DARASI ALINMAMIŞ CÜMLELER/Hidayet BAĞCI

Okuruna

Kalbine ve özüne dokunarak yazmaksa muradım, belki de ben bir nakkaşım. Her sabah gergefi elime aldığımda kumaşıma ilmek ilmek, rengârenk desenler nakşederim. Bu desenlerde kullandığım ipliklerin rengi pastel tonlarda olsa da siyah ipliğe yer bırakmıyor diğer tüm renkler. Kumaşa nakış olarak nakşedeceğim deseni belirleyen, işte ipliklerimin renkleridir. Ne çok isterdim bu iplikleri seçmenin, bir yazarın cümleye dökmek için  kelimeleri itinayla seçmesi gibi bir hâl olmasını.

Siyah ipliği neden kullanmıyorum, biliyor musun? Aslında kullanmamaya özen gösteriyorum. Eğer kullansaydım, desen hep hayalsiz ve anlamsız olacaktı. Siyah karanlıktı, siyah matemdi. Siyah hep olumsuzluk yükleyecekti gergefteki o sese. İşte ben böyle bir hâl içinde, nakışını o güzel tık sesiyle bütünleştirmeyi amaçlayan bir nakkaştım belki de.

Bir nakkaş olarak öncelikle kasnağa beyaz kumaşı iyice yerleştiririm. İpliğin ucunu bir iğnenin içinden geçirmek ancak bir kadının ellerine yakışır, değil mi? Onu da yaparım. Seçtiğim ipliğin en sonuna kör bir düğüm atarım. Gergefin arkasından iğneyi kumaşa dokundurduğum andaki bir “tık!” sesi, ne de güzel benziyor kalbin tıkırtısına değil mi? İşte böyle başlıyor bendeki hayali, kumaşa nakşetme hâli.

Kumaşta oluşan desene bakınca sendeki hâli bilemiyorum ama tahminimce bir anlamsızlık yani bakana göre anlam kazanan bir desen olabilir. Herkesin bakış açısı da aynı değil, biliyorum. Peki sen bu farkı biliyor musun?

Nakkaşlar kumaşa işledikleri desenlerin tık sesine dalıp gitse de unutmazlar bir sonraki ipliğin rengini, hayal ederler bir sonra oluşacak olan desenin hâlini. Bu da tıpkı insanın bir sonraki hamlesine, bir sonraki adımına benzer gibi. Aslında uyanıktırlar, bu kadar net tasvirler yapmaya gerek var mı bilemiyorum. Yine de belirtmek istedim.

Kimi zaman leb-i hadra çizgisinde, rüzgârla yarış yapan rahvan atlar gibi olur kalbim. Tabi bir ayağım hep yerde. Atların nalındaki tık sesini fark ettin mi? Bu sesi nasıl nakşedebilirdi bir nakkaş kumaşa. Bunu bir şair dahi dökemezdi şiire.  Bir yazar bile hikâyeye dönüştüremezdi bu sesi. Ancak bir okur çözebilirdi ipliğin en sonundaki düğümü. O da, oluşan desene kıyamaz.

Bu darası alınmamış cümlelerin devamını bekler gibisin, bilirim. Ancak devamı okurun kalbinde nakışa dönüşen cümlelerdedir. Tabi ki iplikteki düğüm çözülmediyse…

Okuruna selam ile…

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder