Aşk ulaşıldığı zannedildiğinde bile Kaf
dağının arkasında olandır. O her an arzulanan ama hiçbir zaman ulaşılamayandır.
Ulaşamadıkça pes edilmeyen, daha çok yol kat edebilme arzusuyla, muvaffakiyet
sağlayabilme arzusudur.
Benlikten kurtulup varlık âlemine
ulaşabilmektir var olabilmenin tadı. O'nu hissedebilmektir. Aşk gönül işidir.
Ne duyulur ne tadılır ne de dokunulur. Aşk gönülde yaşanır, kalpte hissedilir.
Hislerde yaşanır, duygularla mutmain olunur. Elde edebilmek değildir, gönle
yerleştirip O'nun aşkıyla yanabilmektir gönül ehlinin marifeti. Arzuyla
ateşlendirir, hasret ve özlemle kora çevirir. Hasret ve özlemle küllenmesine müsaade
edilmez, yandıkça yanar da ehil olur. Gönül bir yanar da manaya erebilirse
artık vuslat gününü bekler. Beklerken özlem de hasret de kat be kat artar.
Artık O olur da kendinden bîhaber olur. Benlikten kurtulup, O olabilme
makamında başka âlemlerde olur. O olabilmek, O'na kavuşabilme arzusuyla
yanar...
Bilinmezlikmiş cezbeden, arzuları
körükleyerek elde edebilmeyi tutku haline getiren. Elde edilenin kıymeti
azalırmış. Nefsaniyeti tatminin sonucuymuş elde edebilme hırsı. Oysa arzuyu
sevgiye çevirebilmek, sevgide yanarak gönül ehli olabilmekmiş aşk. Gönül ehli
kuru sevdaya meftun değilmiş. Onun sevdası ötelere, ötelerde olanaymış. Kâh
Zümrüd-ü Anka’nın kanatları altında aramış, kâh bir kızıl elmada. Ulaşılamayana
sevdalanırmış her zaman gönül ehli. Çünkü ulaşılanınki aşk değil arzuymuş. Arzu
ulaşılınca tatmin olanmış...
Bir yolda olmak gerekir, bir yol üzere
olmak. İstikameti ve amacı olmalı kişinin. Amacı ve idealleri olan muvaffak
olur. Sevdanın bir amacı vardır. O amaç için yanar da yakar da olgunluğa
ermemiş, sevdanın manasına erememiş toy gönüller. Oysa sevda yanmakmış, sevdası
uğruna yanabilmekmiş. O yangınmış sevdayı ayakta tutan. Hasretmiş aşkın odunu,
aşkı harlayan, alev alev yakıp kora çeviren. Kor ateş kıvamda olandır. Öncesi
parlar, sonrası kül olur. Kor için için yanar, yavaş ve derinden ısıtır.
Yaklaştıkça hissedersin ateşi, dokunursan yanarsın. Kor ateş olmak zaman ister,
önce alev alev yanmak gerekir. Kor ateşin seyri de hoştur. İçin için yanışını
seyir de keyif verir.
Anlamlandırıp manalandıramadığın, bir şekle
koyamadığın bir aşkın garip hüznü. Ne veya neye olduğunu bulamadığın bir aşk,
ruhtan derinlerden içerlerden gelen bir hüzün. Bazen hayata renk katan, ama
çoğunlukla hüznü yaşatan bir özlem. Ne veya neye olduğunu idrakten aciz bir
gönül. Olgunluğa eremeyen gönlün garip bir özlem ve hasret hikayesi.
Sessiz bir huzur ister gönül. "Kimse
dokunmasın ruhuma, ben ve ben baş başa kalayım", biraz sessizlik içinde
alemden soyutlanarak kendinle baş başa kalmak…
Kendim, gönlüm, ruhumla bir olup hüzünlü
huzura doymak…
Anlamlandıramadığın bir hasretin, neye
olduğunu bilemediğin bir özlemin hüznü...
Acının yanında anlayamadığın bir huzurla iç
içe geçmiş hüzün...
Bir şey evet bir şey ne olduğunu
bilemediğin bir şey...
Aradığının ve özlem duyduğunun
şahdamarından daha yakın olduğu bilincinden aciz bir nefs…
Nefsin aldatmalarıyla bastırılmaya çalışılan
özlem...
Peki neden? Neden bu bilinmezliğe bir çözüm
bulamaz bu akıl? Neden çözemez bu huzurlu hüznü?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder