BİR ŞİİRİN HİKÂYESİ / Nurcihan KIZMAZ


Dört yaşındaki bir çocuğa karı nasıl tarif edersiniz? Bırakalım kendi keşfetsin, dünyayı tanımaya çalışan her çocuk küçük bir kâşif değil midir?

Uzun uzun izledi önce, bir taraftan seviniyor bir yandan da gökyüzünden dökülen bu şeylere anlam veremiyordu. Pamuk şeker miydi acaba? Yemeyi denedi beğenmedi. Yoksa bu yumuşak şeyler yatmak için mi seriliyordu her yere, uzandı, yuvarlandı, bir türlü kafasında şekillendiremedi. Ne işe yaradığı konusunda hiç bir fikri yoktu, sormak istedi önce vazgeçti geri, herkese o kadar normal geliyordu ki şaşıran bir tek kendisiydi. Bekleyip görecekti.
Akşamüstü ablası geldi okuldan, aceleyle bir şeyler atıştırdı. Eldivenlerini, atkısını, beresini alıp bir tane de havuç koyuverdi cebine. Merakla izliyordu küçük kız. Ablası önce biri büyük biri küçük kartopu yaptı balkonda biriken karlardan, o kadar ustaca hareketleri vardı ki daha önce defalarca yapmış olmalıydı. Sonra küçük olanı büyük kartopunun üzerine oturttu itinayla, iki küçük kömür parçasıyla bir havuç olayı bambaşka yere taşımış, bere atkı eldiven derken ortaya sevimli, çizgi filmlerden aşina olduğu bir görüntü çıkmıştı. Birdenbire yakınlık duydu, kanı kaynadı, sarılmak istedi. Bir de ismi olmalı bu sevimli şeyin diye düşünürken 'kardan adam' dedi ablası. 'Onun adı kardan adam, başka ismi olmaz bunun, her yerde kardan adam denir, senin için yaptım arkadaşın olsun, ona iyi bak' diye tembihledi. Akşam oldu hava karardı, kar hızını giderek artırdı, Belkıs pencereden ayrılmıyor sürekli kardan dostunu izliyor, onun dışarıda yalnız kalmasına bir türlü gönlü elvermiyordu. Annesine kardan adamı içeri alması konusunda epey ısrarcı oldu, olmadık diller döktü, yalvardı yakardı, ağladı sızladı, bir türlü ikna edemedi. O zaman ben onun yanına gitmeliyim diye düşündü. Annesi kardan adama bir şey olmaz, o soğuk yerlerde daha mutlu olur, yalnızlık hissetmez çünkü yağmakta olan kar taneleri onunla eğlenir hoşça vakit geçirir diye sebepler üreterek küçük kızı inandırmaya çalıştı.

Gece bir türlü uyku tutmadı Belkıs'ı, sık sık pencereden bakıp bir ihtiyacı var mı diye kontrol etti kardan adamı. Acaba elleri üşüyor mudur diye hayıflandı, acıkmış mıdır, ne yer ne içer diye düşündü, gözleri doluyor, boğazı düğümleniyor, ev halkının bu duyarsızlığı gücüne gidiyordu. Sabaha karşı pencerenin önündeki divana kıvrılmış nihayet uyuyabilmişti.

Sabah güneş gülen yüzünü göstermiş, bir gün önceki soğuk havadan eser kalmamış, her yeri kaplayan bu beyaz örtü güneşin ilk ışıklarıyla pırıl pırıl parlamaya başlamıştı. Önce annesi uyanıp sobayı yaktı, tutuşmakta olan odunun çıtırtısı her ne kadar tatlı bir ninni hissiyatı verse de dışarıdaki kardan adamın halini merak eden çocuklar yataklarından fırlayıp kendilerini pencerede buldular. Okullar tatil edilmişti, keyiflerine diyecek yoktu. Kardan adamla bol bol vakit geçirebileceklerdi, büyük bir iştahla kahvaltılarını yaptılar, sıkıca giyindiler, güneşin ve karın tadını aynı anda çıkarmak üzere dışarı çıktılar. Belki birkaç tane daha kardan adam yapar küçük kardeşlerinin yüreğini rahatlatırlardı. Böylece kardan dostu yalnız değil diye bir nebze daha rahat uyuyabilirdi bu gece. Biraz daha kara ihtiyaçları vardı, bunun için yanlarına bir küçük kürek bir de kova aldılar, bahçeden kar getirme işini ortanca kardeş üstlenmişti. Fakat o da ne? Kardan adamın gözleri çukurlaşmış, yanakları küçülmüş, elindeki süpürgesi düşmüştü. 'İşte dedi küçük kız, ben size söylemiştim, üşüdü hasta oldu, nasıl da üzgün bakıyor bize, küsmüş olabilir, onu dışarıda bırakmamalıydık, hemen onu doktora götürelim lütfen lütfen..' diye babasının ellerine yapışıp iki gözü iki çeşme ağlarken, annesi ablası gülerek ona durumu izah etmeye çalışıyorlardı. Her ne kadar ablası bir dahaki kar yağdığında yine kardan adam yapacağını vaat etse de bir taraftan erimeye devam eden kardan adamın burnundaki havuç da düşerek küçük kızın kalbinde derin bir iz bırakmıştı. Bu kar denilen şeyin insanlara sevinç ve hüznü aynı anda tattırıyor olması annesinin şu satırları yazmasına vesile olmuştu.

 

Kardan adam nedir senin bu kaderin bu yazın

Yine soğuklardasın sokaklardasın

Kömür gözlerinden akıyor hüzün

Yine efkârlardasın ayazlardasın


Yok mu senin kimin kimsen yoldaşın

Hani nerde akranın arkadaşın

Üşür mü ellerin ağrır mı başın

Niye yalnızlardasın ıssızlardasın


Kardan adam tenin kadar yüreğin de ak senin

Yarın güneş doğarsa gözyaşların çok senin

Bayramın yok baharın yok yarınların yok senin

Hâlâ umutlardasın niyazlardasın.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder