Yaratmak, arapça dilinde dış görünümün nitelikleri ve anlamını kapsayan “halk” kelimesine denk gelir. Genelde bu kelime yaratılmış tüm canlı varlıklar için değil cansız varlıklar için de kullanılır. İnsan, var olma evresine geçmesinden evvel ruhu vardı. Sonra da o ruha bir elbise giydirilmesi gerekiyordu ve insan yaratılış dönemine yavaş yavaş geçiyordu. Meleklerin hayran kaldığı, şeytanın ise Allah’tan kıskandığı bir insan vardı huzurda. Dünya diliyle yaratılan bu insanın bedeni, altın oran hükmündende üstün mükemmel ve noksansız bir yaratılıştı, hem de yaratan kadar. Bu insan, meleklerden üstün olma yeteneğine sahip aynı zamanda Allah’ı kıskanan şeytandan da aşağı inebilecek bir güce sahipti.
İşte burada zihnimde aydınlanan bir ışık der ki; - Bu bedenin bir ruhu varsa yani hissedebiliyorsa aynı zamanda içtiği suyun tadından da lezzet almalı, değil mi?
Evet, yaratılmış olan bu beden ruhla birleşince nefs, nefsinin özellikleri ve nefsiyle ilgili içsel görünümler, duyumlar da huluk ( yani ahlak) olarak meydana gelmiş ve adına insan denilmiştir. İçtiği sudan lezzet alabilen, yediği yemeğin acı mı, tatlı mı olduğunu söyleyebilen bu varlık Adem’dir. Yani ilk insanın varolma şerefine nail olan bir yaratılış gerçeğidir, önce Adem sonra Havva. Peki ya onlar için yaratılan Cennet?
Cennet, iki mükemmel bir tarzda yaratılmış insan için bir huzur, bir mutluluk adası. Belki de bu sonsuz mekan onlar için dizayn edilmiş bir aile, ne dersiniz?
Ailede bireyler arasında öncelikle huzur temalı ortak ilgi alanları olmalı ki mutluluğa bir kapı açılsın. Mesela; her insan sağlıklı bir bedene sahip olduğunun şuurunda yani farkında olmalı, şükür bakış açısıyla bakmalı dünyasına. Sağlıklı bir iletişimin temeli iyi geçinmek ve duygularla zevklerin anlaşmasıdır. Bunu sağlamak için ailedeki her bireyin birbirlerine karşı hoşgörülü olması gerekir. Yani doğruluğun ve dürüstlüğün olduğu bir ailede haksızlığın yeri olmamalı. Zaten olsa da iyiliğin ve güzelliğin olduğu bir mekanda haksızlık barınamaz, yerini beğenmez. Aileyi yaşatacak olan şefkat ve fedakarlık gibi temiz ve insancıl duygular vardır. Bunlar da insanın ideal duygularının tezahürü olan eylemlerle gerçekleşir. Aileyi oluşturan her ferdin geleceğe ait duygu ve düşünceleri aynı omuz hizasında aynı ufukta güneşin doğuşuna da batışına da şahitlik etmelidir. Evlilik, sonsuza kadar yani cennete eşinle birlikte gideceğine inandığında güzeldir. Bu da temiz ve sağlam bir inançla, bir seçimle, bir mutlulukla mümkündür. Ailenin tüm korkulardan emin olması için otoritenin olması gerekmektedir. Bu da insanın duygusal-otokontrol sistemini aksiyon bir tarzda kullanmasını sağlar. Bu otorite de ailede babaya verilmiştir. Belki de ilk insanın Adem olması bunun bir delili değil de ne’sidir? Erkek ailesi için huzur adası olup güvenliği sağlıyorsa, kadın da ailesi için mutluluk temalı alanlar oluşturmalıdır. Her ailenin dünyada cenneti görebilmesi aynı zamanda yaşadıklarından lezzet ve şükürlerle dolu bir yaşam sürmesi bu şekilde mümkündür.
Nitekim Nurettin TOPÇU’nun AHLAK kitabında verdiği bilgilere göre ; “Eskiden ailenin biyolojik ve ekonomik temellere dayandığı zannediliyordu. Aileyi doğuran ve yaşatan, kadın ve erkeğin cinsi ihtiyaçları ile evlilik hayatında kadınla erkek arasında işlerin bölünmesi ihtiyacı idi.” Klan ailesi, kandaşlık ailesi, baberkil ailesi, sonraki süreçte ailede bireyler arasında hukuki otoritenin gelişmesi ve batının sanayileşmesiyle birlikte modern aile kavramının ortaya çıkması aile kavramının zamanla değişmesine sebep olmuştur.
Kaleminize sağlık
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel olmuş
YanıtlaSilSon mısralar çok güzel olmuş gerçekten ellerinize sağlık
YanıtlaSilElleriniz dert görmesin
YanıtlaSil