HİKÂYE MALZEMESİ DÜKKÂNI-KARATAVUK/ Hasan KEKLİKCİ


-Selamın aleyküm başkanım. Gelin, gelin adam buradaymış.
-Aleykümselam. Buyurun bakalım.

-Ya Hu başkanım öyle yere dükkân açmışsın ki sabahtan beri arıyoruz. Nasıl tarif ettiysen bu çevrede sormadığımız adam kalmadı. Zaten şu yanımdakiler ne tariften anlar ne göstermeden. Tek başıma senin dükkânı arıyorum iki saattir.

-“Şu yanımdakiler” diyorsun da sen onlardan iyi misin sanki? Allah bilir sorduğunuz adamların ya gözüne baktınız ya parmağına. Biri bir yeri tarif ederken parmağının gösterdiği yere bakacaksınız. Adamın gözüne değil.

-Vallahi bunu doğru söyledin. Adam hangi binayı gösterdi diyorum şu yarım akıllıya, “Herifin yüzüğünü gördünüz mü?” diyor.

-Bunları da zahmet etmişsiniz. Ne gerek vardı? Oturun hele oturun. Tekrar hoş geldiniz. Hayırdır yel mi attı sel mi attı?

-İkisi de değil. Dükkân açtığını duyduk hayırlı olsuna geldik. Hani etrafta ne teneke ne çuval var. Tezgâh dolap da görünmüyor bu nasıl dükkân böyle? Ne alıp ne satıyorsun burada?

-Bizim dükkân biraz değişik. Öyle senin bildiğin gibi satacak bir şey yok. Hikâye malzemesi satıyorum burada. Yazma çizme işi senin anlayacağın.

-Ohoo… Yapma başkanım. Hikâye demek yalan demek. Yalan satıyorsun, demek.

-Ya Hu yok. Yok… Yalan senin işin. Bizde yalan ne gezer. Zamanında senden bellediğimiz bir iki olduysa da onlar o günden harcanıp bittiydi. O işte biz senin eline su dökemeyiz.

-İyi günler.

-İyi günler birader. Hoş geldiniz.

-Hoş geldiniz.

-Müsait değilsiniz galiba. İsterseniz ben sonra gelebilirim.

-Yok. Yok. Başkanım müsait. Biz kalkalım başkanım.

-Durun hele nereye? Öyle gelmeden gitme olmaz. Çay demini almıştır. Ben çayları getireyim. 

Siz geçip şurada oturun, biz arkadaşla işimizi burada iki dakikada görür lafa devam ederiz.

-O zaman siz işinize bakın çayları ben vereyim.

-Sana zahmet olacak ede.

-Buyurun kardeş.

-Elinizde şöyle hayvanlarla ilgili bir hikâye var mı acaba?

-Evet bulunur. Ben şuradan başlıkları okuyayım, ya da alın siz okuyun istediğinizi anlatayım. Hatta şurada Karatavuk diye bir şey var isterseniz.

-Tamam. Buyurun akçe-i hikâyenizi.

-“Büyük bir firmada çalışıyoruz. Çalıştığımız bu işyeri değişik bir yer; kalabalık bir caddenin trafik lambalarına yakın bir yerinde, geniş bir arsa üzerinde kurulu. İki tarafı bina, yola paralel olan diğer iki tarafı ise duvarla çevrili. Her iki tarafında da kapısı var. Kalabalık cadde tarafındaki kapı kocaman sürgülü demir bir kapı. Şirketin kamyonları, tırları, bütün iş makineleri ve diğer araçlar bu kapıdan girip çıkıyor. Kapının sol tarafında büro olarak kullanılan konteynerler ve mutfak olarak kullanılan bir küçük oda var, sağ tarafında ise yeni çıkmış civcivlerin bulunduğu; ön tarafı tel, yanları ve altı tahta, üstte yine tahtadan kapağı olan bir kümes var. Aynı sırada yan yana bıldırcınların bulunduğu kümes; tavukların, kazların ve ördeklerin kümesleri, hemen onlara bitişik olarak, keçilerin ve koyunların bulunduğu yerler. Yine aynı sırada ve biraz uzakta bazen iki bazen bir köpeğin tasmasından bir kazığa bağlanmış olarak bulunduğu yer ve ahşap işleme makinelerinin bulunduğu üzeri açık, çatısız imalathane. Madem iş buraya kadar geldi, hızar makinelerini ve onların yanında açıkta bulunan eski ve yeni karışık lavabo ile benzeri malzemeleri de zikretmeden geçmeyelim. Bu bilgi kimin ne işine yarar bilemiyorum ama küçük kapının sol tarafında bir buçuk katlı bir de depo bulunuyor.

Bu bilinen sayılıp dökülen, yerine göre hesabı kitabı yapılan malzeme ve hayvanlardan başka bir grup yaratık daha var ki; onlara hesap-kitap yapılamaz, akıl sır eremez. ‘Eee… Neymiş o’ diyecek olursanız söyleyeyim: Karasinek! Esas merkezleri hayvanların bulunduğu yer olmasına rağmen, açık buldukları her yer onlarındır. Bazen mutfaktan dışarı doğru bir bulut kümesi halinde akın ettikleri olur. O zaman mutfağa bir tavuk girmiş veya mutfak tezgâhının üzerinde bir oğlak geziyor, sinekleri rahatsız ediyordur.

Büro olarak iki kişi kullandığımız konteynerin kapısı açıldığı anda bir kafla -sürü- sinek hücum eder içeri. Kapı kapandıktan sonra karşımda oturan kısa boylu, etine dolgun, ablak yüzlü, gözlüklü; masasının üzerinde her an boş veya dolu bir iki çay bardağı bulunan, -yalan olmasın- boş bardaklarının dibinde bırakmış olduğu çay artığının bir parmak üstüne kadar ölü veya yarı canlı sinekle dolu olan arkadaş; her an elinin altında bulundurduğu sinek spreyini şöyle bir havaya doğru sıkar, hiçbir şey olmamış gibi geri masanın üzerine bırakır. O an havada ilacın menzilinde ne kadar sinek bulunuyorsa hepsi masaların, sehpaların, dosyaların, bilgisayarların ve içeride daha ne varsa hepsinin üstüne ölmüş olarak yağar. Ben kendimi dışarı zor atarım. Karşı masadaki arkadaşım kaldığı yerden işine devam eder. Sineklere sıktığı zehir ona hiçbir zarar vermez, sadece kafasına dökülenleri eliyle silkeler o kadar. Arada bir bilgisayarının klavyesine üflediği de olur tabi. Zaman zaman sineklerin içeri girmemesi için kapıya bir perde alınmasını istediğimiz de olmuyor değil. O zaman da bilgisayar ekranına kilitlediği gözlerinin kilidini bir göz kırpma süresi kadar açar, karşısındakine ‘Ben heyle edim ki, diim diiim almiiler.’ der ve tekrar işine dalar. İşi mi? O çok önemli. Her an güncel tutulması gereken bilgi ve aynı zamanda birikim isteyen bir iş. Her adam yapamaz. Neyse çok uzatmayalım: Adam milli ve milletlerarası futbol maç sonuçları ve gol sayıları ile ilgili iddia oynuyor! Zor bir iş. Gözün ekranda olacak.

Gözlerini içeri dikmiş bir tavuk dolanıyor yeni çıkan civcivlerin bulunduğu telli kafesin etrafında. Haziranın başları. Ortalık fazla sıcak değil ama hayvan suya girip çıkmış gibi her yerinden ter damlıyor. Hele kafası, tarağı suya batırıp taranmış köy delikanlısı saçı gibi ıslak ve düz. Mütemadiyen kafesin etrafını dolaşıyor. Ön tarafına gelince bir miktar duruyor, kafesin içine girmeye çalışıyor, giremeyip umudu kırılınca tekrar etrafını dolaşıyor. Kafesin içerisinde bir köşede beş altı tane ördek yavrusu, diğer köşede ise birkaç parça karpuz kabuğu, bir kap su ve bunların yanında yavrulara sırtı dönük bir ördek duruyor.

Kaç gün geçti bilmiyorum. Bir gün baktım ne tavuk var ne de ördek yavruları. O işlere bakan arkadaşa tavuğa ve ördek yavrularına ne olduğunu sordum. Meğer hayvan kuluçkaya yattığında ellerinde tavuk yumurtası olmadığı için altına ördek yumurtası koymuşlar. Civcivler çıkmış. Anneleri yavrularını gezdirmeye çıkartmış. Tavuğun ardında kendi yavrularını gören ördekler, akılları sıra yavrularını çöplüklerde pislik içinde gezen basit bir hayvanın elinden kurtarmak istiyormuşçasına tavuğa saldırmışlar. Tavuk annelik insiyakiyle hepsiyle başa çıkmış çıkmasına ama birkaç ördek yavrusu o arbedede telef olmuş. Görevli yetişmiş yavruların kalanlarını kurtarmış ve kafese koymuş. Bir umut, anne olarak alışırlar diye yanlarına da bir ördek bırakmış. Fakat tavuğu her gördüklerinde teli gagalayan ve gagaları kan içinde kalan yavrular ördeğe dönüp bakmamışlar bile. Günde bir iki yavru kafesin içerisinde ölmüş. Ölen her yavruyu görevli arkadaş alıp çöpe atmış.

Birkaç gün içinde bütün ördek yavruları ölmüş. Tavuk atılan her ölü yavru ile beraber çöpün bulunduğu yere kadar gidip geliyormuş. Çöpe bırakılan her ölü ördek yavrusunu kan ter içinde; bir gagasıyla, bir ayağıyla itip kakıyormuş.

Görevli sabah geldiğinde tavuk ortalarda yokmuş. O akşamdan sonra bir daha görmemiş.”

-Teşekkür ederim hocam. Misafirleriniz de var ben müsaadelerinizi istiyorum. Allahaısmarladık. Allahaısmarladık arkadaşlar.

-Güle güle.

-Güle güle efendi.

-Evet. Misafiri yolladık. Hemen şu ileride lokantalar var önce gidip karnımızı doyuralım. Sonra gelir lafımızı ederiz.

-Başkanım yemişe geçtik bizi yollasaydın keşke. Er gündüzden köyü bulurduk.

-Hayır. Yemek yemeden hayatta göndermem. Hem senin kursağına da bugün bir helal lokma düşürmüş oluruz!


NOT: Satılan, anlatılan ve yazılan hikâyeler tamamen hayal ürünüdür. Hiçbir kişi veya kurumla alâkası yoktur. Hiçbir hayvana zarar verilmemiştir.


1 yorum:

  1. Yorum ne demek bu hikaye için açık oturum bile yapılabilir. Teşekkür ederim Başkan. Hikayen hikayeden olmamış. Hayal mahsulü başka ürünlerinize de talibim. Dükkanda bana bir hesap aç inşallah.

    YanıtlaSil