“Monarşi dünyaya tanrının lütfunu
aktarmak için verilen kutsal bir görevdir. Sıradan insanların ulaşmak için
çabalayacağı idealleri sunmaktır. Sefil hayatlarına can vermek için konulmuş
bir örnektir. Monarşi tanrının çağırısıdır. Sözleriyle hatırladığımız kraliçe
II. Elizabeth’in babaannesi Mary Teck 24 Mart günü öldü. Ajanda programımızın
sonuna geldik. Hazırlayan ve sunan Enes Burak Başçı. Yarın yine aynı saatte TRT
radyolarındayız. Kanlı mı Karlı üçüncü bölüm, arkası yarın. Önceki bölümlerde
ne oldu? Şimdi özet…”
-Anne başlıyor başlıyor! Hemen
buraya gel.
-Hatice, kızım bak yan komşumuz
Seher ablan ziyarete gelmiş. Hadi sen de gel. Hem bak kurabiye de var burada.
-Takdir etmezsiniz ki ben körüm.
Sizi rahatsız etmeyeyim. Teşekkür ederim.
Hatice mutfağın kapısını var
gücüyle kapatıp, radyonun başına geçti. Hatice’nin babası eskiden köyde
tamircilik yaparmış. Ona da babasından miras kalmış zaten bu meslek. Hatice
radyonun yanı başına, üstüne yün yorganını alıp oturdu. Başını radyoya yaslayıp
dinlemeye başladı. Bu arada Hatice’nin annesi Selver bir yandan sobayı
alevlendirmeye çalışıyor bir yandan da komşusu Seher’e laf yetiştirmeye
çalışıyordu. Odanın bir köşesine sokulan Ahmet’de bir yandan kitap okuyup bir
yandan da annesini dinliyordu.
- Selver, bu kız köydeyken böyle
değildi. Bir haller olmuş bu kıza.
- Evet Seher evet, köyden şehre
geçip sefalet içinde yaşamamıza kızıyor işte. Burada herkes bir başına. Gerçi
ben de daha alışamadım. Arabalar fırt o tarafa fırt bu tarafa gidiyor.
- He ya. Siz niye köyden geldiydiniz?
- Hiç sorma. Bizim bey tamircilik
yaparken tutturdu ben şehre ineceğim, fabrika açacağım diye. Etme eyleme yok,
dinletemedik. Dükkanı, evi, barkı, bağı bahçeyi hepten sattık geldik ki hökümet
devrilmiş. Öylece kalakaldık. Sonraları bir arkadaşı vesilesiyle TRT’ye hademe
olarak aldılar.
- Sizin kızın ondan radyosu var.
- Öyle değil canım. Bozuk radyo
varmış, bizim Veysel de tamir etmiş. Sonra da buna vermişler. Bir de
tutturmuşlar kimlikte yazan ismine radyo tiyatrosu yazalım. Şimdi onu dinliyor bizim
kız.
- E orada Süavi değil mi?
- Kimlikte yazan dedim ya,
gerçeği Veysel.
Bir müddet sonra radyo
tiyatrosunun bitmesiyle içeri girmesi bir olan Hatice heyecanlı heyecanlı
annesine anlatmaya başladı.
-Anne, aslında babam iyi adammış.
Kötü adamlar oyun oynamışlar babama. Babam da bunu anlayınca foyalarını ortaya
çıkardı. Soba da ne güzel yanıyor.
Hatice üstündeki yorganı kenara
koyup sobanın dibine sokuldu. Kovada biriktirdiği külleri sobaya bir bir attı.
Dünden yağan yağmur evin her yerini ıslatmıştı. Kömürlerden birazını
kurtarabilen Veysel kömür almaya gitmiş henüz dönmemişti. Selver meraklanmaya
başlamış, Hatice’yse babası gelince ona
olayları anlatma heyecanından çatlayacaktı. Sonunda kapı çalındı. Hatice’nin
kalbi fırladı yerinden, kalktı ayağa, tutunarak koştu kapıya. Hemen açıverdi.
Kapıda bekleyen polis memuru küçük kıza:
-Süavi Temizyürek’in evi burası
mı ?
SON
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder