ÇANTA / Fazlı BAYRAM












yüzünü dönerken benden
yüzünü döndüğün yerde ellerim
kaçarken ellerimden kaçtığın benim
bu yerlerde kaçılır benden
bu yerlerde bana kaçılır
kaçan da kaçılan da bendir
bendedir
ne günah ararsan
bendedir

neyse mevzu bu değil
çanta mevzusu
çanta
çantalar
gençlerle rakamlar arasından
geçerek duman gibi
salvolar vurup modernizme
yani fermuar oluyoruz
sonra odalarına doluyoruz çantaların
bilmem kaç çanta olup sonra
hamalı oluyoruz çanta sahibinin
bilmem kaç çanta sonra
bir çanta

içinden ne çıkar sence
bence bir mecmua
bin yıllık bir mecmua belki

Ferhat’ın taşıma tarifine bir göz atalım:
“bak bu çanata şöyle taşınır abi;
al kolunun altına
el böyle bak
göğüste tutacaksın
karnını içerde tutacaksın
sorumluluklarını üstünden atıp
çıkmışlar gibi işin içinden
mağrur ve sahte…”
bence manyaklık
bu suniliğin bir üfürük ömrü var

ama bir olduğumuz çanta öyle değil
hakikat var içinde
asalet sızıyor tahtalara
kalburlar gem ısırıyor
etraf pür dikkat
şölen var bayramdan bu güne
avuçlarımız açıldı mavi renkli kan
sıra sende peşin para aldık bu işe
vermeliyiz kendimizi ömrümüz
uzun nasılsa
upuzun ömrümüz
ölüm yok nasılsa (!)
haşa, sümme haşa


***

SOFRA / Fazlı BAYRAM

denizlere yağmur gibi eller damlar geceden
topuz yapıp iklimleri bağla bu sefer saçlarınca
biz harcandık kemiksiz etler misali
kuru bir havanda
sen bari sesimize gelen hurmalardan
kaç kurtul
öptüm o güzel gidişini ardından
bana masallar anlatan ayak izlerini de
bak buna aldırma
bir ilyada destanı değil bu bizimkisi

***
kuruldu şimdi sofradaki baş köşeye
ırmaklar gibi çağıldayan göz yaşları
aynı çığlık hep bir ağızdan bu sefer
baba diye biri vardı hanede
verdiler toprağa
rüzgar yılgını yüzlere yansıyan başka bu sefer

***
sana bir lale kopardım
yaban atlarının ensesinden
kopardım getiremedim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder