KANLI MI KARLI MI? -3- / CAHİT ÖZTÜRK


“Monarşi dünyaya tanrının lütfunu aktarmak için verilen kutsal bir görevdir. Sıradan insanların ulaşmak için çabalayacağı idealleri sunmaktır. Sefil hayatlarına can vermek için konulmuş bir örnektir. Monarşi tanrının çağırısıdır. Sözleriyle hatırladığımız kraliçe II. Elizabeth’in babaannesi Mary Teck 24 Mart günü öldü. Ajanda programımızın sonuna geldik. Hazırlayan ve sunan Enes Burak Başçı. Yarın yine aynı saatte TRT radyolarındayız. Kanlı mı Karlı üçüncü bölüm, arkası yarın. Önceki bölümlerde ne oldu? Şimdi özet…”

-Anne başlıyor başlıyor! Hemen buraya gel.
-Hatice, kızım bak yan komşumuz Seher ablan ziyarete gelmiş. Hadi sen de gel. Hem bak kurabiye de var burada.
-Takdir etmezsiniz ki ben körüm. Sizi rahatsız etmeyeyim. Teşekkür ederim.

Hatice mutfağın kapısını var gücüyle kapatıp, radyonun başına geçti. Hatice’nin babası eskiden köyde tamircilik yaparmış. Ona da babasından miras kalmış zaten bu meslek. Hatice radyonun yanı başına, üstüne yün yorganını alıp oturdu. Başını radyoya yaslayıp dinlemeye başladı. Bu arada Hatice’nin annesi Selver bir yandan sobayı alevlendirmeye çalışıyor bir yandan da komşusu Seher’e laf yetiştirmeye çalışıyordu. Odanın bir köşesine sokulan Ahmet’de bir yandan kitap okuyup bir yandan da annesini dinliyordu.
- Selver, bu kız köydeyken böyle değildi. Bir haller olmuş bu kıza.
- Evet Seher evet, köyden şehre geçip sefalet içinde yaşamamıza kızıyor işte. Burada herkes bir başına. Gerçi ben de daha alışamadım. Arabalar fırt o tarafa fırt bu tarafa gidiyor.
- He ya. Siz niye köyden geldiydiniz?
- Hiç sorma. Bizim bey tamircilik yaparken tutturdu ben şehre ineceğim, fabrika açacağım diye. Etme eyleme yok, dinletemedik. Dükkanı, evi, barkı, bağı bahçeyi hepten sattık geldik ki hökümet devrilmiş. Öylece kalakaldık. Sonraları bir arkadaşı vesilesiyle TRT’ye hademe olarak aldılar.
- Sizin kızın ondan radyosu var.
- Öyle değil canım. Bozuk radyo varmış, bizim Veysel de tamir etmiş. Sonra da buna vermişler. Bir de tutturmuşlar kimlikte yazan ismine radyo tiyatrosu yazalım. Şimdi onu dinliyor bizim kız.
- E orada Süavi değil mi?
- Kimlikte yazan dedim ya, gerçeği Veysel.

Bir müddet sonra radyo tiyatrosunun bitmesiyle içeri girmesi bir olan Hatice heyecanlı heyecanlı annesine anlatmaya başladı.
-Anne, aslında babam iyi adammış. Kötü adamlar oyun oynamışlar babama. Babam da bunu anlayınca foyalarını ortaya çıkardı. Soba da ne güzel yanıyor.

Hatice üstündeki yorganı kenara koyup sobanın dibine sokuldu. Kovada biriktirdiği külleri sobaya bir bir attı. Dünden yağan yağmur evin her yerini ıslatmıştı. Kömürlerden birazını kurtarabilen Veysel kömür almaya gitmiş henüz dönmemişti. Selver meraklanmaya başlamış, Hatice’yse  babası gelince ona olayları anlatma heyecanından çatlayacaktı. Sonunda kapı çalındı. Hatice’nin kalbi fırladı yerinden, kalktı ayağa, tutunarak koştu kapıya. Hemen açıverdi. Kapıda bekleyen polis memuru küçük kıza:
-Süavi Temizyürek’in evi burası mı ?

SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder