşılaşmadan yaparız. Ama hayal bu
sonuçta. Hakikat dünyasına uyandığımızda bizi gerçekler karşılar. Kapatılan bir
kapı gibi suratımıza çarpar durur. Afallarız şaşkına döneriz. Sonra her zamanki
gibi kırılmaktan bin parçaya ayrılmış kalbimizle hayal dünyasından sıyrılırız
bir çırpıda. Dilimiz lâl olmuştur. İnsanlara anlatacak bir şeyimiz olup
olmadığını sürekli tetkik ederiz. Hafızamızı kurcalarız. Değerli anılarımızı, arşivimizi
karıştırırız. Olanları da insanlara anlatıp zâyi etmek istemeyiz. Zaten elden
giden zâyi olmuştur. Bize kalan birkaç kırıntıdır sadece. Anlatılacak bir
kıymeti de yoktur kırıntıların. Sessizliğimizin yankısında ortaya çıkar bütün
gizler. Bir damla gözyaşında hayat bulur merhamet duygusu, vicdan azabı
ve daha sayamadığımız bin bir çeşit duygu.
Kalan biraz yalnızlık ve bolca
özlem duygusudur. Mutluluk duygusunu yaşadığımız nadide anları özler dururuz.
Geçmişten geleceğe duyduğumuz bir hasrettir yaşamımız.
Gece yarısına doğru
adımlamaktadır zaman. Zihnimiz bizi yatağa doğru gitmeye elinden geldiğince
zorlar. Bir nebze olsun iç sıkıntımızın uyuyunca hafifleyeceğine kanarız.
Gözlerimiz uykuya dalmak üzere kapanır. Ama vicdanımızın rahatsız edici sesi
odanın içinde yankılanır. Bizi uykunun en tatlı yerinden yakalar ve yataktan
dışarı atar. Şimdi uyu uyuyabilirsen! Sabahlara kadar sürecek olan vicdan
nöbetleri başlamıştır. Uykudan olabildiğince vazgeçeriz. Bir demlik seksiz ve
şüphesiz bir mutluluk duygusunu yaşamımız boyunca arar dururuz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder