MAHFÎ MEKTUPLAR - II / Sibel KÖK











Efşâ...

Kalbime; hüznün ve sevincin, gurbetin ve sılanın, ağlamanın ve gülmenin, kısacası insan olmanın her halini bahşeden lütufkâr dost...

Bu kez mektubumu bir zafer gecesinin gölgesinden yazıyorum. Şehre yine yağmur yağıyor. Gün boyunca biriken kiri pası temizlemek için olsa gerek bu kez akşamı bekliyor yağmur. Ellerini tutabilmek, yağmurla hasbihâl edebilmek umuduyla atıyorum kendimi sokağa. Kalbim, yağan her damlaya bir dua düşürüyor. Şah damarım sızlıyor göğe doğru uzandığında başım. O ve sen ve yağmur... Dört başı mamur cümleleri takıyorsunuz peşim sıra... "Dostu yağmur altında görmeli ", "Allah yağmurları ve nergisleri korusun", "Hiçbir yağmura şemsiye açmadım" mısraları koşuşturuyor zihnimin bir köşesinde. Sokağı dönüp caddeye vardığım vakit irkiliyorum şehrin sevinç çığlıklarından.

Bütün şehir cezbeye gelmiş de Hazret'in gönül iklimini aydınlatan Şems'inin dönüşünü bekliyor sanki. Yunus'un kalbine kalbini bağlamış da kabul gününün sevincini yaşıyor. Sanki bağrından koparılan kutlu insanı, yıllar sonra hem de elinde kapılarının anahtarıyla dönen muzaffer bir komutan olarak karşılayan şehrin o muazzam ve haklı sevincini taşıyor. Şaşırıyorum. Her sokak başını tutuyor sevinç çığlıkları, zafer naraları, şükür ıslıkları!

En son neye bu kadar sevindiğimi hatırlamaya çalışıyorum: 
Bayramlık elbiselerim... 
Kırmızı pabuçlarım... 
İlkokul günüm... 
Ya yüreğimin menzilini işaret eden rüya... 
Rüyamdaki gül kokusu... 
O gül kokusunu, bahçesi gül dolu bir köyde ciğerlerime çektiğim gün... 

Zihnimin, gözlerimin önünden geçirdiği hiçbir hatıra şehrin cezbeli sevincini duyuramıyor içimde. Utanıyorum Efşâ... 

Bütün sevinçlerimin toplamının sokaklara dökülen insanların malum takımın zaferini kutlayan sevinci kadar etmediğini anladığım vakit hem de hiç olmadığı kadar çok utanıyorum. Sonra "Allah haddi aşanları sevmez" ikazını hatırlıyor ve ferahlıyorum. Annemin sevincini taçlandıran gözyaşları ve şükür secdeleri tutuyor ellerimden. 

İnsanı itidalden uzaklaştıran iki hâlden biri sevinç anı. Peki bu insanlar neye sevindiklerinin farkında mı Efşâ?

Bu nasıl bir hâl ki insanların söylemlerine, davranışlarına ve kalplerine nüfuz ediyor? Bir takımın zaferi insanları nasıl böylesine sokaklara döküp haddi aşan söylemlere sevk ediyor onları?

Ömrümüzün cevaplanamayan sorular kısmına bunları da ekleyelim Efşâ.

Biz geçici sevinçleri bir kenara bırakıp ilâhî kudretin bize lütfettiği bütün güzelliklere gözyaşıyla şükredelim ve süsleyelim alnımızı secdeyle Efşâ.

Haydi, açalım ellerimizi sesimizi kuyularda bırakmayana, her sıkıntının ardından ferahlık bahşedene. 

Lebbeyk dendiğinde "buyur" diyene, hayr ile ettiğimiz her duaya icabet edene, açalım ellerimizi Efşâ:

"Ey yeri ve göğü yaratan Leylâ
  Ey lütuf ve kerem sahibi Leylâ
  Burdasın
  Uyanıksın 
  Varsın ya! "











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder