Şehr-i İstanbul’a intikal ve ikamet edişimin ilk ayında, gaziler diyarı ve evveli başkentimiz Bursa’daki dostları görmek maksadıyla; başkumandanımız Ahmet abinin dostluk tabirlerini ve nasihatlerini sırtıma, başka başka ama hepsi de bambaşka şehirlerdeki dostları gönlüme, Emre Acıharap’ı da yanıma kattım. Cihanda bize ağabeylik eden Cihan Alliş’in, yar gibi yarenlik eden Kadir Aydın’ın ve sessizliğiyle bizlere yoldaşlık eden Davud’un yanına “kaçak dükkân” eylemeye gittik.
Evvela, Cihan Alliş’in bizi epeyce dolandırmasından sonra (sanıyorum ki şehir hakkında önceden bilgimiz olsun diye), nihayet yalnızca iki gurbetçinin gözünde yanan dükkân mumunu görüp kucaklaştık. Dostluk gibi karnı da aç olan Emre Acıharap’ı doyurmak için Cihan abi, kollarımıza girerek biz iki fakiri götürdü. Amma velakin bizi dosta götürdüğünü, sokak başından bir mumla daha gelen Kadir Aydın’ı görünce anladık. Onunla da kucaklaştıktan sonra, hemen yanı başımızda olan Ulu Camii’nde namazımızı eda eyledik. Mülkü cihan olan Osman Gazi ve Orhan Gazi’ye selam durup dua ettik.
Taşı toprağı, ilim medreseleri ve camileriyle bereketli olan sokakları geçerek Haraççıoğlu’nda Osmanlı çayı, doğal sahlep ve çay eşliğinde ilk “kaçak dükkân”ımızı gerçekleştirdik. İkindi namazını ise evveli başkentin ilk camisi olan Alaaddin Camii’nde kıldık. Dualı dillerimiz ve abdestli adımlarımızla aziz dost Davud’a vardık. Kısa bir hasbihalden sonra Cihan Alliş’in evine intikal ettik. Demli ve dükkân kokulu çay ve tütünlerimiz eşliğinde nihayet ertesi tatil olan dükkânımızın mumunu Bursa’da da yaktık.
Sabahleyin, Cihan abimizin bizlere Göçmen Parkı’nda gurbetçi dostlara ısmarladığı ecnebi kahvesiyle Bursa’dan İstanbul’a geri döndük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder